Şiddete karşı sıfır tolerans

Şiddete karşı sıfır tolerans
Beylikdüzü Belediyesi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında düzenlenen panele ev sahipliği yaptı. Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık, “Beylikdüzü Belediyesi olarak şiddete karşı sıfır tolerans ilkesiyle ve kadına şiddetle mücadelede kadının güçlendirilmesi prensibiyle hareket ediyoruz” dedi

Toplumsal cinsiyet eşitliğine gösterdiği duyarlılıkla öne çıkan Beylikdüzü Belediyesi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında düzenlenen panele ev sahipliği yaptı. Aşık Veysel Sahnesi’nde gerçekleşen ve moderatörlüğünü Asude Erhan’ın üstlendiği panelin açılış konuşmaları; Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık ile Kadın ve Güç Derneği Kurucu Başkanı Fatma Duman tarafından yapıldı. Pandemi koşullarına uygun olarak düzenlenen programın panelistleri arasında ise Kadın Tarih Araştırmacısı Yazar Özlem Akşit, Sosyal Hizmetler Uzmanı Aile Danışmanı Yazar Kahraman Eroğlu, İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Av. Aşkın Yaşar Topuzoğlu ve İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanı Mehmet Mert yer aldı. Televizyon programcısı ve yazar İnci Ertuğrul’un da katıldığı panelde İstanbul Sözleşmesi’nin önemi ve kadına yönelik şiddete karşı yapılması gereken konular ele alındı. Program sonunda Başkan Çalık tüm katılımcılara çiçek ve plaket takdiminde bulundu.


474 kadın öldürüldü

Panelde yaptığı konuşmasında Covid 19 salgınından dolayı tüm dünyada kadınların evde kaldıklarından dolayı çok daha fazla şiddete maruz kaldıklarını belirten Fatma Duman, “ Her yıl 25 Kasım’ı değerlendirirken ve önemini vurgularken özellikle kadına şiddeti, kadını değerlendiriyoruz. Ama bugün 25 Kasım’ı çok daha anlamlı, çok daha vurgulamamamız gereken bir gün olarak değerlendirmemiz gerekir. Çünkü özellikle dünyada ve ülkemizde nüfusun yüzde 50’sini kadın oluşturduğunu düşünürken, yine dünyada ve ülkemizde üç kadından biri fiziksel ve psikolojik şiddete uğramakta, üç kadından biri ise erkekler tarafından öldürülmektedir. Ülkemizde özellikle 2019 yılında 474 kadın partnerleri tarafından öldürüldü. Ama bugün değerlendirme yaptığımız zaman maalesef Covid 19 salgınından dolayı tüm dünyada kadınlar evde kaldıklarından dolayı çok daha fazla şiddete maruz kalıyor.” diye konuştu.


fatma duman


fatma duman


İstanbul Sözleşmesi önemli

Duman'ın ardından konuşan İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Av.Aşkın Yaşar Topuzoğlu ise İstanbul Sözleşmesi'nin kadına şiddeti ve kadın haklarını koruması yönünde önemli bir unsur olduğunu belirterek, “İstanbul Sözleşmesi’nin kadına karşı ve aile için şiddetin önlenmesi ile ilgili olup, bu sözleşmeden önce 4320 sayılı yasamız vardı. O da aynı şiddetin önlenmesine dair bir yasaydı. Ama biz ne zaman ki İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladık, onayladık ve ona uygun olarak 6284 sayılı kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesine dair yasa yürürlüğe, İstanbul Sözleşmesi ile paralel olarak girmiştir. Bu sözleşmenin uluslararası belgeler arasında en önemli özelliği yaptırım gücünün olmasıdır. Kadın ve erkek eşitliği için çok kapsamlı bir düzeye sahip olmasıdır. Diğer bir özelliği ise, bağımsız bir denetim mekanizmasının var olmasıdır” dedi.


Bu hepimizin mücadelesi olmalı

Televizyoncu İnci Ertuğrul da kadına şiddete karşı mücadelenin herkesin mücadelesi olması gerekitğini anlatarak, “Aslolan kadın ya da erkek olmak değil, değerleri ve duruşuyla diğer insanlara bütün farklılıklara duyduğumuz saygıyla insan olabilmek. Üst katta komşusu dayak yerken ya da bir çocuk korkuyla birinin yüzüne bakarken alt katta kahvesini yudumlayan insanlardır bu sessizliğe susanlar. Bu hepimizin mücadele etmesi gereken davranışlar” diye konuştu.


Sosyal devlet olmadan olmaz

Sosyal Hizmetler Uzmanı Kahraman Eroğlu ise sosyal devlet olgusunun kadına karşı şiddetin önüne geçmeden en büyük etken olduğunu ifade etti. Eroğlu, “Kadın bir toplumun atardamarı, boğaz besleyeni, evlat yetiştireni, akıl besleyeni, ruh bezeyeni ve merhamet dağıtanıdır. Ve aynı kadın ki, okulda dövülen, hastanede tekmelenen, işte itilen, evde şiddet gören, yolda vurulan, metrobüste şort giydiği için tekmelenendir. Suç işleyen erkeklerin ise, hangi ruh yapısıyla bu suçları işlediğine bakacak olursak, geçmişinde ya cinsel taciz gören ya da ailesinden şiddet görmüş insanlardır. Ülkenin sosyo-ekonomik ve eğitim durumlarına göre yasalarınuygulanış biçimi, kadının hak arama eylemindeki yeri ve duruşu örgütsel destek ve sosyal devletin desteği ile bu şiddet engellenebilir” şeklinde konuştu.

mehmet murat çalık


Şiddet oranı maalesef yüksek

Kadına yönelik şiddetin, kadınların temel hak ve özgürlüklerine yapılan bir ihlal olduğunun altını çizen Başkan Mehmet Murat Çalık, “Öncelikle belirtmek isterim ki, 2020 yılında hâlâ cinsiyet temelli ayrımcılığın ve şiddetin ciddi bir toplumsal sorun olarak önümüzde durması bana hicap veriyor. Bir kadına, sırf kadın olduğu için yönelen şiddet maalesef günümüzde, şiddetin en yaygın biçimlerinden biri olduğu gibi, aynı zamanda kadınların temel hak ve özgürlüklerinin ihlalidir. Dünyada kadınların yüzde 30’u, yani neredeyse her 3 kadından 1’i partnerleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddet gördüklerini ifade etmekte. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) verilerine göre, eşinden en az bir kez fiziksel veya duygusal şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülke, yüzde 38 ile Türkiye. Kadir Has Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen ‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması’nın 2020 sonuçlarında ise Türkiye genelinde kadınların toplum içinde yaşadığı en büyük sorun yüzde 66 ile şiddet oldu. Bu oran geçen yıl yüzde 60 idi. Görüyoruz ki, maalesef kadına şiddet her geçen gün daha da hızla artıyor.” şeklinde konuştu.


Kadınlar güçlenmeli

İlçede yaşayan kadınların yaşam koşullarını iyileştirmek ve kadın dostu bir kent inşa etmek adına Beylikdüzü Belediyesi’nin çalışmalarına hız kesmeden devam ettiğini belirten Başkan Çalık, “Biz Beylikdüzü Belediyesi olarak ‘şiddete sıfır tolerans’ ilkesiyle ve kadına şiddetle mücadelede ‘kadının güçlendirilmesi’ prensibiyle hareket ediyoruz. 2018 yılında Kadın Dayanışma Merkezimizi kurduk. Burada kadınlara verdiğimiz eğitimler sonrasında onlara iş bularak çalışma hayatına katılmalarını da sağlıyoruz. Onlar çalışmaya başlayınca ilk 3 ay ücretsiz kreş hizmeti veriyoruz. Ayrıca, Beylikdüzü’nde ‘Her Mahalleye Bir Kreş’ diyerek çıktığımız yolda ilçemize yeni kreşler kazandırıyoruz. Böylece çocuklarını güvenle bizlere emanet eden kadınlar gözleri arkada kalmadan iş hayatlarını sürdürebiliyorlar.” ifadelerine yer verdi.


Mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz

Panelde yaptığı konuşmasında İstanbul Sözleşmesi’ne de değinen Başkan Çalık, “Geçtiğimiz aylarda İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırıları ve iptal tartışmalarını endişeyle takip ettik. Oysa İstanbul Sözleşmesi kadınlar ve çocuklar için şiddetsiz bir hayatı güvence altına almakta. Ülkemizde kronikleşen kadına yönelik şiddet sorununun temelinde de İstanbul Sözleşmesi değil, bu sözleşmenin tam uygulanmaması yatıyor. Beylikdüzü Belediyesi olarak biz, İstanbul Sözleşmesi’ne ve kadınların kazanılmış haklarına sahip çıkmaya, kadına yönelik şiddetle mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu konudaki toplumsal dönüşüm süreci elbette kolay olmayacak. Zorlukları aşmak için omuz omuza verdiğimiz bu mücadeleyi sürdürmekten de asla vazgeçmeyeceğiz.” dedi.


mehmet mert


Medya eril dilden kurtulmalı

Kadına şiddetin önüne geçmekte medyaya da çok rol düştüğünü anlatan gazetemiz Yönetim Kurulu Başkanı ve İstanbul Gazeteciler Derneği (İGD) Başkanı Mehmet Mert ise öncelikle medyanın eril dilden kurtulması gerektiğinin önemine değindi. Mert, “Kadına yönelik şiddet sadece Türkiye'nin değil küresel ölçekli en ciddi sorunlardan birisidir. Şiddet ne kadar artarsa toplumsal huzur da o kadar azalır. Bir yandan kadına yönelik şiddetle ilgili adımlar atılmaya başladı. STK'lar, siyasi parti organları, şiddete karşı o kadar çok uğraş verirken. Buna karşın şiddet artıyor. Neden özellikle cinsel şiddet suçları artıyor. Acaba medyada işlenen kadına yönelik şiddet haberleri, normalde olduğundan daha fazla mı ele alınıyor? Acaba yayın organları, olduğundan fazla mı bunlara yer veriyor? Yapılan araştırmalar, şiddet ve saldırı görüntülerinin televizyonlarda, gazetelerde yayınlanmasının şiddeti artırdığını söylüyor. Bu görüntülerin şiddeti normalleştirdiği ve olağan bir durummuş gibi görülmesine sebep olduğu, şiddet işlenen sahnelerin görsel olarak yayınlanmasının özentiyi artırdığı söyleniyor. Bakın şimdi sizlere medyada sıklıkla yer alan bazı başlıklar okuyacağım: 'Hakkını aradı öldürüldü. Kocasına karşı geldi dayağı yedi. Eteğin kısa dedi, öldüresiye dövdü. Boşanmaya kalktı öldürüldü. Elinin hamuruyla erkek işine karıştı olanlar oldu. Dayakçı sevgilisinden yumruğu yedi, nakavt oldu. Ortalık kan gölüne döndü. 30 parçaya ayırdı. Bıçakla boğazını doğradı. Canavar anne. Sapık sevgili' tarzında ifadeler hem gazetecilik etiğine uymamakda hem de olayın aktarılması sırasında ikinci bir sözel şiddet eylemini beraberinde getirmektedir. Evet olayı ver, haberi sun, ancak; denge unsurunun da gözetilmesi gerekiyor. Böyle bir olay oldu ancak dileriz tedbir alınır, bir daha yaşanmaz, mağduriyet giderilir, şiddet yanlısı kişi gerekli cezaya çarptırılır... Gibi ifadeler de eklenmeli” ifadelerini kullandı.


Kadınların mahremiyet hakkı var

Medyanın haberlerde kadınların mahremiyet hakkını yok saydığını anlatan Mert, “Mağdurların hikâyelerinin aktarılması kadar failler üzerinden de gidilmesi gerekiyor. Medyamız bunları eklemek yerine, 'Bıçağı günlerce cebinde taşıdı. Babasının beylik tabancasını gizlice aldı. Günlerce karısını/sevgilisini/komşusunun kızını takip etti, sonunda planını gerçekleştirdi. Kot pantolon giyip cilveli şekilde yürüyen kadın… Tek başına yaşayan kadın. Konsomatris kadın' gibi kadına yönelik tanımlamalar kadınlara yönelik gerçekleştirilen şiddet eylemini kültürel açıdan gizli ve dolaylı olarak onaylayan ifadeler olarak değerlendirilebilir… Bu dil ve sunumların değişmesi gerekiyor. Buna hepimizin inanması, okurundan, izleyicisinden, medya yöneticisinden patronuna herkesin uyması gerekiyor. Sonuçta o medya çalışanlarının da kız kardeşleri var, anneleri, kız çocukları, kadın arkadaşları var. Aynı şey o kişilerin yakınlarına da olsa acaba aynı dili kullanırlar mı? Bu empatiyi sık sık yapmak ve eril dilden kurtulmak gerekiyor... Haberde kullanılan görselden seçilen kelimeye, bir haberin detaylarının aktarılmasına kadar pek çok şeye dikkat edilmesi şart. Şiddete maruz kalmış bu şekilde hayatını kaybetmiş bir kadının görüntüsünü olduğu gibi paylaşırsanız, öncelikle kişilik haklarına zarar vermiş olursunuz. Çünkü kişi hayatını kaybetmiş olsa bile mahremiyet hakkına hala sahiptir. Kadının yakınları, çocukları onunla ilgili internette bir arama yaptığı zaman bu görüntüyle karşılaşacaklar. Bunun travmatik bir etkisi de var” dedi.


Medya kadın hakkını ihlal ediyor

Eril dil kullanmaktan geri durmayan medya organlarının kadın haklarını ihlal ettiğini ve bir anlamda suç işlemekte olduğunu vurgulayan İGD Başkanı Mert, “Bir çok araştırmada da görüldüğü gibi medyanın kullandığı eril dil genelde kadına karşı şiddet haberlerini taraflı yansıtır. Çoğu şiddet haberinde kadın edilgen ve mağdur, erkek ise saldırgan, şiddete meyilli olarak temsil edilmektedir.

Ana akım medyada eril bakışla yazılan, yayınlanan şiddet haberleri her geçen gün artmaktadır. Yazılı ve görsel basında yayımlanan bu haberler var olan düzenin devamlılığını ve yeniden üretilmesine neden olur. Yani sistem medya aracılığıyla kendisini tekrarlar. 'Kadın baştan çıkarmaktadır', 'Kadının hatasıdır', 'Kadın tecavüze uğradığına dair yalan söylemektedir' gibi gerçek dışı düşüncelerin yerleşmesine neden olan bu tür yayınlar şiddetin yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır. Genel olarak haber başlıklarında ve metinlerinde temsil edilen, kadınların çaresizliği, zavallılığı, hatta kimi zaman da bu durumu “hak etmiş” olmaları işlenilmektedir. Kadınların işsizlik, eğitimsizlik, sağlık ve sosyal güvencelerden yoksunluk gibi gerçek sorunları, geri planda ve magazin malzemesi olarak kullanılarak bir anlamda önemsizleştirilmektedir. Karşılaştığı şiddet sonrası hırpalanan kadınları, saldırı kurbanı mağdur kadınları, açlık ve yoksulluk içindeki kadınları ya da ölü kadın bedenlerini sergileyen haber medyası, aslında kadınların insanlık onuruyla temellenen haklarını ihlal etmektedir” ifadelerini kullandı.


Kadınlar daha çok söz sahibi olmalı

Medya kuruluşlarında da diğer tüm kurumlarda olduğu gibi erkek yöneticilerin çokluğuna dikkat çeken Mert, bu anlamda kadınların daha çok söz sahibi olması gerektiğinin altını çizdi. Mert şu ifadeleri kullandı; “Türkiye'de en büyük medya kuruluşu şirketlerinin patronları 21 erkek 3 kadından oluşmakta. Yaklaşık 100 yıl önce medya sigaranın faydalı bir içecek olduğundan bahsediyordu. Günümüzde sigaranın ne kadar zararlı bir madde olduğuna toplum olarak inanılmasının altında sık sık yayınlanan kamu spotu reklamlarını göstermek mümkün. RTÜK’e yapılan şikayetlerin yüzde 65’i dizilerde yer alan cinsel içerikli ve şiddete yönelik şikayetler. Ancak RTÜK’ün siyasi programlara uyguladığı yasakları şiddete yönelik programlara uyguladığı söylenemez. Şiddetin basın yolu ile yayınlanmasına ilişkin gerek Basın Kanunu'nda gerek Türk Ceza Kanunu'nda önemli cezaları ve engellemeleri olmasına rağmen bu yayınlar devam ediyor. Medya yöneticiliyi daha fazla duyarlılık gerektiren bir meslektir. Medya ticari kuruluş olabilir ama her ticari kuruluş olan kurumun da kamu hizmeti yayıncılığı yapmak gibi hem yasal olarak, hem insani, hem basın meslek ilkelerinden doğan sorumlulukları vardır. Kadınların istismarına yönelik yayın yapılamaz. Din dil mezhep ayrımı yapılamaz. Ben sadece kazanacağım paraya bakarım diye olaya bakmak, ne yasaldır, ne etiktir ne de ahlakidir. Kadına yönelik nefreti ve kadın düşmanlığını bir takım beyinlerden silemediğiniz sürece ne yaparsak yapalım, bu şiddetlerin de önüne geçmek mümkün görünmüyor.”

BARIŞ KIŞ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum