Medyada kadın olgusu

Bu yazımda özellikle Türk medyasındaki kadın olgusunu iletişim etiği çerçevesinde ele alacağım. Tüm varolanlarla ilişkimizi en güzel özetleyen sözcük olan ekosistemde, kadın olgusu özellikle medyada etik ve ahlaki açıdan bir sürü yanlışlarla sunuluyor. Bence gazetecilerin günümüzde öncelikli sorumluluğu haberini etik ve ahlaki açıdan doğru iletmektir. Fakat medyada örneğin kadın cinayetleri gazetecilik mesleğine aykırı olarak iletiliyor. Kadın cinayetleri haberinde failin bilgileri ön planda olmalıdır ama günümüzde maktulün bilgileri, fotoğrafları ön plandadır. Katil zanlısının değil maktülün fotoğrafları yayınlanır. Kadının objeleşmesi durumu burada da söz konusudur. “Ne kadar da güzel bir kızmış vah!” diye yorumlar da görürüz. Hatta olay ilgi çeksin diye bir de dramatik bilgiler ekler ve konumuzdan tamamen saparlar. Aşk cinayeti, kıskançlık krizi gibi saçma başlıklarla olayı dramatize ederler. Bir de zanlı kişiyle empati kurarlar: “Aaa evet ben olsaydım ben de öyle yapardım.” gibi çağ dışı cümlelerle. Konumuz bir erkeğin bir kadına uyguladığı şiddet, bir erkeğin bir kadını öldürmesi ve bu tarz olayların toplumda çok fazla görülmesi, toplum güvenliğini tehdit etmesidir. Fakat medya şirketleri kâr kaygısı, ilgi çekicilik, izleyici çekme gibi sebepler nedeniyle haberlerin asıl amacından sapabiliyor. Ben izleyicilerin olay dramatik bir hal alınca etrafında toplanmasını da toplumun yozlaşmış olduğunun işareti olarak buluyorum. Herhangi bir canlıya herhangi bir zarar gelirse ortalığı ayağa kaldırmamız gerekirken biz yapmacık tepkiler vererek köşemize çekiliyoruz. Bir de insanlar “Ben hümanist değilim herkesi kabul edemem.” diyerek medyada gördüğü kötü olayların kendi başına gelmeyeceğini sanır. İnsan felsefesi yapılmadığı gibi insan haklarını koruma düşüncesi de böylece ölür.

Tekrar cinayet haberleri konusuna gelelim. Failin dini, rengi, ırkı, kökeni, inancı, mesleği ve benzeri bilgiler değil adı, soyadı, fotoğrafı ve benzeri bilgiler verilmelidir. İşlenmiş bir suç ve “çok kişisel” bilgiler arasında bağlam kurulmamalıdır. Katil olan birinin doktor olduğunu bilmemize gerek yok. “Bakın çok iyi eğitim almış, doktor olmuş ama…” gibi yorumlar yapılabilir ve bu tüm toplumu zan altında bırakabilir. Tam tersi durumda da aynısı söz konusudur. Bir insanın katil olmasının bağlamında bu tarz konular yer almamalıdır. Bir katil katilden başka hiçbir şey değildir mesajı verilmelidir. Eğer olayda can alıcı bir nokta değilse örneğin katilin annesi devlet görevlisiyse ve oğlunu kurtarmak için yolsuzluğu seçmişse bu bir haber konusu olabilir. Fakat yargıyı ya da yargı mekanizmalarını etkilemeyecek “çok kişisel” bilgileri gereksiz şekilde tüketmemiz yanlıştır.

Gazetecinin misyonu olayı nesnel çerçevede halka iletmektir. Ben “tarafsız” sözcüğünü kullanamıyorum çünkü bu günümüzde mümkün değil. Herkesin kendi gerçekliği var olduğu için bir gazeteci de en iyi ihtimalle nesnel davranabilir. Tabi biraz felsefe yapacak olursak nesnel her olgu gerçek bir bilgi midir? Gerçek ve gerçeklik olgularını açmam gerekirse gerçek diye bir şey aslında yoktur. Çoğunluğun kabul ettiği nesnel bilgiler vardır. Bir gerçek vardır evet ama biz ona ulaşamayız. Bir olayı yaşayan tarafsak ayrı bir gerçekliğe bir olaya şahit olmuşsak bu ayrı bir gerçekliğe hizmet eder. Gerçeğe en yakın kelime de bence “nesnel”dir. En azından toplumların bir aradayken daha ahlaklı olduğunu düşünürsek birinin zarar görmesine “Evet bu bir suç.” diyeceğini düşünüyorum. Gazeteciler halkın çok yönlü düşünebilmesini sağlamalıdır. İnsana birçok pencere açmalıdır. Gerçekleri net bir şekilde göstermelidir. Gazetecilerin elinde büyük bir güç vardır. Gazeteciler nasıl düşüneceğimizi seçemez ama neyi düşüneceğimizi seçebilirler. Bu güç çok iyi kullanılmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Barış Önal Arşivi