Aslında hepimiz fakiriz...

Aslında hepimiz fakiriz...
Bilmem ama sanırım fark edemesekte adı Fakir olan ben ve hepimiz son günlerde yaşanan sıcaklıklarla acı veren yeni ateşlerin etkisindeyiz gibi...

Bilmem ama sanırım fark edemesekte adı Fakir olan ben ve hepimiz son günlerde yaşanan sıcaklıklarla acı veren yeni ateşlerin etkisindeyiz gibi...
Ali Babacan'ın beklenen istifasını verdiği AK Partinin iktidarının İstanbul başta olmak üzere birçok yerde inişe geçtiği şu günlerde başta Diyarbakır'da ki HDP'lilerin son eylemi sonrasında Ankara ODTÜ'de yaşanan yurt sorunu ve ardından devam eden iç çatışmalar ve Hakkari'de iki askerin şehit olduğu haberi...
Ve iyiden iyiye ısınan havaların, yakıcı hale getiren acı haberlerin arttığını görürken Rusya'dan alınan ve getirilmek üzere olan füzelerin yakıcılığı mı yoksa 'Arap Barışı' adı altında başlayan ve Irak ile Suriye ile devam eden ve İran'a uzanan ellerin bölgedeki ateşe benzin dökmesin de mi bu hava kadar ısınmakta bilmem ama ekonomik krizin de içinde bulunduğu onca sorunlarla havalar gibi ülke gündemi de yakıcı bir duruma gelmiş durumda..
Evet havaların yakıcı bir duruma geldiği şu günlerde bir gece yarısı okuduğum ve adeta 'Bu kavga niye?' diyen kitapta insanın yaşadıklarını anlatan bir konu dikkatimi çekti.
Çünkü o yaşanmışta, yaşananlarda ve yaşanmaya devam eden hayatımız da anlatılanın, bu dünya da onca kavganın aslında bir parça toprak yada çıkar denilen kendi amacımız diyebileceğimiz ve çatışmalara neden olanın boşuna olduğunu anlatmaya çalıştığını görüyor, anlıyordum..
Evet aslında hepimizin birer fakir olduğu şu dünya da barışı, kardeşliği ve en önemlisi herkesin güzel bir yaşam sağlamasına katkı sunan demokrasiden öte bir şey değil istemimiz..
Ve yeter ki onu anlamak, algılamak gerek, hikayeyi birlikte bir kez daha okurken..
İşte o bizleri anlatan hikaye şöyle;

Okunası güzel bir hikaye...
Tolstoy’un "İnsan Ne ile Yaşar" adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır.
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese     istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı     noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz. 
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük…
Ve insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını. Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır. Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu     diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından…
Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın-mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir… Benlik biriktirirken, benliğini tüketir…
Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar aslında fakiriz hepimiz.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.