Ahh şu bizim insanlığımız…

Bu yazıyı okuyan yada okumayan herkesin memleket sevdasından, tabiata olan düşkünlüğünden, bırakın insanlara, bütün canıların yaşam hakkına olan saygısından ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakma çabalarından  zerre şüphem yok!
Öyle bir sevda ki bu, evlerden ırak diyesim bile var…
İnsanın sevmediği yada  neden sevdiğini bile sorgulamadan birşeyleri sever görünme çabaları tuhaf bir şey olsa gerek. Hele hele sevdası uğruna hiçbir şey yapmadan kuru kuruya sadece laf olsun diye sevmesi yada sever görünmesi tuhafında ötesinde bir şey…
Çoğumuzda, kibir tavan yapmışken, çöp üretmeyi marifet sayan bir yaşam biçimini seçmişken, kişisel çıkarlar uğruna mangalda kül bırakmamacasına türlü entrikaların içinde debelip duruyorken, ormanlarımızı yakıyor, denizlerimizi kirletiyor, havamızı ozon tabakasını bile delecek kadar solunamaz hale getiriyorsak, yaşasın biz, yaşasın bizim tabiata ve insanlığa olan sevdamız.
İnsanız biz, hemde hiçbir canlının olamayacağı ve bizi anlayamayacağı kadar insan.. 
Bu şartlarda insan olmak iyi bir şey mi?  İşte o nu bilemedim.
En vahşi hayvanlar bile sadece karnını doyurmak için avlanırken, bizim kadar zeki ve medeni! İnsanların daha çok canlı öldürmeye yarayan silahları üretmek için birbirileriyle yarışmaları, ürettikleri ölüm aletleriyle övünmeleri, hiçbir canlı türünün yapmadığı savaş denilen     toplu cinayetlerde kahramanlık hikayeleri üretip gururlanmaları ne kadar anlaşılır olabilir ki?
Hadi bunu insanoğlunun vatan, millet, sevdasına aç gözlülük duygusuna en iyi, en büyük benim düşüncesine bağladık ve anladık diyelim.
Biribirilerini her fırsatta sömürmeye, üstünlük sağlamaya veya bölmeye çalışan ülkelerin, deprem sel, yangın gibi doğal afetlerde insanlık göstergesi olarak biribirilerine yardım etmeye koşmaların sizi bilmem ama bana  traji komik geliyor.
Düşünsenize, yüz milyonlarca vatandaşı açlık ve susuzlukla mücadele ederken, geri kalmış ülkelerinin doğal zenginlikleri yağmalanan insanlar için kılını kımıldatmayanların. “bakın biz ne kadar insanız” dercesine yardım etmeye çalışmaları, sizi bilmem ama  bana çok inandırıcı gelmiyor.
Ne yapmamız gerekiyor derseniz saf olmayın, sorgulayın ve doğru insanlarla çalışın derim.
Bu kadar ciddiyetten sonra hepimiz bir fıkrayı hakettik galiba….
Bir mafya babası evli bir kadınla ilişki kurmuş. 
Bir gece kocası yok diye kadının evine gitmeye karar vermiş ve adamlarına "Ben içeri girdikten sonra hemen büyük bir branda ayarlayın ve pencerenin hemen altına dört ucundan gerin" demiş. 
Sonra da ne yapacaklarının talimatını vermiş: "Kadının kocası gelirse kapıyı bir kere çaldırın, ben aşağıya atlayacağım, yakalanıp karizmayı çizdirmeyelim... Tamam mı? Adamları, 
"Başüstüne patron" demişler. 
Mafya babası kadının evine girmiş, tam yatağa uzandığı anda evin kapısı çalınca bizimki kendini tereddütsüz pencereden donla 4. kattan aşağı fırlatmış. Kadın üzerine alelacele bir şey alıp kapıyı açmış ki karşısında patronun adamlarından biri... "Yenge" demiş adam mahcup bir şekilde önüne bakarak, "Patrona söyle branda bulamadık!"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi