Ramazan bitiyor çok şükür!

Güzel günler eskide kalmış. Göremedik. Eskilerde daha düşünceli, daha insaniymiş tavırlar, davranışlar.
Toplum bir başka tasarlarmış kendi kurallarını daha adil, daha vicdani ve daha etik…
Dini vecibelerini her cuma sosyal medyada yayınladığı hazır klişe resimler yada sözlerle yerine getirdiğini zanneden toplum bireylerinin, ramazan ayını nasıl anladığı konusunda fazlada düşünecek bir şey kalmıyor aslında..
Dedim ya; güzel günler eskide kalmış görememişiz…
Ramazan ayı sadece bir zaman dilimi olmaktan öte bir kavram ve yılın belirli günlerinde dini inanç gereği oruç tutmaktan çok daha öte     anlamları vardı eskilerde.
Ramazan daha gelmeden önce toplumsal bir takım hazırlıklar başlardı. 
Bu hazırlıkların en önemlilerin birisi ticari hayatı dengeleyecek olan, hangi malın ne kadara satılacağını bildiren fiyat cetvellerinin hazırlanışıydı.
Hiçbir malın zamlanmasına veya ederinden fazlaya satılmasına müsaade edilmezdi…
Peki ya şimdi öyle mi? Bırakın fiyat artışlarını oluk oluk biribirlerinin kanını döküyor Müslümanlar…
Bir hediyeleşme, yardımlaşma usulü olurdu.İftar sofralarında daima bir diş kirası bulunurdu.İftara gelen ihtiyaç sahibi insanlara     “dişiniz çok yoruldu ve bize iftara gelmekle bize sevaplar kazandırdınız, şunu alında dişinize gelen zararı telafi etmiş olalım” diye küçük altın kesecikleri herkesin ihtiyacına göre verilirdi.
Hali vakti yerinde olanlar tanımadıkları bir dükkana girer ve dükkan sahibinden zimem defterini satın alıp borcu kapatırlardı. Borçlular borçlarını kimin kapattığını, Hesabı kapatan kişi de kimin hesabını kapattığını bilmezdi….
“Sağ elin verdiğini sol elin görmesin”     atasözünün anlamı bu olsa gerek…
Ayasofya’daki teravih fevkalade ihtişamlı     ve görkemli kılınırdı.
Sultanahmet meydanında satıcılar, sohbet     erbapları, sanatçılar renk katarlardı geceye ve herkesin kendine göre dini ibadetlerini yerine     getirebileceği bir ortam oluşurdu…
İstanbul’da ramazan şimdikinden daha ihtişamlı bir halde heyecanıyla gelir ve bereketiyle     giderdi.
Şimdiki ihtişam ise malesef sadece iftar     sofralarında..
Çevresine “ne kadar varlıklı ve mevki sahibiyim” imajı vermek için ihtiyaç sahibi olmayan çoğu da oruç tutmayan yüzlerce kişiye lüks iftar sofrasında ağırlayan sonradan görmeler…
Babasının kesesinden harcama yapıyormuş gibi ramazan boyunca yüzbinlerce kişiyi yoksulu, düşkünü, muhtacı düşünmeden iftar sofrasında ağırlayan ve bunu marifet sayan belediye başkanları, dernek başkanları, resmi kurum ve kuruluşların yetkilileri sizce ramazanın anlam ve öneminin ya da kul hakkını çarçur ettiklerinin ne kadar     farkındalar?
Peki  televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde veya toplantılarda dini bilğilerini milyonlarca kira karşılığında satan sözde din filozoflarına ne     demeli?
Fakir fukaranın yüzünü güldürebilecekken,     İnsanın nefsini, dilini, duygu ve düşüncelerini     terbiye etmek amacında olan Kutsal Ramazan ayını farklı amaç ve gayelerine alet etmek ne kadar masum ve ruhani olabilir ki?
İnsanların gönüllerine hitap edecek boyutta     ramazan yaşayabilir miyiz? bilmiyorum ama bence ramazanın dili olsa bize “bir an önce     gitsem de insanlar beni kişisel çıkarlarına daha çok alet etmeseler”derdi gibi geliyor bana.
Daha çok  israfa meydan vermeden.  Daha çok dini duygularımız kişisel ego ve rantlara alet     edilmeden ve daha çok yüzümüz kızarmadan     “Mübarek ramazan bitiyor çok şükür”
Yazık olmuş, güzel günler eskide kalmış     görememişiz biz….
Ve şimdiki halimizi nede güzel anlatmış     mahzuni şeriff
Yoksulun sırtından doyan doyana
Bunu gören yürek nasıl dayana
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi söylemesem mi
Vesselam

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi