Yükseldikçe tükenmek...

Her insanın bu hayatta okuması gereken kitaplar vardır. Bazı kitaplar vardır ki düşüncelerimizi, bakış açılarımızı ve hayatımızı değiştirir. Kitap ile birlikte yazarın dünyası bizi o çağa götürüp, yaşanan bütün olayları onun gözünden önümüze serer.

Yine modern klasikler serisinde çok başarılı ve efsane olan yayınlandığı günden bugüne en çok okunan kitaplar arasında olan, Jack London'un Martin Eden kitabından bahsetmek istiyorum.

Jack London tarafından 1909 yılında yazılan Martin Eden, işçi sınıfından bir gencin burjuva sınıfından bir kadına aşık olması etrafında; sınıf ayrımı, orta sınıf ahlakı, sosyalizm, eşitlik, yazın hayatını bizlere sunuyor.

Jack London’un yarı otobiyografik kitabı statü ve servetin Amerikan toplumunun özellikle alt sınıf ve üst sınıfların arasındaki hayati önemini ince ve usta bir dil ile anlatmaktadır.

Ne yaptın da âşık ettin beni kendine.

Bilmem, sadece sevdim seni.”

Bağlı olduğu alt tabakanın kimliğini taşıyan denizci çocuğun(Martin Eden) Ruth ismindeki kızın erkek kardeşini serserilerin elinden kurtarmasıyla başlıyor.

Kurtardığı genç tarafından yemeğe davet edilir. Fakir ve eğitimsiz Martin, kurtardığı gencin kız kardeşinin görür görmez aşık olur. Bu tanışıklık sonrasında aşık olduğu kızın farklı bir sosyal sınıfa ait olduğunu anlar. Kıza duyduğu aşk ,kendisinin motivasyonunu sağlayacak ve aradaki sınıfsal farkı eritmek için gereken gayreti verecektir.

  " Yaşamak için bir nedeni olan herkes, her sıkıntının üstesinden gelebilir. "

Nietzsche'nin de ifade ettiği gibi Martin'in yaşama nedeni olan Ruth varken aç susuz, günde ondokuz saat çalışıp, yazar olmak ve toplumun üst sınıfı olarak görülen hayata girmek için mücadele veriyordu. Ve Martin başardı da.. Fakat Martin in kendine olan inancı ve başarısının gerçekleşeceği düşüncesine kimse inanmadı. Aşık olduğu Ruth bile ! Ne ablası , ne kardeşi , ne eniştesi, ne de tanıdığı insanlar..

Ama Martin herkese ve her şeye rağmen küçük bir odada, ücret karşılığında kiraladığı daktilosuyla yazmaktan vazgeçmedi. Yazdığı hikayeleri , şiirleri dergilere gönderdi. Fakat hiçbir dergiden dönüş alamadı. Yine umudunu yitirmedi. Yazıları o kadar çok reddedildi ki hatta editörlerin insan olmadığını birer makina olduğunu düşünmeye başladı.

İnanmak başarmanın yarısıdır. Martin mücadelesinin sonunda yazılarıyla dergilerin dikkatini çekmeyi başardı. Daha sonra yazdığı roman ise basılınca biranda bütün kapılar ardına kadar açılmaya başladı.

Artık Martin ünlü, popüler bir yazar olmuştu.

Ama Martin bu olup bitenler den mutlu olması gerekirken tam aksine her geçen gün mutsuzlaşıyordu...

Çünkü o işçi sınıfının alt sınıfından, entelektüel, aristokrat, zengin olan üst sınıfa yükselmiş, onların o yalancı, samimiyetsiz, bilgisiz, sadece gösteriş dolu dünyasını görmüştü. Hayal ettiği , arzuladığı dünya değildi ve Martin hayal kırıklığına uğramıştı...

Martin, toplumun kişileri ekonomik duruma, makam ve mevkiye göre dizayn ettiğini apaçık anlatmıştır. Hatta kitaptaki şu sözleriyle günümüze bir gönderme yapmıştır.

"Geçmişte işçi sınıfına göre daha derli toplu görünen, iyi giyimli kimselerin zekânın iktidarına ve güzelliği takdir gücüne sahip olduğuna sanmakla ne büyük aptallık etmişti. Kültürün giyimle atbaşı gittiğine, üniversite eğitimiyle derin bilginin aynı şeyler olduğuna inanarak nasıl da kendini kandırmıştı."

Değişimin anahtarı kitaplar...

Seni kitap okuyan insanlarla tanıştıracağım. Hayat, ancak böyle insanlarla bir araya geliyorsan yaşanmaya değer.”

Aslında Martin bizlere insanın istediği ve çalıştığı sürece değişeceğini göstermektedir. Martin, önce dil bilgisini öğrenmeye ,kelime dağarcığını arttırarak daha düzgün cümleler ile konuşmaya başlar. Daha sonra kütüphane ye gidip saatlerce, günlerce, aylarca sular seller gibi durmadan kitap okumaya başlar.

Okuma serüveni dönemin önemli fikir insanlarının yapıtları ile tanışmasıyla devam eden Martin, artık Charles Darwin’in, Herbert Spenser’in, Karl Marx’ın ve Friedrich Nietzsche’nin düşüncelerini araştırmakta, hatta bu düşünceleri birbirleriyle neredeyse yarıştırmaktadır. Ve değişim büyük ölçüde başlamıştı...

Yaşamayı arzu etmeyen bir hayat, sona erme yoluna girmiş demektir.”

Martin, kitap okumadan bilgi sahibi olunmayacağını, bilgi sahibi olunmadan ise fikir sahibi olunmayacağı mesajını okurlara vermiştir. Bugünün en büyük problemlerinden biriside muhakkak okumadan, bilgi sahibi olmadan sadece fanatizm üzerinden fikir sahibi olduklarını iddia edenlerdir. Maalesef bu durumun en üzücü tarafı da bu tür insanların toplumda tutunması ve söz sahibi olmasıdır.

Unutmayalım ki okuyan bilgi sahibi olur, bilgi sahibi olan fikir sahibi olur ve fikir sahibi olanlar ise bunu insanlara, topluma fayda sağlaması için kağıda, yazıya dökerek topluma fayda sağlamaya çalışır.

Toplumsal sınıf sorunlarını ustaca ifade eden Martin, aynı zamanda bu durumun oluşturduğu sahte ve samimiyetsiz aristokratları aşırı bir dille yermiştir.

Ekonomik olarak yükseldikçe insanların çıkar savaşları onu günden güne eritirken artık yükselmenin onu tükettiğini düşünerek her şeyi terk etti..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Onur Karakoç Arşivi