Yenilgi!

Ziyadesiyle yenildim. Yenilmekten bıktım usandım. Her biri muhteşem yenilgilerdi ama en nihayetinde kimsesiz yenilgilerdi. Herkesten habersiz yenilgiler. Herkes ne yenilgi mi görebilirdi ki? “Ah biraz kilo almışsın” - başka? “Ah biraz içtin mi sen?” - daha başka; “Uykusuz görünüyorsun...” - İnsanların görüp görebilecekleri yenilgilerimiz bunlardı. Bunları da dile getirirken; “ah” deyip halinize üzülmekten ziyade sizinle alay eder, küçümser ve kendi poposunu dünyanın en değerli poposu zannederek; çalımını atar, yürümeye devam ederler... Ama boşverin şimdi insanları. Ne diyordum? Evet yenilgiler...

Bir keresinde öyle bir yenilmiştim ki; terk edildiğim Ayvansaray metrobüs durağının altında, eksi 4 derecede karlar yağarken ve nefesimden buhar çıkarken; ellerim, ayaklarım buz çekmişken; kalbim ve aklım sıcacıktı. Bu kadar soğukta yanmak. Ve nice  yangınlarda üşümek. “Suda yan, ateşte boğul” hikayesi bizimki...

Tamam lafı çok uzattım. Sıkılmış olabilirsiniz. Muhteşem yenilgiler derken... Sevdiğiniz ve sevilmediğiniz zamanlar; kursakta kalan hevesleriniz; çok çalıştığınız lisedeki o sınavdan 90 değil de 85 almanın verdiği hayal kırıklığı, hasretle beklediğiniz maaş gününün gelmesi ama maaşın o gün yatmaması ya da bilirsiniz işte; büyük bir özveri ile hazırladığınız makarnanın hamur olması, pilavın lapa olması... Ne yenilgiler ama! Küçük, küçük yenilgiler; büyük büyük hayal kırıklıkları...

Bir keresinde ben;

“Seni seviyorum Melina” dedim;

“Boşuna seviyorsun çünkü tipim değilsin” yanıtını aldım. Ah Melina, seni kendini beğenmiş kaltak. Melina'nın da canı cehenneme. Ama yenilgiyi hissettiniz değil mi? Çıt etti yüreğim!

Ya iki fincan sabah kahvesinin verdiği mahmurluktan olacak ya da gündümüzü aydınlatan Charles Aznavour'un o büyülü sesinden... Bu sabahın anlamı yenilgi. Ve tabii her sabah olduğu gibi bu sabahın da en büyük anlamı; anlamsızlık!

Şimdi işte; Cihangir Metrobüs Durağı'nda beni Beylikdüzü Belediye durağına götürecek bir metrobüs bekliyorum. Evet önce inenlere yol verelim; işte bindim! Kapı önündeyim. Arkamda 3 gündür duş almadığı her halinden belli bir “dağ ayısı” - işte bir yenilgi daha... Ama olsun;

“Yenilgi, yenilgi büyüyen zaferlere” inançla ve bir türlü bitmek bilmeyen Ağustosa lanet okuyarak; eylüle hasretle...

Günaydın...

Genco Erkal yalnız değildir

83 yaşında, sahnede devleşen; tek başına oynadığı Nazım Hikmet oyunu ile 500-600 kişilik salonlarda ayakta alkışlanan, Türkiye'de tiyatro sanatının büyük bir ustası olan Genco Erkal'ı da mı yargılayacaksınız? Niye soruyorum ki gerçi. Sizin karanlığınızın, aydınlığa tahammülü yok! Genco Erkal, Twitter hesabından yaptığı eleştirilerin; "hakaret" olarak atfedilerek cezalandırılması ile karşı karşıya ise buna; düşünce ifade özgürlüğünün elzem olduğuna inanan; Türkiye'deki her insan ses çıkarmalı. "Genco Erkal, yalnız değildir" diye haykırabilmeli. Sizin köhne karanlığınıza ve sanattan, sanatçıdan dahi korkarak; onları yok etmek isteyen kötülüğünüze karşı daima aydınlıktan, iyilikten ve onun temsilcilerinden yana olacağız. Genco Erkal'ın da yanında olacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi