Kalbim Ege'de kaldı

Kalbim Ege'de kaldı
Malum havalar ısındı. Biz de bu sıcak günleri fırsat bilip İstanbul'dan biraz uzaklaştık. Soluğu Ege'de aldık. Nereleri mi gezdik? Birgi, Tire, Şirince ve Doğanbey gibi daha birçok şirin mi şirin tatil beldelerini keşfettik. Sezen Aksu'nun dediği gibi “Kalbim Ege'de kaldı” desek yeridir

Seçimlerdi, ülke gündemiydi, oydu, buydu derken epey bir yorulduk ve sıkıldık. Sıcaklarda bastırmaya başlayınca iyisi mi dedik şöyle bir güneye doğru inelim ve ver elini Ege. Alabildiğine mavilik içerisine tatlı bir esintiye kapılıp gezdik de gezdik. İzmir'in tarihiyle, bugünüyle görülmeye değer bir sürü gizli güzelliğini keşfetme fırsatı bulduk ve tüm bunları sizin için yazdık. Şimdi şöyle bir arkanıza yaslanın ve hep birlikte keyifli bir Ege yolcuğuna çıkalım...

Birgi'de tarih var
Gezi turumuzde Ege'nin saklı köylerini keşfe çıkıyoruz. İlk olarak ziyaret edeceğimiz köy Birgi Köyü. İzmir‘e 110 km uzaklıktaki Ödemiş’e bağlı bir köy olan Birgi. Frigler, Persler, Bergama Krallığı, Bizanslılar, Romalılar, Aydınoğulları ve daha sonrasında ise Osmanlılar’a bağlı olarak günümüze kadar gelmiş Birgi’ye her medeniyet kendinden izler bırakmış. Birgi için Türkiye’de görüp görebileceğiniz en doğal, el değmemiş köylerden bir tanesi demek mümkün. Asırlık çınar ve ceviz ağaçlarının arasından görülebilen yüksek taş duvarlı, alaturka kiremitli, ahşap pencereli evleri ile gidilesi, görülesi şirin bir köy. Sessiz ve huzur dolu sokaklarınada gezerken Birgi'nin evlerin kapıları dikkat çeken bir detay olarak karşımıza çıkıyor. Kapılarda yer alan tokmakların biri tiz diğeri ise tok ses çıkartıyor. Tiz sesi kadınlar tok sesi ise erkekler kullanırmış. Böylece gelen misafirin kadın mı yoksa erkek mi olduğu böylece anlaşılırmış. Kapıların bir özellliği de üzerinde bulunan ipler. Tokmaklardan birinden aşağı ip sarkar. İp sallanıyorsa bu evde biri vardır anlamına gelirmiş. Diğer tokmağa gerilmişse ev sahibinin yakında olduğu anlaşılır. İplerin ikisi birden gerilmişse ben yokum anlamı çıkarmış. Köyde Anadolu’nun eski camilerinden Ulucamii'yi köyün kurucusu Gazi Umur Bey Anıtı'nı görmek mümkün. Köyde yer alan Çakırağa Konağı‘nın ilginç bir hikayesi var. Birgi’de Derviş Ağa Camii, Çukur Medrese ve Hamamı, Demirli Mağaza, Bıçakçı Seyyid Ali Çeşmesi'de çevreye renk katan yapılar olarak karşımıza çıkıyor.

birgi

Gizli cennet Tire
Ege'nin Saklı Köyleri'ni keşfettiğimiz turumuzda Bozdağ'ın eteklerine kurulan bir kasaba olan Tire'ye doğru yola çıkıyoruz. Tire deyim yerindeyse adeta gizli bir cennet. Bu gizli cennetin en güzel yerlerinden bir tanesi Dere Kahve. Yükseklerinde bir değirmen olan bu yerde keyifli vakit geçirmek mümkün. Tire; Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Roma ve Bizans'a ev sahipliği yapmış, tarihin zengin kültür mirasına sahip bir kent olarak karşımıza çıkıyor. Efes'teki Artemis Tapınağı’ndan Tire'nin batı köylerini de içine alan ve Bozdağa dek ulaşan Artemis Tapınağı Kutsal Toprakları, yüzlerce yıl, Tire'ye adeta bir kutsallık kazandırmış. Ünlü Roma İmparatorları Jül Sezar, Augustos ve Trian'ın, Tire topraklarından bir bölümünü Artemis Tapınağı’na bağışladıkları, belgelerden anlaşılmakta. Tire Müzesi’nde, bu tapınağa ait arazilerden elde edilen bulgular, geniş bir yer tutmakta. Tire'nin ayrıca meşhur bir lezzeti var o da Tire Köftesi...

tire

Şirince'nin şirin lezzetleri
Turumuzda yeni durağımız Ege’nin aslında pekte saklı olmayan köylerinden olan Şirince'ye doğru yola çıkıyoruz. Tarihi 5. yy’a dayanan Şirince aslında eski bir Rum köyü. Köyün meşhur olması ünlü yazar Sevan Nişanyan'ın köye gelmesi ve yaptığı çalışmalar ile olmuş. Tabii ki kıyamet kopunca sadece Şirince'de yaşam sürecek efsanesini de es geçmemek lazım. 2012 yılında Maya Takvimi sayesinde köy dünya çapında bir üne sahip oldu. Maya Takvim’ine göre dünyanın sonu 21 Aralık 2012’de gelecek ve bu felaketten zarar görmeyecek nadir yerlerden biri de Şirince olacaktı. Bu kehanete inanan binlerce insan Şirince’nin tüm pansiyonlarını hınca hınç doldurmuştu. Şirince'nin sir özelliği de şarapları il eünlü olması hemen hemen her meyvenin şarabından bulmak mümkün. Bu arada vişnelisi tercihimdir.

şirince

Milli Park da gezmedik demeyiz
Şirince'nin ardından Doğanbey Köyü'ne doğru yola çıkıyoruz. Söke üzerinden Doğanbey Köyü'ne ulaşmamızın ardından sessiz ve sakin olmasının yanısıra doğal güzellikleri ile dikkat çeken bu köyü başlıyoruz dolaşmaya. Köy taş sokakları, muhteşem köy evleriyle adeta bambaşka bir mekân olarak karşımıza çıkıyor. Doğanbey Köyü'nün sokaklarını dolaştıktan sonra Dilek Yarımadası Milli Parkı içinde yer alan müzeyi geziyoruz. Müze Akdeniz'den Karadeniz'e tüm Anadolu'da var olan bitki türlerinin bir arada görülebildiği bir doğa müzesi niteliğinde. Birçok endemik bitki burada yetişmekte; nesli tehlike altında veya tükenmiş olan Anadolu parsı, Akdeniz foku gibi nadir hayvanlar milli park sınırlarında yaşamakta olduğu gibi ölen hayvanları dondurulmuş vaziyette burada görmek mümkün. Burada size tavsiyem kuş cenneti kıyısında öğle yemeği yeyip doğanın tadını çıkarın ve Bafa Gölü‘ne doğru yola çıkın. Bafa Gölü’nün eşsiz doğası eşliğinde çay içmeyi ihmal etmeyin.

milli park

Stratonikeia'yı mutlaka görün
Doğanbey Köyü'nün güzelliklerinin ardından Milas üzerinden Stratonikeia Antik Kentine ulaşıyoruz. Stratonikeia'nın ilginç bir hikayesi var. Kral Seleukos Nikator'un karısının ölümünden sonra evlenmek istemiş ve yeni eş olarak kendine Stratonikeia'yı seçmiştir. Aksilik o ki, Stratonikei, Seleukos'un oğlu Antiochos ile çoktandır aşk yaşıyornmuş. Kız, kral ile evlenmek zorunda kalmış.  Ancak Seleukos oğlunun sevgilisi ile evlendiğinden habersizdir. Kısa bir süre sonra Antiochos hastalanır ve yatağa düşer. Hekimler hastaığa çare bulamayınca Karia'dan Mısırlı bir hekim olan Herostratos saraya çağırılır. Birgün Stratonikeia'nın odasına girmesi ve birbirine bakışmalarıyla doktor gerçeği anlar. Krala çıkan doktor  'Oğlunuz karıma aşık der' Kralda eşini oğluma ver der. Bunun üzerne doktor 'siz beni kendi yerime koyun'diyerek gerçeği anlatır. Aslında oğlunuzu sizin karınıza aşık, sizden önce birbirlerine aşıkmış o yüzden hasta olmuş' der. Bunun sonucunda Kral ikisinin sirlikte olmalarına izin verir. Antiokhos daha sonra tahta geçer ve şehrin ismi Stratonikeia olarak değişir.

Gelelim Akyaka'ya
Daha sonra rotamızı Muğla'nın en güzel yerlerinden biri olan Akyaka'ya çeviriyoruz. Akyaka konum olarak, Muğla -Marmaris yolu üzerinde bulunuyor. Akyaka'da Ağahan ödüllü evlerin güzelliğinden ayrılıp  Azmak Nehri (Kadın Azmağı) denilen nehre geçiyoruz. Azmak, bölgedeki dağdan gelen soğuk suların çoğuna verilen genel ad. Hepsine azmak denmiş. Kadın Azmağının hikayesi ise farklı. Kadın azmağı, suyunun sodalı olması sebebiyle, çamaşırların yıkanması amacıyla kullanılırmış. Burada Barış Mança'nun 'Kol Düğmeleri' isimli eserini nehrin kıyısında bulunan evde yazdığı söyleniliyor.

doğanbey

Güzel Köylü orada çekildi
Pınarbaşı’ndan Yatağan-Çine-Aydın üzerinden dönüş yoluna çıktık ve İstanbul’a ulaştık. Huzurlu, sakin ve sessiz köylerden sonra İstanbul öyle gürültülü ve karışık geldi ki… Anlatamam… O yüzden ara ara bu tura katılıp şehir hayatına bir mola vermek gerekiyor. Burası Güzel Köylü isimli dizi ile de meşhur olan bir yer. 

Gelelim meşhur ‘Ormancı’ya
Ardından Yatağan tarafından yolumuza devam ederek  “Ormancı” türküsünün çıkış yeri olan Belen Kahvesine ulaşıyoruz. Belen Kahvesi ve Türküsü,  Temmuz 1946'da Muğla'nın Gevenes Köyü'ndeki ( günümüzdeki adı Çaybükü Mahallesi/Menteşe ) Belen Kahvesi'nde meydana gelen gerçek bir olay üzerine Değirmenci Pisili Tahir Usta tarafından bestelenen ve zamanla ünü Türkiye geneline yayılan bir halk türküsüdür. Meydana gelen bu acı olaydan sonra Belen Kahvesi zamanla yıkılma ve yok olma noktasına gelir. Ancak, 6 Nisan 2005 yılında Muğla Valiliği tarafından kamulaştırılıp restore edilerek tekrar hizmete açılır. Bugün Belen Kahvesi, Gevenes, yeni adıyla “Çaybükü" Mahallesinde ovaya hâkim bir tepede yer almaktadır.

İşte ‘Ormancı’nın öyküsü
Gevenes Köyü'nde yaşayan ağa oğlu Mustafa Şahbudak köy muhtarı Tevfik Cezayir'in en yakın arkadaşıdır. Bu ikili her akşam köy kahvesinde dama maçı düzenler, iddialı ve dostça yapılan bu karşılaşmalar kahvedekiler tarafından ilgi ile izlenir. Bir temmuz akşamı yine dama oynarken oyunun yarısında "Sarı Memet" lakaplı orman memuru Mehmet İn çıkagelir. Gevenes ve Kozağaç köyleri civarında bir orman yangını çıkar. Yangın ile ilgili tutulan zaptın bekçi tarafından Muğla'ya gönderilmesini muhtardan talep eder. Muhtar Tevfik Cezayir, 'Olmaz, daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem' diyerek isteği reddeder. Bunun üzerine Ormancı ile Muhtar arasında tartışma başlar. Ormancı dama masasını devirerek dağıtır, muhtarın arkadaşı Mustafa Şahbudak ise bu davranış üzerine ormancıya bir tokat atar. Ormancı kamasını çıkartarak Mustafa Şahbudak'ı kolundan yaralar. O da, bunun üzerine tabancasıyla ormancıya ateş eder. Kurşun sekerek olayı yatıştırmak amacıyla araya giren Muhtar'a isabet eder ve ölümüne sebep olur. Bu acı olaydan sonra köyde kalamayacağını anlayan Mehmet İn, tayinini Kavaklıdere Orman Müdürlüğü’ne ister ve oraya yerleşir. Doksanlı yılların başında da ölür. Şahbudak ise 83 yaşında Ege Üniversitesi Hastanesi’nde ölür.

Memleketi eve taşımış
Çakıroğlu Mehmet Bey, biri İzmirli, diğeri İstanbullu iki hanımla evlenmiştir. Bunun üzerine kendi adına Çakırağa Konağı'nı yaptırır. Hanımları memleket hasreti çekmesin diye, odaların duvarlarına İzmir ve İstanbul’un birer görüntüsünü yaptırmıştır. Resimlerde kentlerin o günkü görüntülerini görmek mümkünmüş. Şu anda ziyarete kapalı olan konağın bir duvarında İstanbulu köprüsüz bir vaziyette görebiliyormuşsunuz. 

tren müzesi

Oyun parkı gibi müze
Tire'den sonra yönümüzü Türkiye’nin ilk demiryolu olan Çamlık Buharlı Lokomotif Müzesi'ne  çeviriyoruz. Müze, İzmir – Aydın demiryolu Çamlık’tan geçtiği için Çamlık’ta kurulmuş. Yapımı 1866 yılında tamamlanan demiryolunun üzerinde bulunan ve 1991 yılında kurulan açıkhava müzesi, 36 lokomotife ev sahipliği yapıyor. Cumhuriyet dönemi öncesinde Aziziye olarak bilinen bölge, Atatürk’ün birkaç gün kaldığı İzmir seyahatinden sonra Atatürk’ün isteği üzerine Çamlık olarak değiştirilmiş. Müzede birçok ülkeden çeşitli buharlı lokomotifler açık alanlarda sergileniyor. Aralarında Fransız, Amerikan, İsveç, İngiliz, Çekoslovak ve Alman yapımı buharlı lokomotiflerin sergilendiği müzede, kapısı açık lokomotiflere girip, aksamlarını, düzeneklerini yakından incelemeniz mümkün. Müzede sergilenen yolcu vagonlarından biri Mustafa Kemal Atatürk tarafından kullanılan vagonlardan. 1926 yılında, Almanya’da Atatürk için, sıradan vagonlardan farklı olarak teknoloji ve güvenlik açısından daha üst seviyede özel olarak üretilmiş. Vagonda bir toplantı salonu, tam donanımlı bir mutfak, özel tasarlanmış bir banyo ve yatak odaları bulunuyor. 

Ölümsüzlük iksiri zeytin
Tire'ye giderken yollarda zeytin ağaçlarını görmek mümkün. Mitolojiye göre Zeus,  yaşlı iki insanın yaşadığı eve gelir. Kapıyı çalar ve ben tanrı misafiriyim der. Yaşlı çift son kalan tavuklarını Zeus'a sunar. İnsan kimliğinden sıyrılıp yeniden tanrı kimliğine bürünür. Siz benim tanrı olduğumu bilmiyordunuz. Ama beni en iyi şekilde misafir ettiniz,  dileyin benden ne dilerseniz der. Bu çift ölümsüz olup bir arada kalmayı ister. Zeus'ta ölümsüzlük tanrılara bahşedilmiş bir durum olduğu için başka bir çözüm arar. Çifti zeytin ağacına dönüştürür. Bu çift ölümsüz olur. YAZI: UFUK ÇOBAN

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.