Yalan mıydı, biz mi aldandık?

Neydi demokrasi?

21 yüzyılda insanın birkaç bin yıllık eğitim ve kültürel birikimi yanında yönetimlerin öğretileri ile kimsenin egemenliğin altında değil, egemenliği halk adına yönetmek üzere devretmeyi benimserler.

Yöneticiler ve yetki talep edip alan siyasilerin, iktidar olduğu süre içinde, bu bilinçle hareket ederek adalet, huzur ve güven ortamı sağlamaları yapacakları en temel görev olmalıdır.

İşler yolunda gittiği sürece bir sıkıntı yok diye düşünmeyin sakın..

Benim sorunum, adayların seçim süresince kendine güvenen insanların sayısını arttırmak ve toplumu ikna edebilmek için mitingler, etkinlikler, toplantılar tertipleyerek partisinin en doğru parti, kendisinin en düzgün aday olduğu konusunda ikna propagandaları düzenlediğinde, eğer seçilirse yapacağı icraatlar, uygulayacağı projelerini sergileyeceği tutum ve vaatlerin bol keseden atıldığı bölümle ilgili.

Yani anlayacağınız, kendisini kurtarıcı gibi gösterip bin bir hayali projeyle seçilen, sonrasında vaatlerini “ben söyledim ama olamadı, yanılmışım, şartlar şu an uygun değil, enkaz devraldık, bütçemiz yok, söylemleriyle geçiştiren, devlet kurumlarının kaynak ve avantajlarını kendi çevre ve yandaşlarının önüne sererek sömüren. Sözde en büyük vatansever, özde tabiri caizse kaşarlanmış siyasi cambazların halk’a verdiği vaatler, yapacağım dediği, hayali projeler ve tutmadığı sözlerle ilgili…

Hikaye bitti diye düşünmeyin sakın, en önemli, en kısmı başlıyor.

Kişilerin toplumsal karar alma süreçlerine, eşit yurttaş olarak bilinç ile katılımı ne kadar önemliyse, bu bağlamda yetkinin verildiği vekil ve meclislerde aynı bilinçle sorumluluklarını yerine getirmesi istemek ve takipçisi olmak da o derece önemlidir.

Gelişmiş toplumlarda olduğu gibi her alanda yetki istenen biz yurttaşlara hesap vermek, bizim
bilgimize sık sık başvurarak bizlerinde bilgisi dahilinde dönemsel projeler üreterek bizim adımıza yasa ve yönetmenlik yapmalarını istiyor olmak artık daha yüksek sesle talep edeceğimiz demokratik hakkımız olmalıdır..

 

Peki, millete atılan bin bir yalanın, memlekete hayali vaat ve projelerle kaybettirilen zamanın, kılıfına uydurularak kendi çevresine kullandırılan kaynakların hesabını sormak sizce sadece bir sonraki seçimde oy vermemek mi olmalıdır?

Bana kalırsa bu suçlar, halkın devlete olan inancını bile sorgulatacak kadar ağır ve telafisi olmayan suçlardır.

Hırsızlığın, arsızlığın, yüzsüzlüğün, gaflet ve delaletin ta kendisidir..

Çünkü halk’a yalan söylenmiş ve halkın güvenine ihanet edilmiştir.

Bu cezasız bırakılacak veya önemsenmeyecek bir konu asla değildir. Aksine bedeli çok ağır olması gereken önemli bir memleket meselesidir.

Asıl sorgulanması gereken şey, onca yıldır millet olarak böylesine yalan, dolan, entrika ve algıya hafıza kaybına uğruyor gibi hala nasıl inanıyor olduğumuz değil midir?

Kazanacağı siyasi bir unvan için Türk milletine yalan söyleme suçunu bilerek, isteyerek işleyen şahısların, her kim ve hangi siyasi fikirde olursa olsun cezalandırılmıyor, bedeli ödetilmiyor olması eminim ki beni ettiği kadar sizi de rahatsız ediyordur.

Ben size dilime dolanan Sezen AKSU’nun şarkısını mırıldanırken, sizde doğruları, yanlışları ve demokrasimizdeki eksiklikleri bir daha sorgulayın isterseniz…

Yazık şu geçen zamana yazık
Yalan mıydı biz mi aldandık?
Yazık gençliğimize yazık
Nasıl böyle erken yıprandık?

Böylemi sona erecektik?
Böyle parça parça mı olacaktık?
Bu kadar yalan mı yaşandı her şey?
Hem sana hem bana yazık.

VESSELAM

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi