Merhaba diyelim

Merhaba diyelim
Tüm “Gazete Damga” okurlarına merhabalar. Ben Radyo ve Televizyon Programcısı Tuğçe Marik. Artık her hafta bu köşede her tarzdan konularla, bazen de sürprizlerle yazılarım sizlerle buluşacak.   

Tüm “Gazete Damga” okurlarına merhabalar. Ben Radyo ve Televizyon Programcısı Tuğçe Marik. Artık her hafta bu köşede her tarzdan konularla, bazen de sürprizlerle yazılarım sizlerle buluşacak.   
İlk olarak değinmek istediğim genel bir konu var. Bu çoğu insanın anlamadığı ve maalesef anlamamakta ısrarcı olduğu bir konu.
Bir insan bir düşünceye sahipse eğer, herkesin kendisiyle aynı düşüncede olması gerektiğini düşünüyor ve kendisiyle karşıt düşüncede olan birisini görünce bunun yanlış olduğunu ona anlatmaya çalışıyor. 
Oysaki herkesin düşüncesi farklıdır. Eğer herkes aynı düşüncede olsaydı, hayatta çeşitlilik olmazdı. Herkes pembe rengi sevseydi diğer renkler yok olur giderdi. Farklı düşünceleri, farklı bakış açılarını, bu farklı çeşitliliği tüketmeye çalışmak yerine saygı duymayı öğrenmeliyiz. 
Bırakalım herkes istediğini düşünsün. Müdahale etmeye çalışmayalım. “Olabilir, o onun düşüncesi” demeyi öğrenelim. Çünkü gerçekten o onun düşüncesi, bu da senin düşüncen. 
Karşımızdaki insan için “Nasıl böyle düşünür?” diye hayret edebiliyoruz bazen. Keşke karşımızdakinin düşüncesini sorguladığımız kadar kendi düşüncemizi sorgulayabilseydik. Ya yanlış olan bizim düşüncemizse? Ya herkesin doğrusu kendineyse? 
Ayrıca “Sizin böyle düşünüyor olmanız, onları doğru yapmaz. Düşündüğünüz şeyler yalnızca sizin bakış açınızdır. Karşınızdaki de hiçbir zaman sizinle aynı fikirde olmak zorunda değildir. Çünkü herkesin bakış açısı farklıdır”
Düşüncelere olduğu kadar, davranışa ve kıyafete de saygı duymak…
Eğer ne düşüneceğinize, nasıl davranacağınıza ve nasıl giyineceğinize başkaları karar verecekse, o zaman onlar yaşasın sizin yaşayacağınız hayatı. Bir insanın giyim tarzından rahatsız oluyorsanız eğer, kaç kişinin sizin kıyafetinizden rahatsız olduğunu düşünün. Herkesin zevki farklıdır. Senin beğenmediğin şeye başkası bayılabilir. Başkasının bayıldığı şeyi de sen sevmeyebilirsin. O kişi o kıyafeti beğendiği için giydi. Sırf sen beğenmedin diye ondan kıyafetini değiştirmesini istememelisin. “Ama bu yanlış” diyorsan eğer, o zaman otur kendi yanlışlarınla ilgilen. Başkasının yanlışıyla doğrusuyla ilgilenmek yerine kitap okumak, müzik dinlemek, dil öğrenmek, kendini geliştirmek çok daha iyi bir seçenek… Herkes sizin gibi yaşamak zorunda değil ve tabii ki herkes sizin gibi giyinmek zorunda da değil. Siz beğenmeyebilirsiniz, ama unutmayın karşınızdaki onu beğendiği için giydi. 
Size belki mutlu olmanın değil ama, en azından kendi kendinizi mutsuz etmemenin sırrını söylüyorum: “Başkasının hayatına bakmamak.”
“Başkasının hayatıyla ilgilenmek mutsuzluk sebebidir”
Çünkü başkasının hayatına baktığınızda ya ister istemez bir takım yargılarda bulunuyorsunuz, ya da sizden daha iyi bir hayatı varsa imrenip kendi hayatınızla karşılaştırıyorsunuz. Oysaki herkesin yolu başka ve senin yarışın başkasıyla değil, bir gün önceki senle… Amacın eğer bin gün önceki senden daha iyi olmak olursa her gün üzerine katıp gidersin. Boşver başkasının yaşadıklarını, düşündüklerini, yaptıklarını, giydiklerini…  Enerjini kendi hayatını daha da güzelleştirmek için harca. Hem başkasının hayatıyla ilgilenenler kendi hayatlarını kaçırırlar.  
Şimdi kendine şu soruyu sor. “Kendi hayatına karışılmasını ister miydin?”
Güzel.
O zaman başkasının hayatına karışma ...

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.