Ne demek istiyorsunuz?

Ne demek istiyorsunuz?
Şikâyet, şikâyet, şikâyet...  İyi de nereye kadar? Hangi sorunu çözecek? Ya da sorunlar çözülecek mi?

Şikâyet, şikâyet, şikâyet...  İyi de nereye kadar? Hangi sorunu çözecek?
Ya da sorunlar çözülecek mi?
Mesela; yok, hiçbir şey yok. 
Her şeyi mahvetmişler. 
Batırmışlar, borç batağındayız.
Kucağımıza bir enkaz yığını bırakıldı.
Büyük bir borç yükü altındayız ve bunun nedeni biz değiliz, diyerek sızlanıp şikâyetlendiğinizde, yakındığınızda hangi sorun çözüm bulmuş olacak?
Herkes bir şeyler istiyor. Hiç kimse "Var mı?" diye düşünmüyor. 
Bu hale getirenlere hiç kimse bir şey     sormuyor.
Herkes istiyor, lakin olmayan bir şeyi nasıl vereceğiz bunu düşünüyor musunuz?
Bizden önce yetki verdiğiniz maharetsiz ve kötü niyetlilerin kapısını neden çalmadınız? 
Neden onlardan istemediniz? 
Bizim gelmemizi mi beklediniz?
Sürekli istemek kolay, nasıl olsa sizden istenmiyor. Var mı acaba? 
Varda biz mi vermiyoruz?
Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu?
Herkes haddini bilecek. 
Haddinizi bilin.
Peki beyler, biz haddimizi(!) bilelim. Siz kusurumuza bakmayın.
Biz her seçim döneminde, sizlerin ağzından çıkan sözlere inanır hadsizlik(!) ederiz. 
Sizleri önemser, sizlere değer verir ve sözlerinize inanır, size ümit bağlarız. Sizin gelmenizi bekleriz. Esasen bu durum bizim kısır döngümüzdür. Sizler büyüklük gösterip kusurumuzu(!) affedin.
Sizden öncekilere de aynı iyi niyetlerimizle oy verdik ve onları yetkilendirdik. Lakin onlarda bugün sizin söylediklerinizi söylediler. Hizmet üretmek yerine, bize lütufta bulunuyormuş gibi davrandılar. 
Sizden öncekiler, bizim sesimize kulak vermedikleri gibi emanetçisi oldukları halkın malını çar-çur etmekten hiç çekinmediler. Atalarından kendilerine intikal etmiş miras gibi har vurup harman savurdular. Onlar zenginleştikçe biz yoksunlaştık. 
Biz yani size oy vererek yetki verenler, yaşamımızı devam ettirebilmek için güne kurşun sıkarken, onların yaşam konforu her geçen gün arttı. Bütün acılarımızı sinemize çekip sabırla bekledik. Nihayet hesaplaşma günü gelip çattı ve sandıklar kuruldu. 
Biz hadsizlik edip onları sandığa gömdük. Onların hadlerini bildirdik ve sizlere yetki verdik. Kusura bakmayın, biz bu tür yanlışları hep yaparız. 
Sizlere değer verdik, sözlerinize inandık ve yanınızda olduk.
Bu bizim haddimizi bilmeyişimizden.
Lakin sizde başladınız sizden öncekiler gibi sızlanmaya. 
Yahu siz ne demek istiyorsunuz?
Biz sizden öncekilere hesap sorduğumuz için şuan bulunduğunuz yerde oturuyorsunuz. Biz onlara hesap sormasaydık, ya da size değer vermeseydik şimdi bulunduğunuz yerlerde olur muydunuz? Düşünün bir kez, iyi yönetseler, halka hizmet etseler, beytülmalı çar-çur etmeseler, beytülmalın bütün kaynaklarını kendi namı hesaplarına kullanarak haksız zenginleşmeseler ve hakları olmayan bir konfor düzeyini halkın hakkını gasp ederek sağlamasalardı bugün bulunduğunuz yerde olur muydunuz? 
Hayırdır?
Siz de sizden öncekiler gibi yapacaksınız da bunun yerini mi hazırlıyorsunuz? 
Ya da, ne yapacağınızı hiç bilmiyorsunuz. 
Dersinize çalışmadınız ve bizi kandırdınız.
Unutmayın ki bundan önceki günler nasıl geçti ise bugünlerde geçecek.
Siz böyle olduğunu bilmiyor muydunuz? 
Varsayalım ki bilmiyordunuz; öyle ise neden bilmediğiniz bir şeye talip oldunuz? 
Kaldı ki bilmediğinize inanmıyoruz bilesiniz. Başka bir niyetiniz olmalı. Çünkü aleni olanı ve sokakta herkesin malumu olanı bilmiyor olmak, inandırıcı olmadığı gibi masum da değildir. Bilmemek için özellikle ilgilenmediyseniz, duymamak için kulaklarınızı, görmemek için gözlerinizi kapattıysanız bunun vebali sizde. Madem haliniz buydu ise,neden talip oldunuz?
Biz bunların hiçbirine inanmıyoruz         bilesiniz.
Bütün bunlar hiç samimi bir davranış gibi gelmiyor. Ya başka bir hesap var, ya da ne yapacağınızı bilmiyorsunuz ve zamankazanmaya çalışıyorsunuz. 
Şayet zaman kazanmaya çalışıyorsanız, biliniz ki; zaman kazanıyoruz diye size değer veren ve ümit bağlayan bizlerin ümidi her geçen gün kırılıyor. Bizler bu sızlanmalarınızı, şikayetlenmelerinizi duydukça ve tehditlerinize maruz kaldıkça, ümitsizliğe düşüyor ve yüreğimizde derin bir üzüntü duyuyoruz. Bu durum geleceğe dair karamsarlığın çıkmaz sokaklarına düşmemize         neden oluyor. 
Mademki haliniz buydu, neden meydana çıktınız? 
Neden biz varız, biz sizin için ve sizler adına yetkiye talibiz. Bizi yetkilendirin. Kötü gidişatı bertaraf edecek ve daha iyiye, daha güzele sizlerle yolculuk edeceğiz. Biz daha iyi ve daha güzel için varız ve meydanlardayız. Bizim yanımızda olun ve bize destek olun dediniz. 
Efendiler!
Biz üzerimize düşeni yaptık, lakin sizde hiçbir hareket yok. Sızlanma ve acizlenme dışında. Size verdiğimiz yetki ve sizi taşıdığımız makamlar sızlanma, şikâyetlenme makamları değil. Hele hele tehdit makamları hiç değil. Bizim sizi taşıdığımız ve şu an geldiğiniz makamlar gayret etme, hizmet etme makamı. 
Sizleri taşıdığımız makamlar, bizim sandıkta bertaraf ettiklerimizle yola devam makamı değil.  Yetkinin sahiplerinin yaşam düzeyi kötüleşirken bireysel konforlarını yükseltenleri ve beytül malı gasp ederek zenginleşenleri bertaraf etme ve bunlara gereğini yapma makamı.
Biz, gücümüz yettiğince gaflette, delalette ve hatta ihanette olanlara, demokratik kurallar içinde gereğini yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Şimdi sıra sizde. 
Size verdiğimiz yetki bağlamında siz gayrette misiniz? 
Sızlanmayı bir kenara bırakıp gayret edecek misiniz? 
Hizmet mi üreteceksiniz, boş laf mı?  
Yetsin artık boşa harcanmış zaman.  
Bizim sandıkta bertaraf ettiklerimizi ve onların işgal ettiği hizmet, gayret makamlarını işgal edenleri bertaraf ederek hizmet için gayret etmelisiniz?
Sözün özü; gayret etme niyetiniz yoksa anlamaz, bilmez, haddini de bilmez diye acizlediğiniz bize, siz bir iyilik edip lafı çoğaltmayınız.
"-Eeee.... şimdi sıra bizde" deyiniz, biz gerisini anlarız.
Hadi bakalım, bekliyoruz.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.