Yıllar utansın...

Hiç lafı uzatmayayım. Günledir aklımda Müslüm Gürses çalıyor; “Bizi bizden alıp yabancı eden,
Şu uzayıp giden; yıllar utansın...” diyor ya hani!
Hah işte Türkiye'nin, İstanbul'un gündemine bakınca da yıllar utansın diyorum, kader utansın diyorum. Yahu arkadaş oturun bir düşünün;
Şu ahir ömrünüzde 1 kere yaşıyorsunuz. Onda da kadersizliğe bakın ki şu coğrafyada gözünü açıyorsunuz. Akabinde neler mi yaşıyorsunuz;
Değer bilmezlik, kıymet bilmezlik, eğitimsizlik, cehalet, işsizlik, parasızlık, geçimsizlik, sinir, stres, trafik çilesi, metrobüs dolulukları, ay sonunu getirme telaşları, ölmemeye çalışarak sağ salim yaşamaya çalışmak, savaşlar, çatışmalar, kavgalar, dövüşler ve ve ve; deprem!
Hakikaten başımıza gelenler yetmezmiş gibi bir de depremimiz var. Hani resmen çektiğimiz çileleri az bulmuşlar da dert üstüne dert ekliyor gibiler. 1 değil iki değil...
Peki ne yapacağız?
Geçenlerde gazetede otururken bir arkadaşım aradı; “Abi bizim binada hasar var. Belediyeye bildirmek istiyorum ama komşular falan sakın bildirmesin kimse diyor. İşte belediye gelirse mühürler, evden çıkmaz zorunda kalırız falan diyorlar. Ben de isimsiz ihbarda bulunayım diyorum. Ne diyorsun?”
O böyle deyince düşündüm ki bu minvalde yaklaşım gösteren binlerce İstanbullu var. Yani adamın binasında hasar var ve hatta hasarlı olduğu da ayan beyan ifade edilmiş ama adam binayı boşaltmıyor veya belediye gelir mühürler diye bir yetkili çağırma gereği duymuyor.
Şimdi adama kızmak kolay. Vay arkadaş canının hiç mi kıymeti yok diyecek oluyorsunuz ama adam ne yapsın be kardeşim? Parası olmayan nereye gidecek, ne yapacak, nerede nefes alacak?
Bunu izah edebilen var mı? Maalesef yok...
Şu anda İstanbul'da binlerce insan çürük binalarda yaşıyor ve herhangi bir büyük depremde aşağı ineceğini bildiği binalarda uyumak zorunda kalıyor. Bizi bizden alan bu kadere, bu çaresizliklere, geçip giden günler zamanlar boyunca uslanmak bilmeyen yıllara yazıklar olsun diyor; Müslüm babayı saygı, sevgi ve özlemle yadediyorum.

Yalnızız güzel kardeşim yalnızız!
Aile, arkadaş, ahbap, eş, dost ve diğerleri... Her birine yüklediğimiz sıfatlar aslında olduğundan daha fazlası. Gerçek; firavunun piramidine taş taşıyan Mısırlı kölelerin omzuna bindiği gibi üzerinizde ağır bir yük olmaya başladığında anlıyorsunuz bunu... 
Çok ciddi manalar yüklediğin, 'onsuz yapamam' dediğin kim varsa; herkesin aslında yanında olmadığını kanıksıyorsun. Gecenin karanlığında önce çarpan yıldırımın görüntüsünü görür sonra gürültüsünü duyarsın ya; nice değer verdiklerimizin de önce görünen hoşluklarına aldanıyor sonra gürültüleriyle aklımızı, kalbimizi sağır bırakıyoruz!
Ve gerçek şu ki yalnızız!
Gecenin koynunda kimsesiz, bir başına ve yalnız!
Yüzünüze gülenler, size hoşluktan güzellikten söz edenler; aslında sırtınızı döndüğünüzde ardınızdan konuşmak ve sizi yorgun topraklara diri diri gömmekten çekinmeyecek kadar acımasız... İnsanlar güvenilmez varlıklar. 
En iyi sandıklarımız bir tartışma anında çok iyi bildiği ve sizi çok acıtacak yaranızın üzerine tuz basacak insanlardır... Niye mi diyorum bütün bunları? İsyan ediyorum artık. Sessizce bağırıyor kelimelerim, öylece yazıldıkları yerde bağır bağır bağırıyorlar artık!
Sevgisizlikten, değer vermeyenlerden; her seferinde üzerimize basıp geçenlerden, karanlığın ortasında tek bir el ararken bize dönülen sırtlardan ve sırtlandardan bıktım usandım!
Sessizliklerinizi, hiçbir şekilde memnun olmayan egolarınızı, sürekli aşağılar bakışlarınızı, iğneleyici sözlerinizi her bir şeyi geride bırakmak ve hak ettiğim yalnızlığın içinde kaybolup gitmek istiyorum!
Nasıl anlatmış hayatı Veysel? “Uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece...” Gittim. Gittim, gittim, gittim, gittim veee gittiğim her yerde “kötülük” gördüm. Özenli, mağrur ve karanlık görmeyen sahte dünyalarınızda; kör oldum! Gittim... Gittim ve mecali kalmadı dizlerimin.  Öylece çöktüm!
Ne “yanımda” olduğunu bildiklerime ne sesini duymak istediklerime ne de diğerlerine; hiçbir şeye inancım kalmadı. Şimdi yalnızlık, tükenmişlik ve kimsesizlik içinde; gerçeğin tam ortasındayım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi