Yola çıkanlar, yoldan çıkanlar...

Başarıya giden yol çok çetin imtihanlarla doludur. Bu imtihanları geçmek ve başarılı olmak için bedeller ödemek gerekir. Bu yolda öyle imtihanlar var ki her şeyinle sınanırsın. En başta makam ile sınanırsın, para ile, mal ile sınanırsın, ailen ile sınanırsın...
Bunlar biter dostum dediğin birlikte yol yürüdüğün kardeşlerinle sınanırsın. Yani yola çıktın mı sınanırsın da sınanırsın...
Ömür biter, imtihan bitmez ...
Taptuk Emre hazretlerinin geçmişten günümüzü aydınlatan sözlerine kulak verelim ; "Yol bu, yola çıkıp varmayan, yoldan çıkıp varan yoktur. Yolu sorar isen, yol tektir. O da Hakk’a doğrudur."
Türkiye’de siyasi dengeler değişti, değişiyor,    değişecek..
Artık yüzde 50+1 den dolayı gelecekteki siyasi arenada sıkça ittifakları göreceğiz.
Şaşacağız, şaşıracağız..
Bu blok siyaseti ve ittifaklar görüntüde ortak hareket gibi görülse de aslında partilerin ideolojilerinden ödün verdiğini de apaçık gösteriyor. Ve en önemlisi blok siyaseti toplumu içten içe kutuplaştırıyor. Siyasiler ittifak yaptıklarında toplumu kutuplaştırmamalıdır. Daha yumuşak, daha yapıcı ve birleştirici bir dil kullanmalıdır.
Artık biat kültürü yerine istişare, danışma ve ortak akıl kültürü siyasetin içerisinde olacaktır. Bu blok siyasetin yada ittifak siyasetin getirdiği en güzel şey hiçbir parti kimseyi yok sayamayacak ve ortak hareket etmek için bir dil geliştirecektir, geliştirmelidir..
Taht işi baht işi...
Hz. Behlül Dana bir gün Hârûn Reşit’in taht odasını boş buldu ve çıkıp tahta oturuverdi. Bunu gören askerler onu kamçı ile dövmeye başladılar. Askerler vurdukça o:
"Vah Hârûn Reşit. Vah Hârûn Reşit!" diyordu.
O esnâda halîfe geldi ve manzara karşısında donup kaldı. Askerleri uzaklaştırdıktan sonra:
"Ey Behlül! Bu ne hâl?" diye sordu.
Behlül Dana :
“Senin için ağlıyorum. Burada tahtı boş bulup bir an oturdum. Bu kadar kırbaç yedim. Sen ise senelerdir bu tahtın üzerinde oturuyorsun. Hâlin ne olur diye düşündüm.”
Hârûn Reşit:
“Peki ne yapmam lâzım?” dedi.
Behlül:
“Mademki bu yükün altına girdin. Zulme meyletme. Adalet üzere ol. Böylece tahtında otur”     buyurdu.
Adalet ..
Önyargılarımızı bir tarafa bırakıp tarihe feraset gözlüğüyle bakarsak, geçmiş geleceğe ışık tutacak ve günümüzün birçok sorunlarına çözüm olacaktır. 
Timurlenk ; "Ülkeler kılıçla alınır, ancak adaletle korunur " sözüyle aslında yargının önemini bir kez daha vurgulamıştır.
Tarihin tozlu sayfalarını karşılaştırdığımızda bugüne ışık tutacak yaşanan şu hadiseyi hatırlatmak     istiyorum.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden hemen sonra, emri altında çalışan bir Hristiyan mimara görev vermişti. Daha sonra teftişe çıktığında, emir verdiği gibi yapmamıştı Hristiyan mimar. Buna çok sinirlenen Sultan Mehmet, Hristiyan mimarın     kolunu kesmişti.
Eli kesilen mimar, Cihan Padişahı Fatih Sultan Mehmet Han’ı Kadı Hızır Bey’e dava etti. Kadı Hızır Bey, Fatih Sultan Mehmet’in yakın dostu idi. 
Fatih Sultan Mehmet davalı olduğu için ona herhangi bir insana kullandığı hitap ile ”Murad oğlu Mehmet” şu saatte mahkemeye gelin,  diye mahkeme kağıdını gönderdi.  Sultan Mehmet duruşma günü mutevazı bir elbise ile mahkemeye gitti ve         mahkeme başladı.
Hristiyan Mimar Osmanlı Adaleti Karşısında Müslüman Oldu
Mahkemelerde hakim (kadı) adaleti temsil ettiği için oturur, diğerleri ayağa kalkarak ifade verirdi. Kadı Hızır Bey Fatih’i otururken görünce ona;
”Şuanda suç murafaası üzeresin, ayağa kalk” diye ikaz etti. Fatih ifade için hemen ayağa kalktı. Kadı Hızır Bey, tüm olan biteni inceledikten ve ifadeleri aldıktan sonra Fatih’i suçlu buldu ve kısas ayetini okuyarak, Fatih’in elinin de aynı şekilde kesilmesine karar verdi.
Cihan Padişahı olan, dünyayı dize getiren Fatih Sultan Mehmet Han, karara hiç itiraz etmeden saygı duyarak: "Hüküm şerefli olan İslam Şeriatı’nındır!"dedi.
Hristiyan mimar bu adaletin karşısında duygulanarak gözyaşları içinde "Hakkımdan vazgeçiyorum, karşılık olarak diyeti kabul ediyorum!” dedi. Olay tatlıya bağlandıktan sonra Fatih Sultan, Kadı     Hızır Bey’e:
"Benden değil de Allah’tan korktuğun için seni tebrik ederim!” dedi. Kadı Hızır Bey’de birden ayağa kalktı ve oturduğu minderin altından topuzunu    çıkararak:
”Eğer verdiğim kararı kabul etmeseydin, elimdeki bu topuzla kafana vuracaktım” dedi. Fatih’te bu cevaba karşılık olarak, kaftanının altında sakladığı hançeri gösterdi ve:
”Sen de eğer padişah olduğum için bana ayrıcalık tanıyıp, adalet üzere karar vermeseydin, bununla kelleni koparacaktım” dedi.
Bunun üzerine Hristiyan mimar;
”Dünya’da böyle bir adaletin eşi ve benzeri yoktur. Ben artık bu andan itibaren Müslümanım” diyerek Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu.
Adil olmak , adaletli olmak farzdır. Çünkü adalet, sadece kişileri değil bütün toplumu ilgilendirmektedir. Nitekim peygamber efendimiz (s.a.v.) ; “Bir saat veya bir gün adaletle hükmetmek, bir sene veya altmış sene nafile ibadetten hayırlıdır.” (el-Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, II, 58, 1721; Bkz. ez-Zeylâî, Nasbu'r-Râye, IV, 67) buyurmuşlardır.
Yazımı Nahl süresi 16 ayeti ile bitirmek istiyorum;
"Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Onur Karakoç Arşivi