Erol Sırrı Yolcu

Erol Sırrı Yolcu

Müsilaj!

Sizler bu yazıyı okurken, ben Kırklareli – Demirköy – İğneada beldesine bağlı Bulgaristan sınırındaki Begendik (eski adı: Ayastefanos) köyündeyim. Misafirperver dostlarımla birlikte sohbet ederken, kahkahalarım eski günlerimdeki gibi eşsiz bucaksız gökyüzünü adeta çınlatırken, yüzümde unuttuğum mutluluğu özlediğimi fark ettim. 

Önümde hırçın Karadeniz’in dalgaları, arkamda dillere destan Orman, Bulgaristan’dan en az bir asır önce gelmiş ev sahibim verandasında bu satırları yazıyorum. İlk defa bir bayramı bu kadar mutlu, bahtiyar ve özlediğim örf ve adetlerimle geçiriyorum. 

Arife günü erken yatıp, sabah namazını kılıp, hazırlanan muhteşem kahvaltıya geçmeden tüm aile ile bayramlaştıktan sonra bunların bende Müsilaj gibi üzerime yapışıp kalmasını diliyorum. Bir de ‘su’ sorunu yaşan bu insanlar için bir an önce suya kavuşmaları adına Allah’a yakarıyorum. 

Sizler de kurbanlarını kesmiş, kavurup bir de yemişsinizdir. Afiyet olsun. Kurban ibadeti görevinizi yerine getirmek kadar güzel ne olabilir. Allah kabul etsin.

Dertlerimiz, sorunlarımız bitmiyor. Bunlara birde her şeyimiz tammış gibi müsilaj eklendi.

Müsilaj; Tüm bitkilerin ve bazı mikroorganizmalar tarafından üretilen kalın, yapışkan bir maddedir. Yaaniii, mi diyorsunuz? Anlayan anladı.

Beş yıldır bizimle yaşıyor. Asalak gibi yapıştı kaldı. Müsijlaj değil canımmmm. Gidiyor diye duydum. İnşallahhhh dedim, hatta şükür namazı kılacağım de-dim. Üç yıl daha uzatılması istendi. Biraz daha işlerim var halletmem lazım diyordu ki, neyse geri adım attı da şartlı tahliye gibi bir seneye anlaştık. Anladınız elbette OHAL’den bahsediyorum

Mutsuzluktan mı besleniyorum nedir aklım hep farklı çalışıyor! Süreç seçimler için mi uzatılmak isteniyor, yönetilemiyor mu? Fetö için denildi kabul ettik. Anladığım bitmedi.

OHAL olmadan istikrar sağlanamaz mı, enflasyon aşağıya çekilemez mi? Lakin gördük ki zaten geçen beş yılda tam tersi oldu. Yoksa yargı kararı olmadan Kayyum’lar atanamayacağı için mi uzatılıyor. O kadar da değil. Ayrıca Kayyumlar da ikinci maaşı alsın hak ediyorlar. Sizin içiniz fesat.

Gariban yurttaş ise OHAL’e mi, denizlerimizde oluşan MÜSİLAJ’a mı yoksa tırmanışı durmayan kira artışlarına mı yansın. Diğerlerini siz düşünün. Nereye baksa çelişki.

Otuz kuruş ucuz diye bayat ekmek tercih edilirken, muhtarlıklarda icra evrakları dağ gibi, Tarımın maliyetine yüzde 22 artış olmuşken, SMA hastalarının durumları ortada iken, hükümete Müsilaj yaratmaya kalkan birisi var ki hiç doğru şey yapmıyor!

Bu hadsizi (!) size ihbar ediyorum. Eczacı Cem Kılınç. 90 kadına, HPV (Rahim ağzı kanserini önleme aşısı) aşısı yaptı. Arkadaş, neden böyle bir şey yaptın ki, neden birilerinin ayarlarıyla oynuyorsun. Bir de sıkılmadan 13 yıldır “kimse yaptırmıyordu” diyorsun sonra kalkıp aşı bursu başlatıp, bağış kampanyası yapıyor, kadınlara şifa oluyorsun. Yatacak yerin yok(!)

Cem Karaca’nın “Ben suyumu kazandım da içtim, Alkışı duydum, ihaneti gördüm, Sesim de oldu, sessizliğimde, Seviştiğimde oldu benim. Sende başını alıp gitme ne olur. Ne olur tut ellerimi ” şarkısını dinlerken, aklımın bir köşesinden birden Muğla, Akbelen ormanındaki ”ağaçlar kesilmesin nöbeti” geldi. “Vatan ormansa, vatanımızı müdafaa ediyoruz”  cümlesiyle şarkının sözleri ve yaşadıklarım birleşti. Doların yeşiline rağmen doğanın yeşilini sevdiğim için mi yeniden sevmeye başladığım için mi bilinmez incilerim yanaklarımdan süzülerek düşmeye başladı.  

“En karanlık yıldızların altından en parlak yıldız çıkar”

O parlak yıldız Kars’ın Bezirgan köyünde göründü. Kayahan Avcı öyle bir şey yapmış ki, dikili bir ağacım yok deyip gemiciklere sahip olanların yanında insanın yüzü kızarıyor. Bir Turist’in Allahuekber dağlarında “dikili ağacınız bile yok” sözleri üzerine 2 bin 700 fidan dikerek adeta orman oluşturmuş. Bir de vicdansızlık yapıp, hayatını kaybeden polis memuru iki köylüsünün temsili mezar taşının yanı sıra iki çeşme bir de leylek yuvası inşa etmiş. Kurban ibadeti yerine geçer mi bilemem ancak bayram vesilesi şu fıkrayı kıssadan hisse olarak buraya bırakayım.  

Adamın biri bayram buluşmasında anlatmaya başlamış.
“Çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah’a yakarmış: Yarabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim. Duası kabul olmuş. Allah bir kız çocuğu vermiş. Adını Ayşe koymuş. Çocuğun yaşı kurbanlık çağa gelince Hazreti Davut, kızı yatırmış, tam kurban edecek, gökten Azrail çıkagelmiş. Dur al bu keçiyi, kızı bırak, keçiyi kurban et, demiş”
Anlattıklarını dinleyenlerden biri dayanamamış.
“Ulan hangisini düzelteyim, Hazreti Davut değil, Hz. İbrahim. Kız değil erkek evlat istemiş. Adını da İsmail koymuş. Tam kesmek üzereyken, gökten Azrail değil, Cebrail çıkagelmiş. Getirdiği de keçi değil koçmuş!”

Ne diyelim. İyi bayramlarımız olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sırrı Yolcu Arşivi