Erol Sırrı Yolcu

Erol Sırrı Yolcu

Adını sakın değiştirme lütfen!

Bir sahil kasabasında tüm seslerden uzak, ayaklarımda postal, sırtımda tüylü kapüşonlu parkemle ağaçtan evin verandasın da ellerimi nefesimle ısıtırken bekliyorum. 
Öylesine sarışınsın, o kadar çok alevli ki rengin, bu bile özlemle beklememe değer. Nerede görsem tanırım. Aslında görmesem de varlığını hissederim. Görebilmem için her hangi bir ışığa, sese ihtiyacım dahi olmaz. 
Bazen gri, karanlık, soğuk, çıplak, makyajsız hale soktuğun seni, bu halin sevmeme hiçbir engel olmadığı gibi daha çok sevmeme sebep oluyor. 
Sene de bir kez gelmeni görebilme ihtimalini bile sabırsızlıkla bekliyorum. Çünkü buna değersin. 
Geleceksin diye biriktirdiğim odunları kırarken yaktığım ateş karşısında seni, seyretmenin hayalini yaşamayı hiç bir şeye değişmem. 
Bilirim ki, rüzgârın bedenimi yeniden canlandıracaktır. Seninle gelen rüzgârın etkisi damarlarımda taze kan etkisi yaparak, canıma can katacaktır.  
Yaprakların tutundukları dalları sıkıldığı için terk ettiği gibi, sende bensizlikten sıkılırsın. Kahve, sohbete bahanedir ya yapraklarda senin gelişini bahane ederler.  
Hatırlarsın. Tam 98 yıl önce, senin gibi sarışın, fikirleri odun ateşinde olduğu gibi alev alev, korkusuz onlarca savaştan çıkan büyük Türk Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, senin geldiğin o gün “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i kuruyoruz” demişti. 
De bana, seni nasıl sevmeyeyim Sonbahar…
O günleri görmemiş olabilirim. Bilmelisin ki, rüzgârın aşk gibidir, görünmez ama hissettirirsin. 
Belki de bu sebeple yağmurların yağarken daha çok âşık oluyorum. Elbette herkesin bir sonbaharı vardır. Ancak benim için sen ilelebet yaşlanmadan yaşadığım oluyorsun. Her gelişinde hayata yeniden tutunuyorum. Yine yeniden başlıyorum..  
Sana hep derim ya, bir ölüm vefalı, bir de sen, Sonbahar.  
Tomurcuk her çiçeğe dönüştüğünde, sevginin sıcaklığını en iyi o zaman hissediyorum. Yağmurlarının üzerime aşk olarak yağdığı anını seviyorum. Ve sen yanımda iken seni özlemeyi seviyorum.
Ağacın, toprağı delip, filiz vermesi, sevdiğimin uykudan uyanırken gerinme haline benzetiyorum. Dallarda, yaprakların toprakla buluşmak için rüzgârının etkisiyle dans ederek gövdeden ayrılışı, aslında ayrılık değil kavuşma anıdır. 
Ya, yaprakların toprak üzerinde birbirlerine sarılarak çıkarttıkları sesler, sonra birden hızla toplanarak ayrıldıkları ağacın gövdesi altına sığınmalarındaki bağlılığı görmeye aşığım.  
Sevgili Sonbahar, işte TÜRKİYE CUMHURİYETİ tıpkı bu topraklarda yetişen Başkomutan Gazi Mustafa Kemal’in gövdesi altına toplanan askerleriyle birleşerek, birbirlerine sarılarak, dalını terk eden yaprakların çıtırdayan sesleriyle hayata yeniden başlamanın adı oldu.
Senin olduğun meydanlara çıkıp, ismini bağırarak, içime çekerek seni seviyorum diye haykırmak istiyorum, Sonbaharım...
Yaşamın bana çok şey kattığı doğrudur. Sundukların da yadırganamaz.
Sana sığınıp, erken kararmanı fırsat bilerek çirkinliklerini göstermemek için seni kullananları kınıyorum. Ben ise o halinde yağmurlarında yürürken, ağladığımı görmeyeceklerini bildiğim içinde ayrıca seviyorum. 
Hiç sevemedim. Seviyorum deyip, saçları ıslanacak diye şemsiye açanları, sende böyle yapacaksan, sakın deme seni seviyorum.
Duydun mu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın adı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı oldu. Karar Resmi Gazete ’de yayımlandı. Keşke senin adını verselerdi. 
“Doğa ve Sonbahar Bakanlığı” daha şık olurdu. 
Aramızda kalsın. Sosyal medya devi Facebook bile bizi kıskandı. Adının bir anlamı da “Değişim” olan ‘Meta’ olarak değiştiriyor. 

Sen adını hiç değiştirme lütfen…

Öyle muhteşemsin ki, seni sevmemek mümkün değil. Her sohbet, gittiğim her yol, seninle içilen her kahve bir başka anlam kazanıyor. 

Başkalarının soğuk dediği sen, bu yıl bana çok sıcak geldin. Halen kısa kolu giysiler ile geziyorum. Tamam, tamam üzülme, sırf sen istiyorsun diye söz veriyorum. Yeni uzun kollu senin gibi rengârenk giyecekler alacağım.  

Bunu sırf bir daha görüşmemizde daha sağlıklı olmak içinde severek yapacağım. 

Adında, kendinde çok güzelsin. SONBAHAR…  

Seni şimdi, üstat Atilla İlhan’ın ismini anlattığı şiirinle baş başa bırakıyorum. 
Nereye mi gidiyorum?
Kollarımı göğsümde birleştirip, gelişini beklemek için balkona çıkacağım. Yanımda kimse olmadan, kimseye kendimi sunmadan, edepli bir şekilde seni bekleyeceğim.  

Nasıl iş bu
Her yanına çiçek yağmış
Erik ağacının
Işık içinde yüzüyor
Neresinden baksan
Gözlerin kamaşır
Oysa ben akşam olmuşum
Yapraklarım dökülüyor
Usul usul
Adım sonbahar...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sırrı Yolcu Arşivi