İki dudak arasındaki geleceğimiz

İki dudak arasındaki geleceğimiz
Yaşamadan anlamak zordur. Doğduğumuzda sahip olduğumuz hakların her zaman olacağını düşünüp, daha fazlasını istedik. Elimizdeki haklara sahip çıkmayı bile beceremedik. Biz ileriye, başkaları da elimizdekilere odaklandı.

Yaşamadan anlamak zordur. Doğduğumuzda sahip olduğumuz hakların her zaman olacağını düşünüp, daha fazlasını istedik. Elimizdeki haklara sahip çıkmayı bile beceremedik. Biz ileriye, başkaları da elimizdekilere odaklandı.
Kadınlar kendi gücünün farkına varmadan, onu kullanarak gücünü yok etmeyi hedeflediler. Yavaş yavaş hayata geçirmeye başladılar. Erkek egemen toplumda kadın olarak yaşamak yeterince zordu, gittikçe daha da zorlaşacağa benziyor.
Kadınların sadece kadın oldukları için, çalışma ve sosyal hayatta yaşadıkları sorunlara anne olduktan sonra yenileri ekleniyor. Doğum izni, süt izni, kreş, esnek çalışma saatleri ya da doğumdan sonra tekrar işe geri dönme gibi konularda pek çok sorunla karşılaşıyorlar. Yapılan anketlere göre özel sektör, iş hayatında anne çalışan istemiyormuş. O kadar doğum izni hakkı olursa, doğum yapmayan sürekli çalışanlara odaklanır işveren. Özel sektör suyunu sıkana kadar senden faydalanır, buna karşı çıkacak sendika da yok. Bu durumda doğum yapma ihtimali olduğu için, kadınların iş bulması zor.
Kadın çalışamazsa, erkeğe muhtaç kalacak ve ona tabi olacak. İstenen de bu değil mi?
Kadının görevi evde çocuk yetiştirmektir diyorlar. Maalesef, bunu savunan kadınlarımız da az değil. Şimdilik “çocuk da yaparım, kariyerde” diyen kadınlarımız çoğunlukta.
Biz kadına verdiği haklar için Atatürk’e teşekkür ederken, gazetenin birinde Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun boşanmayla ilgili bir fetvasını okudum. Bizi iki dudak ararından kurtardığı için, Atatürk’e minnet duydum.
"Telefon, mesaj ve internet yoluyla boşanma geçerli midir?" şeklinde soru sorulmuş. 
Verilen cevapta "Bir kişi boşanmayı ifade eden sözleri şifahî olarak söylemek suretiyle, eşini boşayabileceği gibi, bu sözleri telefon, mektup, mesaj, internet ve faks yoluyla bildirerek de boşayabilir. Söz konusu iletişim vasıtalarıyla boşamak, sözlü olarak yüz yüze boşamak gibi geçerlidir. Boşamanın yazılı olması halinde ise boşanan kimse, yazının veya mesajın eşinden geldiğinden emin olmalıdır. Bu durumda boşama hükümleri, kadının mektubu okuduğu andan itibaren başlar. Fakat koca eşini daha önce gıyaben boşamış da bunu mektupla haber veriyorsa, boşamanın hükümleri, kocanın boşadığı andan itibaren başlar" denilmiş. 
Soruyu soranlar içimizde yaşıyor, cevap veren de çok önemli görev yüklenmiş bir kurumuz. 
Medeni kanunla aldığımız haklar olmasa,  boşanma haberimizi mesajla da alabilecektik yani. Kadınların geleceği iki dudak arasında olacaktı. Kadınların boşanma isteği mümkün olmayacaktı. Kadın yaşamak istemediği erkeği her haliyle çekmek zorunda kalacaktı. 
Erkekler her iki durumda da istemediği biriyle devam etmiyor ama kadın için öyle değil. Bugün ölümü göze alıp, yaşamak istemediği hayatı terk edenlerin yasalarla bir şansı var. O zamanlarda bu da yokmuş, baba ve koca ne derse o. Yasaları kullanmayanlarımız olsa da hakkının olduğunu bilmek güzel.
Medeni kanunun, kadın erkek eşitliğinin henüz yasalarda olması biraz rahatlatsa da ürküyoruz. Ya onlar da cumhuriyetin sonu geldi diyenler tarafından sona erdirilirse…
Biz farkına bile varmadan haklarımız birer birer elimizden alınmadan onlara sahip çıkmalı, birbirimize destek olmalıyız.
Kadını eşit vatandaş yapan, evliliğini kocasının iki dudağının arasından kurtaran, mirasta, şahitlikte, sosyal hayatta, ticari ilişkilerde, ailede ona eşitlik veren, Atatürk’e bir kez daha teşekkür ederiz. 
Haklarımıza yeterince sahip çıkamadığımız için de özür dileriz.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.