Sesinden tanıdım onu!

Sesinden tanıdım onu!
Zifiri karanlık,  Ne ayakta kalabiliyorum  Ne de oturacak bir yer var.

Zifiri karanlık, 
Ne ayakta kalabiliyorum 
Ne de oturacak bir yer var.
İçerisi sürekli suyla ıslatıldığı için, vücudum nereye değse etlerim kopacak gibi oluyor.
Buz vücudumu mıknatıs gibi çekiyor. 
Derim buza yapışıyor. 
Günlerden ocak, yıl 1980! 
Ve o yıl kış çok ağır seyrediyordu. 
Siirt tugayına götürülürken 
Kar neredeyse diz boyunu geçmişti. 
Ve hala yağmaya devam ediyordu... 
Benim tutulduğum baraka yıkık dökük bir barakaydı her tarafından rüzgâr alıyordu. 
Gözlerim kapalı olduğu için 
İçerde başka bir eşyanın olup olmadığını bilmiyorum. 
Ama çok soğuktu... 
Ve donuyordum! 
Üzerindeki elbiseleri çıkardıkları için soğuğu daha fazla hoş ediyordum. 
Gerçi elbise olsaydı da değişen bir şey olmazdı... 
Çünkü yere ve üzerime sürekli şu döküyorlardı. 
İlk bir iki gün 
Su dökme dışında 
Uğrayan veya soran hiç kimse olmadı.
Üçüncü gün, 
Kalın sesli ve sürekli küfür eden birisi bana seslenmeye başlayınca 
Günlerin sessizliği de bozulmuş oldu. 
Evet!
Hayatım boyunca hiç unutmayacağım bir ses!
Ve hiç aklımdan çıkmayacak; 
"Bir insan başka bir insana hem de zevk duyarak böyle zalimce davranabilir mi düşüncesi "
Evet insan zalimlerin en zalimi olabilir!
Hayal bile edemeyeceğimiz yöntemlerle acı         çektirebilir!
Ve... Bu kalın sesli ve tarifine yapamadığım iğrenç kokunun sahibi olan 
Böyle biriydi.
Büyük ihtimal ile
Bir babaydı.
Çocukları ve sevdiği kadını vardı. 
Evine bir baba şefkatiyle dönüyordu 
Ya da çocuklarının başını sevgiyle okşuyordu
Ve bu insan burada bir canavara dönüşüyordu
Bugün bile adını koymakta zorlandığım bir ruh halini tarif etmek mümkün değil, diye düşünüyorum. 
Beni altı olmayan bir sandalyeye bağladı. 
Ve elindeki copla hem vuruyor hem de copu vücudumda gezdiriyordu.
Kanın akmasını vücuduma değen sıcaklıktan anlıyordum...  Neredeyse tüm kemiklerimi kıracak gibi hayvanca vuruyordu! 
Hiçbir şey de sormuyordu... 
Sadece küfür ediyor ve vuruyordu!
Aslında soracak bir şeyi de yoktu.
Ben daha yeni yirmi yaşına giriyordum... 
Ve herhangi bir suç da işlememiştim! 
Birileri darbe yapmaya hazırlanıyordu...
Ülkenin her yerinde cinayetler işleniyor, 
Sıkıyönetim ilan edilmiş, 
Suçlu suçsuz insanlar göz altına alınıyor, 
Tablo daha vahim hale getiriliyordu. 
Amaç siyasetin ülkeyi yönetemediğini göstermek ve askerin darbe yapmasının önünü açmaktı. 
Onun için bu adamın bana soracağı hiçbir şey yoktu.
Ben hiçbir eylemin içinde olmamıştım. 
Sadece ilerici gençler derneğinin üyesiydim. 
Ve şiddet ile hiçbir ilgimiz yoktu!
Onun için PKK tarafından hain ilan edilmiştik! 
Böyle bir siyasî ortam içerisinde 
Siirt tugayında gözaltındaydım. 
Galiba bayılmışım, 
Artık acı hissetmiyordum... 
Dayaktan her tarafım uyuşmuştu.
Ayak derilerim betona yapışmış kalmıştı.
Çok sonra kendime geldiğimde dışarıda bağışlar, çağrışalar devam ediyordu. 
Bir asker nöbette kendini vurmuştu. 
Ben galiba o asker sayesinde daha ağır ve söylemeye utanacağım işkence yönteminden kurtulmuştum. 
Yıl 1991 yer İstanbul / Kurtuluş Mahallesi 
Aradan geçen bir on yıl sonra İstanbul'da pazarlamacılık yapıyorum... 
Soldan gelen insanların büyük bölümü 24 saat siyaset ile uğraştıklarından ve bugün, yarın devrim olacak hayali kurduklarında ötürü kalıcı bir meslek sahibi olamadılar... 
Bundan ötürü daha çok konuşma kabiliyetine dayalı iki meslekte yoğunlaştılar:
Reklamcılık 
Ve Pazarlamacılık 
Bende iyi bir pazarlamacı oldum.
Tencere tava satıyordum. 
Bir yaz günü 
Kurtuluşta gece kondu bölgesinde gurup olarak satışa çıkmıştık. 
Bitişik evlerde eşya satıyorduk. 
Yan tarafımızda satış yapan arkadaşların girdiği evden çok tanıdık bir ses kulağımı derinden sarstı! Çok çok tanıdıktı bu ses;
Ama kimin sesi olduğunu çıkaramıyordum 
Belki de yıllardır görmediğim bir arkadaşımın sesi de olabilir diye düşündüm. 
Hayır, bu ses bana acı veriyor! 
Beni rahatsız ediyor! 
Ve o sese doğru yöneldim...
Ellili yaşlarda bir insan etrafında küçük çocuklar ve bir iki kadın ödeme konusunda hararetli tartışıyorlardı... 
Adam emekli maaşının ancak taksitler düşük tutulursa yetebileceğini söylüyordu.
Yanındaki kadın “öderiz bey” diyordu. 
Birdenbire adam beni görünce irkilmeye başladı. 
Kekelemeye garip garip sesler çıkarmaya başladı, yanındaki kadın ve arkadaşlarım da bir şey anlayamadılar bu durumdan. 
Evet beni tanımıştı!
Ama ben hala onu tanımamıştım. Sordum önemli değil,
“Ödeyeceğiniz şekilde senet yaparız” dedim 
Ve aramızda yirmi otuz santim uzaklık vardı. 
Sesinden önce 
O iğrenç kokuyu aldım!
Neredeyse kusacaktım, 
Evet oydu!
Yoksulluk içerisinde kıvranan canavar, 
Tanıdım seni!
Ama diyemedim bunu ona
Çünkü o artık çürümüş bir zavallıydı!

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.