Zam üstüne zam, iflas eden ekonomi, bitmeyen pandemi...

ÜLKEMDE düzgün giden pek bir şey olmayınca aslında yazacak konu sayısıda o kadar fazlalaşıyor. Önce siyasetten başlayalım. Ekim ayıyla birlikte TBMM açıldı. Seçim tartışmalarına geçim sıkıntısı feryatları damga vurmaya başladı.Gün değil saat geçmiyor ki bir ürüne zam gelmesin. Sabah gördüğünüz etiket akşama farklı. Tedbir alan da yok ilgilenen de aslında ama Arada Şahsım hükümeti adına yapılan açıklama ve konuşmalardan pahalılık ve zamların kaynağını 5 adet zincir market olduğunu da hayretle öğrendik ! Yani dolarda Euro da, doğal gazda ekonomik krizde bundan çıkmış. İki ayda doğalgaza yüzde 35 zam ondan yapılmış. Altın fiyatları bundan uçmuş, öğrenciler barınmak için yer yurt bulamamaları da zincir marketler yüzündenmiş iyi mi.
Ha birde dünyayı sarsmaya devam eden ancak alınan önlemlerle yavaş yavaş normale dönülmesine rağmen bizde bir türlü dinmeyen Corona Virüs Pandemisi var ki tam bir yürek yarası. Nasıl olmasın size kara tabloyu şöyle söyleyeyim ; Son 2 yılda Çin’deki toplam vaka sayısı : 96 bin 162.Son 4 günde Türkiye’deki vaka sayısı toplamı : 116 bin 255. Bu kadar acı bir tablo. Bir de dillere pelesenk olan aşılama oranları var ya. Eylül sonunda yüzde 72 olan hedef yüzde 52'de kaldı. Son bir hafta gram yerinden oynamadı. Acı bir gerçek te salgın yönetimi de kaderine terk edildi. Artan yoğun bakım sayıları ile hastanelerde doktorlar başta olmak üzere sağlık çalışanları yin büyük sıkıntılar içinde mücadele etmeye çabalıyor.Ayrıca aile hekimliği kurumu da baskılar yüzünden sıkıntılı. Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği’ne karşı kurulan, İstanbul Tabip Odası Aile Hekimliği Komisyonunun da içinde yer aldığı İstanbul Aile Hekimliği Platformu, ceza yönetmeliğinin iptali amacıyla 7 Ekim 2021 tarihinde bir günlük iş bırakma eylemi yapacak. Türk Tabipler Birliği de “Karanlığa Karşı; Önlüğümüzün Beyazına, Özlük Haklarımıza, Halkın Sağlık Hakkına Sahip Çıkıyoruz – Emek Bizim Söz Bizim” başlığıyla yeni bir mücadele süreci başlattığını açıkladı.
 

Kafanıza göre takılın
Vaka sayıları hızla arttıkça herkesin sorusu şu oluyor: Yeni bir kapanma gelir mi? Ben size söyleyeyim gelmez. Bugün artık iktidarın Türkiye'yi kapatma imkanı kalmamıştır.
Seçim atmosferine girmeye hazırlanan bir ülkede dolar 10 TL'ye doğru giderken, bütçe açığı büyürken, işsizlik yüzde 20'lere dayanmışken, genç işsizliği yüzde 30'a doğru giderken, enflasyon yüzde 30'lara göz kırparken Türkiye kapanmaz.
Günde değil 250 ölüm 500 ölüm de olsa Türkiye kapanmaz. Aşı karnesi zorunluluğu getiremeyen bir iktidarın ülkeyi kapatması mümkün değildir. İsteyen rahat olsun, isteyen kaygı duysun. Kafanıza göre takılın. Hükümet de öyle yapıyor zaten.
Şimdi zaten 4. dalganın içindeyiz. İlk iki dalga orjinal virüsle olmuştu. Orda ölüm oranı binde 9’du. Sonra 3. dalga Mart-Nisan ayında Alfa varyantıyla oldu. Orda binde 6’ya düştü ölüm oranı. Şimdi bu delta varyantında binde 11. Ölüm oranları daha önceki üç dalgaya göre daha yüksek.
 

Kamu hekimleri: Geçinemiyoruz!
Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) 81 ilden 6 bin 178 hekimle yaptığı ankete göre, kamu hekimleri geçinemiyor. Yarısının aylık geliri yetmezken, 10 doktordan dokuzu performansa dayalı ek ödeme sistemini adaletsiz buluyor. İstanbul Tabip Odası’nda bugün düzenlenen basın toplantısında konuşan Prof. Dr. Fincancı, uygulanan politikalarla halk sağlığının yok sayılırken, sağlık çalışanlarının haklarının da giderek geriletildiğini söyledi. Hekimlerin ekonomik ve özlük haklarının her geçen yıl azaldığını belirten Fincancı, anketten aşağıdaki verileri paylaştı: “Hekimlerin yüzde 45’inin aylık geliri yetmiyor. Yüzde 76’sı pandemi ek ödemesi almıyor. Yüzde 90’ına göre performansa dayalı ek ödeme sistemi adaletsiz. Yüzde 92’si geçtiğimiz sene TBMM’de kabul edilen, sağlıkta şiddetle ilgili son yasal düzenlemenin etkili olmadığını düşünüyor. Yüzde 84’ü daha önce hasta veya yakını tarafından sözel ve fiziksel şiddete uğradığını belirtiyor. Yüzde 68’i çalışma şartlarının yoğunluğu nedeniyle hastalarıyla yeterli ve uygun şekilde ilgilenemediğini düşünüyor. Yüzde 72’si çalışma ortamının pandemi koşullarına uygun olmadığını düşünüyor.”
18 ayda 8 binden fazla hekim istifa etti
Uzun zamandır çalışma koşulları, ücretlendirme, özlük hakları konusundaki sorunları dillendirmelerinin yanıtsız kaldığını belirten Fincancı, bunun emeklilik, istifa, hekim göçü, tükenmişlik, hastalık, intihar, hekime yönelik şiddetle yol açtığını söyledi.
Fincancı, şöyle devam etti: “2020 yılında, 12 bine yakın beyaz kod verilen sağlıkta şiddet olayı yaşandı. Bakan Koca 2020 yılının ilk altı aylık süresi zarfında 2 bin 412 doktorun istifa ettiğini, 522 doktorun özel hastanelere geçiş yaptığını açıklasa da resmi olmayan bilgilere göre 18 ayda 8 binin üzerinde hekim istifası olduğu birliğimize iletildi. Yurtdışında çalışmak için birliğimizden talep edilen iyi hal belgesi yılda 900’lere 1000’lere ulaştı. Ayda yaklaşık 80 hekim bu ülkede hekimlik yapmak yerine yurtdışında göçmen doktor olmayı tercih ediyor.”
 

Dertlerimi zincir yaptım
Polisiye tedbirlerle enflasyonla mücadele edilmez diye yazdık ama Türkiye’nin imkansızı başarmaya çalışan bir iktidarı olduğunu unuttuk. Zincir marketlere ayın belirli günlerinde talimat gittiğini ve TÜİK’in enflasyon hesabına giren ürünlerde o günlere mahsus indirim yapılmasının emredildiğini de söylemiştik.Ancak belli ki, bunlar da artık yetmiyor.Pahalılık mızrağı çuvalı delmiş vaziyette. Ve şimdi market zincirleri hedefte. Pahalılığın kaynağı yanlış ekonomi yönetimi değil de, satanlarmış gibi. Üretimin düşükse pahalılık olur. Verimliliğiniz düşükse pahalılık olur. Dışa bağımlılığınız yüksekse pahalılık olur. Bütçeniz açık veriyorsa pahalılık olur. İhracatınız ithalatınızı karşılamıyorsa pahalılık olur. Hukukunuz güvenilir olmadığı için dış yatırım gelmiyor, iç yatırım yapılmıyorsa pahalılık olur. Tüm bunların sorumlusu da market zincirleri değildir muhtemelen. Ama sakın buradan market zincirlerini savunduğum fikri de çıkmasın. Bundan hemen hemen 12 yıl kadar önce gazetelerin ekonomi sayfalarında ve manşetlerde zincir marketlerin ülke için çok yanlış bir şey olduğunu ve bunların adım başı açılmasının hem ekonomi hem de sosyoloji için bir felaket olduğu yazıldı durdu sonra ne oldu ?
 

Mahalle kasabı bakkalı yok edildi
Bakkalların aile işletmeleri olması nedeniyle düşük kâr marjları ile çalışabildiğini, istihdam yaratabildiğini, veresiye defterleri tutabildiğini, bu dar gelirliyi kredi kartı ve banka zorunluluğundan kurtardığını söyledik. Zincir marketlerin elbette olabileceğini ama mahalle aralarının bakkallara bırakılması gerektiğini, zincirlerin evlere komşu olmaması gerektiğini söyleyip durduk. Buna karşı bozgunculukla suçlandık.
Zincir marketler modernite idi, toplu alım yaptıkları için ucuz ürün sağlıyorlardı, üretici ile tüketiciyi yakınlaştırıyorlardı, aracıyı ortadan kaldırıp maliyetleri düşürüyorlardı ve en önemlisi hem istihdamda hem de satışta kayıt dışını engelliyorlardı. AK Parti hükümetlerinin iddiası da bu yöndeydi. İktidar ağırlığını zincir marketlerden yana koydu. Zincir marketler gelişme idi, zaruret idi. Üstelik iktidarı destekleyenler de, iktidarın destekledikleri de zincirlerdi.
 

İktidar marketleri
BİM gibi, Kiler gibi, A101, ŞOK gibi ucuz zincirler iktidara yakın hatta iktidarın destekleyicisi idiler. Nitekim bu dönemde özellikle BİM müthiş bir büyüme hızıyla Türkiye’nin en büyük perakendecisi haline geldi. Ve şimdi iktidar bir dönem büyümeleri için elinden geleni yaptığı bu zincirlerle karşı karşıya geldi. Bir dönem savunup büyüttüklerini şimdi karşısına aldı.Pahalılığın suçlusu ilan etti. Şaşırtıcı mı, değil elbet. İktidarda kalabilmek için her zaman bir öcü, bir düşman lazım. Herkes sizden olunca mecburen düşman da sizden oluyor.
 

Ekonomi tıkırında DEĞİL !
Ülkemiz yüksek enflasyon faiz sarmalında büyük bir isşizler ordusuyla içinden çıkılamaz bir duruma getirildi. Merkez Bankası Başkanı’nın “Dolarda yükselişin sürmesi için neden yok” demeci sonrası, dolar Türk Lirası karşısında rekorunu kırdı ve 9 liraya merdiven dayadı. Düşünsenize bir yükselişin sürmesi için neden olsaydı…
Maaleef. Galiba ülke battı balık yan gider sistemini benimsedi… Yine de panik yaratmaması gerekir. Neyse ki ülkeyi siyaset alanını ekonomi olan birisi yönetiyor.
Tüm sorumluluk da kendisinde… Bana güven veriyor… Zaten Türk Lirası da hep iyi niyetinden değer kaybediyor… Yoksa ortada ciddi bir şey yok… Aldı yetkiyi, faizle, dövizle şununla, bununla nasıl mücadele edilir göstereceğini söylemişti. Biraz daha beklesek mi? Piyasalar da aptal değil… Yapılan hamleler zoraki faiz indirimini gösterince dövize abandılar… Doları 8.60’a fırlattılar. Faiz indi 8.80 geldi… Dünya piyasaları da biraz karışınca 8.95 ile dolar rekorunu tazeledi…
Kardan adam olur bizim ekonomiden adam olmaz düşüncemi perçinledi… Çiftçi ekime başladı, gübre fiyatları yüzde 230’a varan oranda zamlandı. Çiftçi ekerse zarar edecek. Ekmezse hem kendisi aç kalacak hem de şehirde yaşayan milyonlar. Bakın bu gidişle marketlerde zamlı ürün bile bulamayız İktidar neredeyse her gün artan gıda fiyatlarını marketlerde yaptığı etiket denetimleriyle durdurmaya çalışıyor. Müfettişler market market dolaşıp etiket kontrol ediyor. Ancak gıdadaki zamların asıl nedeni olan girdi fiyatlarındaki olağanüstü artışlara hâlâ çare üretilemedi. Tarımsal üretimin en önemli girdileri arasında yer alan gübreye geçen yıldan bu yana yüzde 230'lara varan oranlarda devasa zamlar geldi. Ekim yapmaktan gözü korkan çiftçi şimdi kara kara düşünüyor.
 

Zam zam zam
Çiftçinin tarımsal üretimde kullandığı en önemli girdiler arasında yer alan amonyum sülfat gübrenin tonu geçen yıl haziran ayında 940 liraydı. Bugün aynı gübre 3 bin 100 liradan satılıyor. Artış oranı yüzde 230. DAP gübresi aynı dönemde yüzde 206 zamla 2 bin 250 liradan 6 bin 900 liraya, üre gübresi bin 800 liradan 5 bin 500 liraya,

20-20 taban gübresi bin 680 liradan 4 bin 300 liraya fırladı.
Çiftçi ekse bir dert ekmese ayrı bir dert
Bu zamlardan sonra çiftçi tarlasını ekip ekmemeyi düşünür hale geldi. Üretici ekerse zarar etmekten, ekmezse açlıktan korkuyor. Çiftçi tarlasını ekerse ya gübreyi normal kullanıp tüm zararı göze alacak ya da maliyeti düşürmek için daha az gübre kullanma yoluna gidecek. Gübreyi az kullanırsa verim yüzde 50'ye varan oranda azalacak. Bu da çiftçinin eline daha az ürün, daha az para geçmesi demek. Kuraklık sonrası şimdi de pahalı gübre yüzünden verim düşerse markette, manavda, pazarda gıda bulmak zorlaşacak. Tezgaha düşen az miktardaki ürün de ateş pahası satılacak. Hükümet ise gıda ithalatına daha da hız verip yine başka ülkelerin çiftçilerini desteklemiş olacak.
 

Son üç yılda gelinen durum ortada
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 19 Haziran 2018'de “24'ünde bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” diyerek halktan yetki istemişti. 24 Haziran'daki referandumla Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş yaptı. Aradan geçen 3 yıl 3 aylık sürede Türkiye ekonomisinde vadedilenler gerçekleşmediği gibi, ülke son 1.5 yılında pandeminin de etkisinin olduğu tarihinin en derin ekonomik buhranına sürüklendi. Pandemide doğrudan destek vermek yerine kredi almaya yönlendirilen halk iyice borca sürüklendi. Vatandaşların kredi ve kredi kartı borcu 514 milyar liradan 908 milyon liraya çıkarken, milli gelir 67 milyar dolar eridi, vatandaşın payına düşen gelir 303 dolar daha azaldı.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, 2018'- den bu yana gerçek işsiz sayısının 5.3 milyondan 9 milyona çıktığını belirterek, “Milletimiz hayat pahalılığı altında ezildi. Son 3 yılda birikimli enflasyon yüzde 53, gıda enflasyonu yüzde 73. Sadece son bir yılda resmi enflasyon yüzde 19 görünürken, gerçek enflasyon yüzde 50” dedi.
 

Sandık gelmeli
“Erdoğan Şahsım Hükümeti devlette ciddi bir yönetim krizi yarattı” diyen Öztrak, “Erdoğan göreve geldiğinden beri 4 Merkez Bankası Başkanı gördük. Son atanan başkan, zaten koltuğu Erdoğan'a bıraktı. Son 3 haftada dolar kurundaki artış nedeniyle dış borç yükümüz 245 milyar lira arttı. Son 3 yılda ise paramızın dolar karşısında değeri yarı yarıya eridi” ifadelerine yer verdi. 128 milyar dolarlık döviz rezervinin Erdoğan'ın enflasyon-faiz teorisinin peşinde eritildiğini vurgulayan Öztrak, “Millete verdiği sözleri tutamayan bir hükümetin yapacağı şey bellidir, o da sandığı getirmek” diye konuştu.
Erdoğan’ın başdanışmanı ‘Neyiniz varsa üçe katlanacak’ demişti…
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Yiğit Bulut’un Star gazetesindeki köşesinde 12 Mayıs 2014 tarihinde “Başkanlık Sistemi Türk ekonomisini uçuracak…” başlıklı bir makale yayınlandı.
 

BU YAZIYI KESİN SAKLAYIN’
“Sevgili dostlar, birkaç satırda anlattığım “modeli” uzun süredir savunan biri olarak bugün daha açık ve kesin olarak diyorum ki; Türkiye gelecek 10 yılda ekonomik olarak 3'e katlanacaksa, her değer yeniden tanımlanacaksa ve en önemlisi her vatandaşın varlığı bu gerçekler eşliğinde en az 3 katına çıkacaksa; BAŞKANLIK SİSTEMİ OLMAZSA OLMAZ ilk şart…” ifadelerinin yer aldığı yazının ‘Sonuç’ bölümünde şu ifadeler yer alıyordu:
“Türkiye Başkanlık Sistemine geçerse, ekonomik analizleri son 10 yılda gerçekleşen biri olarak diyorum ki; neyiniz varsa tam olarak en az 3'e katlanacak…Türkiye'ye para girişi patlayacak ve bütün değerler yeniden tanımlanacak.
Kazandığınız para, evinizin değeri, varlıklarımızı değerleyen denklemler ve birçok sebep-sonuç ilişkisi inanılmaz noktalara gelecek…
Hatta size daha iddialı bir cümle ile veda edeyim, bu yazıyı kesin saklayın; Türkiye Başkanlık sistemine geçer-yarı başkanlığı dönüştürebilir-Siyasi istikrarı geri dönüşmeyecek bir noktaya taşırsa; 2023'te İMKB-100 endeksi 400,000 üzerinde olacak…Ekonomisi uçan, hakça bölüşen, halkın Türkiye'nin değerlerine sahip olduğu bir ülke istiyorsanız, sizler de BAŞKANLIK için var gücünüzle çabalayın!”
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yiğit Bulut, aynı yazıyı 29 Nisan 2015 tarihinde yeniden köşesinde yayınladı. Borsa için verdiği hedef rakamı çıkarması dışında yazı bire bir aynıydı.
Değeri katlananlar
Türkiye’nin başkanlık sistemine geçtiği 2018 yılından bu yana, Yiğit Bulut’un ‘kesin saklayın’ dediği yazısındaki bazı öngörüleri gerçekleşti.
Türk Lirası’nın değer kaybetmesi ve enflasyon nedeniyle ev ve araba fiyatları 2018 yılından bu yana üçe katlandı. Sokağın enflasyonu ile TÜİK’in enflasyonu arasındaki gerçeklik bağı koptu, maaşlar yerinde saydı. Vatandaşların kazandığı para günden güne eridi, alım gücü azaldı.
İğneden ipliğe her şeye zam üstüne zam gelirken, temel ihtiyaç maddelerinde fahiş fiyat artışları yaşandı. Haziran 2018'de yüzde 15,4 olarak açıklanan enflasyon oranı, Ağustos 2021 itibariyle yüzde 20’ye dayandı.Makro ekonomik verilere bakıldığında ülke ekonomisini uçuracağı söylenen başkanlık sisteminde Türkiye’nin patinaj çektiği görülüyor.
- Başkanlık sistemine geçilmeden önce Haziran 2018’de dolar 4.64 TL, Euro 5.41, çeyrek altın 312 seviyesindeyken bugün dolar 8.80, Euro 10.30’u ve çeyrek altın ise 810 lirayı aştı. Yiğit Bulut’un yazıyı ilk yayınladığı tarihte dolar kuru 2.07 TL, ikinci yayınladığı zamanda ise 2.66 TL seviyesindeydi…
- Gayrisahfi Yurtiçi Hasıla 2018 yılında 797 milyar dolardı, 2020’de 717 milyar dolara geriledi. 2021 yıl sonu tahmini 801 milyar dolar… 2018’de kişi başına milli gelir 9 bin 792 dolardı 2020 sonunda 8 bin 599 dolara geriledi. 2021’de 9 bin 489 dolar olması bekleniyor.
- 2018’de geniş işsizlik oranı yüzde 18.3 seviyesindeydi, 2020 sonunda yüzde 28.4 oldu. TÜİK’in yayımladığı son veriye göre bu oran Temmuz 2021 sonu itibariyle yüzde 23.1…
- Merkezi Yönetim Borç Stoku 2018’de 1 trilyon 67 milyar TL idi Ağustos 2021 sonu itibariyle 2 trilyon 41 milyar lira oldu. Borç stokunun 890.4 milyar lira tutarındaki kısmı Türk lirası, 1 trilyon 151.3 milyar lira tutarındaki bölümü ise döviz cinsi borçlardan oluştu.
-Bankaların şirket ve vatandaşlara kullandırdığı kredi stoku 2018’de 2 trilyon 395 milyar lirayken Ağustos 2021 itibariyle 3 trilyon 935 milyar lira oldu. Bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı 3 milyon 644 bine ulaşmış durumda. Haziran 2021 itibarıyla tüketici kredileri ve konut kredileri toplamı yaklaşık 656 milyar TL olurken, kredi kullanan kişi sayısı ise 25.5 milyona ulaştı.
 

Güçlü bir dalgalanma beklenebilir
Döndük hepimizin bir başka ortak derdine Corona virüs pandemisine. Her gün bir uçak dolusu insan ölüyor. Hergün 30 bine yakın insan hastalanıyor. Aciller hastene yaoğun bakımları doluyor. Ama maalesef yine ekonomi yüzünden bir müdahale yapılamaıyor. Vaka ve ölüm sayılarındaki dalgalanma 2021'de 2020'yle neredeyse paralel seyrediyor. Salgın, aşağı yukarı aynı haftalarda pik yapıyor. Bu seyir aynen devam ederse, Kasım'da ölüm ve vaka sayıları ikiye katlanabilir.
Prof. Dr. Mehmet Ceyhan da "Önümüzdeki haftalarda güçlü bir dalgalanma bekleyebiliriz" dedi ve uyardı: "Hafta sonu kapanma doğru değil, aşılanma hızlanmalı, kademeli mesaiye geçilmeli..."
Ölüm sayısı açıklanan dan çok farklı
Bilim Akademisi, İstanbul’daki haftalık vefat sayılarını gösteren verileri açıkladı. Bilim Akademisi’nin salgının ilk döneminden bu yana haftalık olarak düzenli yayınlanan grafiği, resmen açıklananın çok üzerinde salgına bağlı ölüm yaşandığını ortaya koyuyor.
Bilim Akademisi’nin grafiğine bakıldığında şaşırtıcı bir durum daha dikkat çekiyor. Grafik, neredeyse geçtiğimiz yılla paralel bir dalgalanma izliyor. 2020’de Mart Nisan aylarında yaşanan ve birinci dalga olarak değerlendirilen vaka ve ölüm artışı, 2021’in aynı haftalarında da tekrar ediyor.
Türkiye geneli vaka ve ölüm verilerindeki seyir de farklı değil.
Buna göre İstanbul’da 17-23 Eylül tarihleri arasında 1674 kişi öldü. Geçtiğimiz yıl aynı hafta 1501 kişi hayatını kaybetmişti. 2015-2019 yılları arasındaki 5 yılın ortalaması ise 1262. Bilim insanları iki yıldır oluşan farkın Covid kaynaklı olabileceğine dair güçlü bir tahmini dile getiriyor.
Grafik, böyle devam ederse önümüzdeki haftalarda çok ağır bir tablonun eşiğinde görünüyor.
Aşılamaya rağmen tablodaki eğilimin 2021’de değişmediği, bunda yeni varyantların yanı sıra geçen seneki kısıtlamaların tamamen kaldırılması akla gelebilir.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi