Kör olsaydınız bunu okuyamazdınız!

Bütün dünyanın yaşadığı pandemi sürecinde yaşanılanlar ve gördüklerimiz insanların hayatlarındaki önceliklerini, ihtiyaçlarını, bakış açılarını bir kere daha gözler önüne serdi. İsteklerimiz, heveslerimiz, sosyalleşme alanlarımız değişti.

Hani Orhan Pamuk, Yeni Hayat kitabının girişindeki ilk cümlede; "Bir kitap okudum bütün hayatım değişti" diye başlamıştı. Benimde okuduğum “Körlük” adındaki kitap, hem pandemi sürecine hemde salgın hastalıklara olan bakış açımı değiştirdi.

Portekiz’li yazar José Saramago’ya 1998’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran “Körlük” eseridir. Distopik eserlere ilgi duyanların elinden düşürmediği, muhakkak okunması gereken eserler arasında yer alır.

Distopya, çoğunlukla ütopik bir toplum anlayışının anti-tezini tanımlamak için kullanılır; gelecekte olabilecek olumsuz toplumları tanımlar. Distopik kitaplar da genellikle modern toplumu bekleyen olumsuz geleceği veya durumu anlatırlar.

Bakabiliyorsan, gör, görebiliyorsan fark et..

Körlük kitabında olaylar, isimsiz bir ülkenin isimsiz bir şehrinde geçer. Zira, kişilerin kim olduğu önemsizdir. Bir gün otomobili ile ışıklarda duran isimsiz bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken aniden körleşir. Ancak bu sıradan bir körlük değildir. Çünkü gözleri karanlığa değil, aydınlığa yani beyaza bürünür. Ne yapacağını şaşıran adam, doğruca hastaneye gider. Körlük maalesef bulaşıcıdır. Kendisini muayene eden doktor da bundan nasibini alır. Derken, bu hastalık tüm şehri etkisi altına almaya başlar. Hükümet ise körleşen halkı hapishaneden bozma bir yerde karantinaya alır.

İşler buradan sonra değişir. Çünkü hükümet, hastalığı kontrol altına alamamaktadır. Her geçen gün artan kör sayısı, karantinadaki nüfusu artırmaktadır. Bu ise güç dengelerinde değişime neden olmuştur. Karantina bölgesinde çeteler oluşmaya başlar. Herkesten haraç kesen bu çeteler, insanları öldürmekte ve onlara zulüm etmektedirler. Tüm bunları yakından izleyen ise doktorun karısıdır. Körlük hastalığına yakalanmayan tek kişi bu kadındır. Kocasını yalnız bırakmamak için kör taklidi yaparak hapishaneye girmiştir ve buradaki tüm vahşete tanıklık etmektedir.

Körlük adlı yapıtında Saramago, yargılamaları bir yana bırakarak, insanlığın evrensel sorunu olan, doğanın ve kendi doğasının karşısındaki güçsüzlüğünü ve çaresizliğini, realist bir anlatımla betimliyor.

Şu diyalog ise ders niteliğindeydi; "Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük. Gören körler mi, gördüğü halde görmeyen körler mi?"

Gerçekten toplum olarak

bizler bakan körler miyiz?

Hangimiz biraz da olsa kör değiliz ki etrafımızda yaşanan olaylara, verilen mücadelelere, savaşlara, kadın cinayetlerine, tecavüzlere, doğa katliamlarına, yolsuzluklara, haksızlıklara, gelecek neslin bağnaz fikirlerle doldurulmasına, yeşil alanların yok edilip betonlaştırılmasına, okuyan nesiller yerine ezberci ve haklı, haksız sorgulamadan biat eden bir toplumun oluşmasına.. Hepimiz birer gören kör olmadık mı sanki? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mı? Yoksa nasıl olsa sıra bana gelmedi diye tutarsız ve hiçbir önemi olmayan bir savunma mekanizması içerinde miyiz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Onur Karakoç Arşivi