Bir vardık ama hep yoktuk

Derimizin rengi mi? Kışlar mı karaydı? umutlarımız mı? Bilmiyorduk.                                                     
Çocuktuk…
Oysa yemyeşil baharlar, güneşli yarınlar vardı karların altında bize anlatılan Mezopotamya da.
Görmek zor işti. Yaşamaksa büyük zahmet. 
Umuttuk, yarındık esmer tenimiz gibi yanıktık. 
Coğrafyamıza çizilen senaryoda bir piyonduk adeta.
Tenimizin rengiyle bir gibiydi topraklarımız kurak, çatlak ve suya hasret. 
Tanrı Dicle’yi, Firat’ı bu topraklar yeşersin diye yaratırken, gücü elinde tutanlar öteliyordu düşlerimizi. 
Esmerdik, acıydık, yeşeremiyorduk.                                                                                               
Bir vardık ama hep yoktuk, hep yok sayıldık. 
İsyandık..
Damarlarımızda çağlayan nehirler gibi çılgındık ama yorgunduk yılgındık. 
Uzun uzadıya kurulan hayallerimiz, dünyayı yöneten medeniyetlerimiz,     renga renk kıyafetlerimiz değişik inançlarımız vardı ama biz! 
Sürgündük, asiydik... ve hep vurulduk…
Kuşluk vaktinde ettiğimiz yağmur dualarına bağlıydı nasibimiz ve biz açtık.
Ağaların, beylerin yemediği sakatatlarla türetmiştik yemeklerimizi;
köleydik, ırgattık, ezildik…
Şeyh’lerimiz, seyit’lerimiz, metropolit’lerimiz vardı çünkü biz; Kulduk.
Herkese herşeye inandık. Ve biz yine dışlandık..
Sokaklarımız vardı bizim, dar ve kirli olsa da, göklerden uzak düşlere yakındı.               
Oynardık... 
Yoksulluğa inattı oyunlardaki kahkahalarımız ve güneş yanığı tenimizde gizliydi hayellerimiz. Çok saftık.
Töreyle, ayıpla, günahla, geleneklerle oyalanmıştı geleceğimiz.
Cahildik...
İnandığımız Dinler, Konuştuğumuz diller, Kökenimizdeki ırklar bizi ayırmıyor aksine çeşitlilikler içinde kültürel zenginliklerde  gökkuşağı misali birleştiriyordu.
Rengarenktik…
Türkülerimiz vardı bizim; Türkçe, Kürtçe, Arapça, Süryanice ve Ermenice türküler. Hep birlikte söyler hep birlikte duygulanırdık. 
Anlamadığımız dillerde söylemeye çalıştığımız türküler, mırıldandığımız melodiler  bir tutuyordu bizi.
Yüreklerdeki ağıttık..
Dahası biz doğunun kurak topraklarında acılarla ve yokluklarla büyüyen esmer çocuktuk... Evet  evet büyük hatamızda vardı bizim suçluyduk. 
Çünkü biz yalanlara inandık…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi