Beyaz, uykusuz, uzakta bir şehir: KARS

Beyaz, uykusuz, uzakta bir şehir: KARS
Camileri ve kiliseleri, Baltık mimarisi yapıları, kayak merkezi, en önemli noktası Ani Antik Şehri ve tabi ki Türkiye'nin 'en güzel kar'ı ile Kars görülmesi gereken şehirlerin başında geliyor

“Men sene ne deyim ay ehtibarsız, gözderime hasret gala gözderin” diye yazmış aşık. “Ehtibarsız” olmayayım diyerek, bu kış mevsiminde karın en güzel olduğu, en güzel yağdığı serhat şehri (sınır boyu) Kars’ı yeniden ziyaretteyim. Bazı şehirler vardır, orada her mevsimi görmek istersiniz, özellikle kış aylarında gelinmesi gereken bir yer varsa onlardan biri de  Kars. Hatta bu şehri kış mevsiminde daha çok sevdim.

Camileri ve kiliseleri, Baltık mimarisi yapıları, kayak merkezi ve en önemli noktası Ani Antik Şehri ile bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış bu güzel şehrimize son yıllarda turizm açısından oldukça yüksek talep olması sevindirici. Kars’ı; kaz, kar, kaşar olarak 3K diye de kodlayabiliriz. Ayrıca fotoğrafçılar içinde buranın cennet olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.
***
Efendim, Kars’ı anlatmaya başlamadan önce, yüzünüzde bir miktar tebessüm ile bu yazıyı okumanızı arzu ettiğimden, beni çok güldüren, Çıldır’a ait fıkra gibi bir anı ile başlamak istiyorum.
Çıldır’lı Şaho bey’e ait bir hikaye bu...
Çıldır’da adı çok bilinen bir bankaya genç bir müdür atanıyor. Makamına yerleştikten sonra insanları gözlemeye başlıyor. Bir adam dikkatini çekiyor, çünkü adam ha bire gelip hesaba para yatırıyor. Epey bir zaman geçtikten sonra müdür bey dayanamıyor. Veznedarına diyor ki; “Bu beyefendi tekrar geldiğinde benim odama buyur et, bir çay ikram edelim.”
“Peki” diyor veznedar. Aradan bir kaç gün geçiyor, Şaho bey yine bankaya gelip hesabına para yatırıyor. Veznedar, müdür beyin talimatı üzerine Şaho bey’i müdürün odasına davet edip çay ikram etmek istediklerini söylüyor. Geçiyorlar odaya, çay-kahve derken müdür bey soruyor; “Şaho bey, sürekli para yatırıyorsunuz, hiç mi ihtiyacınız olmuyor?”

Kars fotoğrafı

“Yok” diyor Şaho bey.  
Müdür bey soruyor; “Peki siz ne iş yapıyorsunuz?”
Şaho başını sallayarak; “Çok zor, çok zor beyim. Benim işim çok zor.” 
Müdür; “Yahu Şaho bey, nedir zor olan? İnanın çok merak ettim. Lütfen söyleyin bana, sizin işiniz nedir?”
Şaho; “Ben iddiaya girerim, yani bahis oynarım.”
Müdür merak içinde soruyor; “Peki siz kaybetmezmisiniz hiç?”
“Yook” diyor Şaho bey. “Çıldır tarihinde Şaho’nun bahis kaybettiği görülmemiştir!”
Müdür; “Nasıl olur, bu imkansız?” 
Şaho hemen atılıyor. “Var mısın müdür bey benimle bir bahse gir.”
Müdür; “Nesine gireceğiz Şaho bey, yapmayın lütfen.” 
Şaho diyor ki; “Bak müdür bey, ben sana desem ki bir ay sonra sizin makat-ı şahaneniz de, nahhh (parmağı ile uzunluğunu işaret ederek) bu kadar uzunlukta beyaz bir kıl çıkacak!”
Müdür şaşırıyor. Çünkü; gencecik, saçında tek bir ak bile olmayan bir adam... 
Gülerek; “Şaho bey, böyle iddia mı olur?” diye soruyor. 
Daha sonra, müdür razı oluyor ve Şaho’ya diyor ki; “Sırf, Çıldır tarihinde Şaho bahis kaybetti dedirtmek için bu iddiaya gireceğim.” 
Sonunda,  Şaho ve müdür ile 25 bin lirasına iddiaya giriyorlar. 
Şaho diyor ki; “Ama, bir ay sonra ben yanımda bir şahit ile geleceğim, odaya gireceğiz siz açacaksınız bakacağız. Eğer çıkmışsa ben, çıkmamışsa siz 25 bin lirayı alırsınız. Yan tarafta da bir züccaciyeci var, oradan bir ayna alın, ara sıra kontrol edersiniz” diyerek çıkıyor müdür beyin yanından.  
Aradan bir ay geçiyor, Şaho yanında bir adam ile birlikte bankaya geliyor ve müdürün odasına geçip çaylarını içiyorlar. Sonra arka odaya geçip, bakıp yeniden odaya dönüyorlar. Şahitlik yapan adam çıkıp gidiyor. Şaho ile müdür ikisi kalıyor odada. Müdür bey, bahsi kazanmış olmanın keyfi ile kıs kıs gülüyor. “Şaho bey, her şeyin bir ilki vardır, iddiayı kaybettin” diyor.  
“Yoo” diyor Şaho, “ben kaybetmedim.” 
Müdür, nasıl olur diye şaşkın şaşkın söylenirken Şaho devam ediyor. “Demin yanımda gelen adam var ya, işte o Çıldır’ın en önemli eşraflarındandır. Ben burada sizinle iddiaya girdikten sonra çıkıp kahveye gittim. Dedim ki, benimle bahse giren var mı? Müdür bey bize makat-ı şahanesini gösterecek. İsterseniz 100 bin lirasına iddiaya girelim.” Onlarda bana; “Yooo, müdür bey asla açıp göstermez dediler ve bahse girdik.”
Şaho der ki; “Şimdi müdür bey, sen şu 100 binin içinden 25 bini al, kalan 75 bini de benim hesaba yatırıver.” 
Gezmeye hazırsanız, başlayalım...
***
En güzel kar burada
“Öyle güzel ki ölürüm artık/ Beyaz, uykusuz, uzakta” diyerek, Kars’ı görmeden yazmış Cemal Süreya bu şiiri...         
Burası açık hava müzesi gibi. Her yerinden tarih ve farklı kültürler fışkırıyor. Göz alabildiğince uçsuz bucaksız bir beyazlık ve hayatımda gördüğüm en güzel kar buradaydı. Parıltılı yıldızlar dökülüyordu sanki gökyüzünden. Çatırdada çatırdata bembeyaz, tertemiz karın üzerinde yürümek çok keyifli. Elinize aldığınızda tüy gibi dağılıyor kar. Evlerde, arabalarda buz saçakları kristal gibi ışıl ışıl parlıyor. Hatta bir tavandan sarkan buz saçaklarını avize zannettim.

kars fotoğrafı

Kars, Doğu Anadolu Bölgesi'nin en soğuk bölgesi. Yayla iklimine sahip olduğundan, kışlar uzun, yazları ılık geçiyor. İlk dikkatimi çeken şey araçların zincirsiz normal seyrinde gitmesi, diğeri ise insanların kaymadan, düşmeden rahatlıkla yürüyebilmesi oldu. Her sabah uyanıp, aracı kardan buzdan temizleme işi rutin hale gelmiş. Coğrafyadan dolayı hayat felce uğramıyor.

Kars başka bir anlamda benim için Venedik oldu. “Bu da nereden çıktı, ne alaka?” diyebilirsiniz ama Çıldır’ı anlatırken bunun sebebini de keyifle yazacağım. Bu gezi de bir tek 'kardelen' bulamayışıma üzüldüm. Ne yapalım, bir daha gelirsem demek ki Mart ayına denk getireceğim.

Ucube'nin yeri hala boş
İlk olarak şehire girerken, acaba 2011 yılında “ucube(!)” diyerek, Allahuekber nidalarıyla yıktırılan, heykeltraş Mehmet Aksoy’a ait İnsanlık anıtının yerine bir şeyler yapıldı mı diye merak ettim. Enkaz yeri boş duruyor, merak edenlere duyurulur. Bir ara, kaşar heykeli falan konacak denmişti ama henüz konmamış. Burada Mehmet Akif'in şu sözlerine kulak vermek gerek sanırım.

“Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet verir mi?
Emin ol, onu en çolpa herifler de becerir,
Sade sen gösteriver “işte budur kubbe” diye,
İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye
Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhat, o zaman,
Bir Süleyman daha lazım yeniden, bir de Sinan”

Rus işgalinde 40 yıl
Rakımı 1768 metreye ulaşan Kars’ın nüfusu, köyleri ile birlikte 287 bin civarında. Arazisinin büyük bölümü yaylalardan oluşmakta.
Kars, adını nereden almış? M.Ö. 130-127 tarihleri arasında Kafkas Dağları’nın kuzeyinden Dağıstan’dan gelerek buraya yerleşen Bulgar Türklerinin, Velentur boyunun, “Karsak oymağından” geldiği söyleniyor. Rusların işgalinde 40 yıl kalan Kars’ta, Rus Baltık Mimarisi binaları, geniş meydanları, birbirini kesen ızgara planlı caddeleri hemen farkedebilirsiniz. Ben Valilik ve Defterdarlık binaları olan meydanı çok sevdim. Fakat ne yazık ki sonraki yapılaşmalarda bu mimari güzelliği devam ettirmemişler. Tarihçi Murat Bardakçı’nın deyimi ile, “Barok mimariden, lazok mimariye”...

Sarıkamış kayak merkezi
Burası da kar kalitesi ve kayak pisti açısından önemli merkezlerden biri. Çamlar arasında toplam 12 kilometreyi bulan 5 etaplı piste sahip 2500 rakımlı muhteşem güzelliğe sahip. Kars Havaalanı'na sadece 40 km. uzaklıkta. Kayak yapılmasa bile o muhteşem karda yürümek için, temiz hava alıp dinlenmek için kış mevsiminde çıkın çıkın gidin derim.

kars fotoğrafı

Etnik kaynaşmanın merkezi
Etnik olarak bir çok halkın yaşadığı bu ilimizde, Terekeme (Karapapak), Azeri, Acem, Caferi, Ermeni, Kürt vatandaşlarımız yaşıyor. Molokanlar (Rus) ve bir dönem Almanlara da ev sahipliği yapmış. Az da olsa geçmişte Rumlar da varmış. Bu arada belirteyim, burada yaşayan Caferilerin camileri ayrı. Birbirlerinin camisine gitmiyorlar. 
Cami demişken, bir Bektaşi fıkrası anlatayım;

Bektaşi’nin nasıl olduysa yolu camiye düşmüş. “Madem geldim, bari namaz kılayım” demiş. Namazı kılmış, sonra ellerini açıp dua etmeye başlamış; “Allahım ben para istiyorum, mal-mülk istiyorum, n’olur bunları ver bana. Söz veriyorum, ben bunlar gibi yüzsüz değilim, günde beş kere gelmem.”

Molokanlar hakkında da kısa bir bilgi vereyim. Molokanlar, kendilerini ruhani Hristiyanlar olarak tanımlıyor. Molokan, süt içen demekmiş. Çarlık Rusyası devrinde kilisenin baskısını kabul etmemişler. Kilise perhizden dolayı, haftanın belli günlerinde süt içmeye izin veriyormuş. Molokanlar, bunun ana gıdaları olduğunu söyleyerek perhizi bozuyorlar. Bu yüzden kilise tarafından afaroz edilip, sürülüyorlar. Savaş yanlısı değiller, ibadetlerini evde yapan bir millet Molokanlar. 
Almanlar peki burada ne arıyormuş derseniz; Ruslar esir aldıkları Almanları önce Estonya’ya götürmüşler. Estonya’dan da Kars’a. Hala başka köylerde sayısı azda olsa yaşayan varmış.

İlk olarak kaleye çıkın
İlk görmeniz yer Kars Kalesi. Dik yamaçlı bir tepe üzerinde ve 1153 yılında inşa edilmiş, oldukça etkileyici bir görünüme sahip. Geçmiş yıllarda yerle bir olan kale, 1579 yılında tekrar yapılmış. 1636 yılında yeniden onarımdan geçmiş olsa da 
orjinal özelliğini ve kullanımını yitirmiş. Sit alanı olarak ilan edilen kalenin içerisinde, 12.yy’dan kalma Celal Baba Türbesi, Askeri Koğuşlar, cephanelik ve mescid bulunuyor. Kaleye çıkmadan aşağıda Kars çayının döküldüğü, üç tonoz kemerli Taş Köprü’yü göreceksiniz. Kars Kalesi eteklerinde bulunan, Namık Kemal’in çocukluk yıllarını geçirdiği ev ise restore edilmiş ve şimdiki adıyla Aşıklar evi olarak gezilebiliyor. Kümbet Cami (Havariler Kilisesi) ise Ermeni-Gürcü kilisesi olarak inşa edilmiş. Bagratlı Krallığı döneminde, Kral Abbas tarafından yaptırılmış. Dört yonca yaprağını andıran dik açılı bir mekana sahip. Kubbesi ise konik biçiminde. Kilise, yöreye özgü kesme bazalt taşlarından yapılmış.

Ebu’l Hasan-ı Harakani türbesi ise Kaleiçi Mahallesi'nde bulunuyor. Gerçek ismi Hasan-ı Harakan olan bir Anadolu evliyası tarafından yaptırılmış. Ebu’l Hasan El Harakani 11. yüzyıl tasavvuflarından. Şu sözü ise nasıl bir eren olduğunun en güzel göstergesi; “Benim evime biri geldiğinde, dinini, adını, mezhebini sormayın. Onu doyurun, su verin, uyuyacak yatak gösterin. Yüce yaradanın ruh bağışladığı birine biz kim oluyoruz da böyle bir soru soruyoruz?”

Ne güzel bir felsefe değil mi? 
Yine Ruslardan kalma, şu an askeriye tarafından kullanılan binalar çok gözalıcı. Ortakapı Mahallesi'nde bulunan Fethiye Cami, 19.yy sonlarında Ruslar tarafından baltık mimari kilise olarak yaptırılmış, 1985 yılında da camiye çevrilmiş.

Ben gidemedim siz gidin
Bir başka görülmesi gereken yer ise Şeytan Kalesi. Çıldır ilçesine bağlı Yıldırımtepe köyü yakınlarındaki bu kaleyi yakından görmem mümkün olmadı. Ancak uzaktan bir iki kare fotoğraflayabildim. Derin bir vadinin içinde bulunuyor ve bu mevsim şartlarında o yolu gitmek zor. Savunma açısından stratejik bir noktada olduğu belirtiliyor ve mimami özelliği tam bir ortaçağ yapısı. Urartılılar taraffından yapıldığı söyleniyor. Yarın Ani Harabeleri ve diğer güzellikleri anlatmaya devam edeceğiz.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.