28 Şubat aslında neydi?

Biliyorsunuz Millet İttifakı ilk ortak deklarasyonunu yapmak için 28 Şubat Gününü seçti...

28 Şubat tarihimizdeki tek ''post-modern askeri'' darbe olarak bildiğimiz enteresan bir gün...

28 Şubat'ın ortak açıklama günü olarak seçilmesi CHP'nin Millet İttifakı'nın içine kattığı İslami kesimle bir ''helalleşmesi'' midir, değil midir. bilemiyoruz. Ama algılanması öyle...

Bu yüzden 28 Şubat'ı kendi kişisel tarihimden yola çıkarak anlatmak isterim...

28 Şubat'ın mimarlarından dönemin kudretli ismi Çevik Bir paşa, asteğmenliğimde tugay komutanımdır. O günden beri tanışırız...

Benim açımdan 28 Şubat'ta ''aslında ne olduğunu'' işin mimarlarından Çevik Paşa'ya da yıllar sonra anlattığımda hayretler içinde dinlemişti... 28 Şubat'ı kendi kararları sanıyordu Çevik Paşa, ama öyle değildi.... Anlattıklarıma, ''Bunları bilmiyorum'' diye hak vermek de zorunda kalmıştı....

28 Şubat'ta Show TV'nin Ankara temsilcisiyim. O zamanlar haber kanalı yok, 3-5 genel TV dışında televizyonda yoktu...

Demirel'in cumhurbaşkanlığında, Erbakan'ın da başbakanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu'ndan çıkan bildiri, Çankaya Köşkü çıkışında bekleyen biz gazetecilere elden verildi... Anında canlı yayına geçtik....

Çankaya Köşkü'nün kapısından 28 Şubat MGK bildirisini canlı yayında okuyan ve tüm Türkiye'ye duyuran gazetecilerden biriydim...

Erbakan'ın Hükümetine altına Erbakan'ın da imzası alınarak resmen ''muhtira'' verilmiş, ayar çekilmişti... İşin mimarı da Erbakan'ın Çiller'le kurduğu Refahyol Hükümeti'nin gidişatından memnun olmayan Cumhurbaşkanı Demirel'di...

Neydi o dönemin rahatsızlıkları... Erbakan bazı tarikat şeyhlerini Başbakanlık Konutu'nda ağırlamış... Medyaya komnuta giriş-çıkış görüntüleri çıkmıştı... ''Şeyhlere ve tarikatlara savaş açmış'' cumhuriyet rejimine göre bu toplantı, laik cumhuriyete karşı bir tehditti...

Sincan'ın Refah Partili Belediye Başkanı, ''Kudüs gecesi''nde laiklik karşıtı olarak nitelenen bir tiyatro oyunu sergilemiş... Büyük tepki oluşmuş, askerler ''tatbikat'' diyerek, Sincan'da tankları yürütmüştü...

O dönem olayları haberleştirmesi için Sincan'a gönderdğimi bayan muhabir arkadaşımızın bazı İslamcıların saldırısına uğraması, büyük infial yaratmış, askerler de sinirlenmişti...

Böyle olaylar işte... Bir de Refah'lı bazı siyasilerin daha önce yaptıkları, Atatürk'e dil uzatan sivri konuşmaların da medyaya sızması da işin tuzu biberiydi...

Tüm olan biten buydu, asker de tepki göstermiş, 28 Şubat bildirisi yayınlanmıştı...

Erbakan'ı yakından tanırım, başbakanlığı döneminde de görüşürdük... O zamanki merkez medya, Erbakan'ı bir ''tehdit olarak'' görüyordu... medyada iki büyük grup vardı.. Aydın Doğan grubu ve Dinç Bilgin grubu...

Medyanın siyaseti dizayn ettiği günlerdi... Aydın Doğan grubu rahmetli Mesut yılmaz'ın ANAP'ı, Dinç Bilgin'in Sabah-ATV grubu ise Çiller'in DYP'si üzerinden Türkiye üzerinde etkili olmaya çalışıyordu...

Erbakan hiç hesapta yokken, Başbakan olmuştu... Çiller, başbakanlığı Erbakan'dan bir süre sonra devralmak üzere Refah Partisi'yle yanaşmıştı... O günkü konjonktürde merkez sağdaki Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller, medya grupları arasındaki savaşında etkisiyle bir araya getirilememişti...

Tüm bunlar madalyonun görünen ve bilinen yüzüydü...

Erbakan kafayı kendisini sürekli infazlayan iki büyük medya grubuna takmıştı... İktidarda kim varsa ondan alınan kredilerle ve kıyaklarla yürüdüklerini ve bu düzenin değişmesini istemediklerini biliyordu... Her iki grubun gazete dağıtım şirketleri vardı, solcu gazeteler de İslamcu gazeteler de, iki büyük gazeye dağıtım şirketinin koşullarına boyun eğmekten muzdariptiler.. Ve haklıydılar...

Başbakan Erbakan, merkez medyayı kızdıracak iki büyük hanle başlattı.... Birincisi ve en önemlisi, medyanın banka hortumculuğunun önünü kesmekti... Kamu bankalarından çok nasipleniyordu iki büyük medya grubu... Kamu bankalarını tek havuza alıp, medyaya kıyakların önünü kesmek için adımlar atmayı planlamaya başladı.... Böylece medyanın banka hortumculuğunun önü kesilecekti... Ayrıntılı hikayedir, kabacası böyle...

Erbakan'ın ikinci hamlesi ise, iki büyük medya grubunun gazete dağıtım tekelini kırmak için PTT'yi, gazete dağıtımında kullanmaktı. Ufak tefek gazeteler böylece iki büyük grubun eline düşmekten kurtulacaktı... Tabii bu medya gruplarının gelirlerine ve dağıtım tekellerine büyük darbeydi...

Medya başına geleceği anladı. Özellikle bir tanesi harekete geçti... Askerleri kışkırtacak haberler bol bol öne çıkarıldı... Erbakan'a veryansın edildi... Görünüşte ''laiklik'' kaugısı gibi haklı bir kaygı vardı ama, gelin görün ki işin arkasında ''aman işlerimiz bozulmasın, bu hükümet gitsin'' diye ''çıkar'' vardı...

Erbakan boyun eğmedikçe de, bu haberler ve askeri kışkırtma arttıkça arttı... 28 Şubat müdahalesi oldu... Çiller'in partisi çökertildi, Refah'a kapatma davası açıldı, Refahyol Hükümeti parlamentoda çoğunluğu yitirerek, çökertildi...

Asker artık kontrolü ele almıştı... Ve bugünkü yaşadıklarımızın yanında devede kulak kalacak şekilde olsa da, medyaya müdahaleler başladı... Kürt sorunu ve siyasal islam iki büyük sorundu... Bu konuları deşen siyasetçisinin de, gazetecisinin de üzerine gidildi...

Zamanla medya kendi kışkırtıp, yaşattığı askerin eline düştü... Biraz bu iş nasıl bize karşı bir noktaya geldi, ''herşey kontrolümüğzde olmalıydı'' diye hayal kırıklığı yaşattılar.. Kısacası yarattıkları canavar, medyayı esir almıştı... Bir tür ''Frankestein vakası'' yani...

İşte demokrasimizin aldığı bir sürü yara-bereyle atlattık 28 Şubat'ı... Fakat bu kez, medya 28 Şubat'çılara kendileine de yaşattıklarından ötürü kinlenmişti... Eski düzenlerine yani Çiller'li, Yılmaz'lı düzenlerine dönüp, mutlu hayatlarına devam etmek isterken gördüler ki, askerden huzur yok.... Mesut Yılmza başbakandı ama skeri vesayet altındaydı... Hatta o zamanlar ''askerlerin baskısını'' anlatmak için üç parmağını omzunun üstünde götürerek yaptığı ''rütbe işareti'' büyük haber olmuştu...

Askerlerden rahat yoktu, o zaman askerlerin üzerine gidilmeliydi....Derken, 28 Şubat'ın kudretli ismi Çevik Bir'in bir toplantıda cumhurbaşkanlığına hevesli olduğunu açıklamasının ardından, Sabah Gazetesi Çevik Bir'i yerden yere vuran bir haber yaptı... ''Yeter artık çekin elinizi ayağınızı'' mesajıydı bu...

Askerler köşke-cumhurbaşkanlığına bir asker çıkarırız, o şekilde MGK eliyle Türkiye'yi kontrolde tutarız diye düşünmüşlerdi... Gördükleri bu tepkiye şaşıp, kaldılar... Kimse askeri vesayet istemiyordu, asker artık kullanılmış ve işi bitmişti.. İşin özü de iktidar kavgası, memleketin nimetlerinden faydalanma kavgasıydı...

Sonra da bugünlere geldik... O sırada, iki arada bir derede Erdoğan'ın AKP'yi kurması ve iktidara gelmesi de ayrı bir hikaye ve analiz konusu...

İşte o yıllarda Çevik Bir Paşa'yla karşılaştım.. Ertesi gün evine davet etti... Sabah Gazetesi'nin cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesinde kendisine niye sldırdığını sordu... Şunu dedim:

''Paşam sizi kullandılar, sanıyor muydunuz sizi gerçekten sevdiklerini!... 28 Şubat'ı kendileri yarattılar, kendileri kışkırttılar, fakat sonra siz onlara da dokunup, herşeye hakim olmaya başlayınca da size karşı öfke biriktirdiler.... İşte size olan tepki, o tepkidir, biriken öfkedir'' deyipo, şu anda size anlattıklarımı anlattım...

Erbakan'ın medyaya yönelik planladığı hamlelerinden haberi yoktu... Hayretler içinde dinledi.. Yanımızda bir misafiri daha vardı, ona döndü, ''görüyor musun neler olmuş, benim bunlardan haberim yok'' dedi....

Evet benim kişisel tarihimde 28 Şubat'ın anlamı budur... Bilinen anlamı dışında bir anlamı ya da ''anlamsızlığı'' vardır...

Bazen geçmişe, gelecekte daha iyi anlaşılıyor... Bugün yaşananları da ilerde daha iyi okuyacağımız gibi!!!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hakan Aygün Arşivi