Tazminatı bile çok gördüler!

Tazminatı bile çok gördüler!
Sultangazi’de maganda kurşunu ile ağır yaralanan, 2 yıl sonra kurtarılamayan Ahmet Emre Çavuş’un (19) yakınlarının İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Valiliği hakkında açtığı tazminat davası reddedildi. Bakanlık ve Valilik tazminat tutarının fahiş olduğu yönünde savunma yaptı

Lise öğrencisi Ahmet Emre Çavuş, 2 Ağustos 2015 tarihinde Sultangazi İlçesi’nde arkadaşları ile caddede yürüdüğü sırada kimliği belirlenemeyen bir kişinin tabanca ile açtığı ateşle boynundan yaralandı. Göğüsten aşağısı felç olan liseli genç, hastanelerde ve fizik tedavi merkezlerinde 2 yıl 11 gün süren tedaviye rağmen kurtarılamayınca yerel gazeteci babası Bülent, annesi Zeynep ile kardeşi Efe Çavuş, İstanbul 6'ncı Bölge İdare Mahkemesi'nde İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Valiliği aleyhine tazminat davası açtı. Anne ve baba 'idare'den toplam 418 bin 341 maddi, ayrı ayrı 500’er bin TL manevi ve ağabeyini kaybeden Efe Çavuş için 300 bin TL manevi olmak üzere 1 milyon 300 bin TL tazminat ödemesini istedi.

Tazminat tutarı fahiş
Bakanlık ve valilik, olayın idarenin eyleminden kaynaklandığına dair bulgu bulunmadığını, istenen manevi tazminat tutarının fahiş olduğunu ve sebepsiz zenginleşmeye yol açacağını savundu. Savunmada, Ahmet Emre Çavuş’un ölümü ile ortaya çıkan zararın 3’üncü kişinin eylemi sonucu meydana geldiği, davada sosyal risk ilkesinin uygulanmasına olanak bulunmadığı ileri sürülerek davanın reddi istendi.

Tazmnini mümkün değil
İdare Mahkemesi Anayasanın 125’inci maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık, eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunu hatırlattı. Mahkeme idarenin yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olduğu; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararların, idare hukuku kuralları kapsamında, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edildiğine dikkat çekti. Kararda, idarenin hukuki sorumluluğundan söz edebilmek için, zararın idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerektiğini bildirdi. Kararda zararın oluşmasında zarara uğrayanın veya üçüncü kişinin kusurunun bulunması halinde, idarenin tazmin sorumluluğunun ortadan kalkacağı ya da kusur ölçüsünde azalacağı vurgulanırken, “İdarenin özel güvenlik önlemleri alınmasını gerektirmeyen durumlarda meydana gelen faili meçhul ya da münferit olay sonucu ortaya çıkan zarardan idarenin genel güvenlik hizmetlerinde kusuru saptanmadıkça tazminle sorumlu tutulması mümkün bulunmamaktadır” denildi. Ailenin avukatı Ahmet Sireci, ölen gencin hakkını 4 yıldan bu yana aramaya çalıştıklarını, son davalarının reddedildiğini söyledi. 

Silah ruhsatsız
Avukat Sireci, İstinaf Mahkemesi’ne itiraz başvurusu yaptıklarını belirterek şöyle dedi: “Kararda, bu olayın gerçekleşmesinin normal olduğu ve idarenin kusursuz olduğu yani böyle bir olayı engelleyecek konumda olmadığından bahsediliyor. İstanbul gibi bir metropolde, insanların tıklım tıklım olduğu Gazi Mahallesi'ndeki caddede yakın mesafeden birisi amaçsızca ateş ederek birini katlediyor. Ahmet Emre'nin vurulduğu silah kesinlikle ruhsatsız, kaçak. Bu silahların bu ülke sınırları içerisine girmesi, suçlu kişilerin elinde dolaşması dahi idarenin sorumluğundadır. Çünkü ruhsatsız silah bulundurmak kanunlarımızda suç teşkil etmektedir. Polisin TOMA, panzerlerle müdahale ettiği bir yerde bir gencin vurulması, kolluğun yeterince denetimlerini yerine getiremediğini, yeterince güvenliği sağlayamadığını gösteriyor. İstinaf mahkemesinden sonuç alamazsak, Anayasa Mahkemesi’ne başvuracağız. Burada da yaşam hakkı ihlali görülmezse davayı AİHM’e kadar götürerek hakkımızı sonuna kadar arayacağız. Ailenin 1 milyon TL’ye yakın hastane ve tedavi masrafı oldu. Sunduğumuz faturalar 500 bini geçiyor. Aile manevi tazminatlarla diğer çocuklarının eğitimini ve Ahmet Emre gibi durumda olan mağdur olan ailelere yardım etmeyi amaçlıyorlar. Hiçbir ölümün acısını maddi bir menfaat karşılayamaz."

Her şeyimizi sattık
Baba Bülent Çavuş, oğlunu yaşatabilmek için evleri başta olmak üzere her şeylerini sattıklarını anlatırken, “Biz evladımızı kaybettik. Evimizi- barkımızı her şeyimizi sattık. Oğlumuzu mezara koyduğumuzda biz de bitmiş durumdaydık. Bizim tek yaptığımız şu anda her gün gidip mezar taşı sevmek. Adalete güveniyoruz. Yeter ki yeni Ahmetler ölmesin onları mezar taşında değil diye kucaklarında sevsinler diye uğraşıyoruz" dedi.
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.