Bayram gelmiş gitmiş neyime!

Bayram geldi geçti...

İşte nihayetinde yeni bir hafta da bitiyor.

Seçimler de geldi geçti.

Memlekete CHP dedi. Sosyal demokrat belediyecilik Türkiye'nin çoğunu yönetecek.

Her şey iyi güzel ama!

Pahalılık gelip geçmek bilmiyor.

Emeklinin hali perişan,
İşçi perişan,
Memur perişan,
Asgari ücretli hoptan yandı gülüm keten helva!

Ekonomi düzelir mi?
Hiçbir umut yok!

Öyle bir boşaltılmış ki devletin kasası, Bakan Mehmet Şimşek, “Emekliye zam yaparsak, çok borçlanırız” demekten ileri gidemiyor.

Birileri sarayda bir eli yağda bir eli manda yoğurdunda yaşayıp giderken,

Halk bir kuru ekmeğe muhtaç.

E böyle ortamda ne denir?

Ben size söyleyeyim;

Bayram gelmiş neyime...

Kamil'in öyküsü

Kamil hep olması gereken yerde olmadığından şikayet eder ve olduğu yerden asla memnun olmazdı. Şimdi olduğu yerden çok uzakta bir yerlerde olmalı, gecenin sessizliğine kendini kaptırıp, sıcak sıcak kahvesinden bir yudum alabilmeli ve huzuru hissetmeliydi…

Lakin istemek bu hayatta çok sıradan bir şeydi ve milyarca insana özgüydü. İstemenin fazlasını yapmalı, istedikleri için bir yön çizebilmeliydi… İyi de tutsak insanlar yön çizemezdi ki…

Kamil de tutsak birisiydi. Sabah 4'e kadar da uyumasa sabah 9 da işinde olmalıydı. Bütün gün iç sıkıntısından dem vursa da sızlanmadan işini yapmalıydı. Ay sonu gelecek kredi kartı ekstresini ödemek için, faturalarını ödemek ve dışarı çıkıp iki, üç şişe küstah bira şişesiyle “hoş olmak” için
razı gelmişti tutsaklığa…

İhtiyaç bile denemeyecek “maddi” bazı endişe ve kaygılar herkes gibi onu da esir etmişti işte. Bir of çekti Kamil…

Saate baktı. 03:13 yazıyordu. Sessiz ve karanlık öyle muhteşemdi ki; “Keşke hiç sabah olmasa, hiç güne başlamasam” diye düşündü. Beyaz tavana odaklanıp, olmayacak her türlü şeyin hayaliyle uykuyu bekleyen Kamil'i bu sefer hiç beklemediği bir şey karşılamıştı.

Hissiyat ve talepleri adeta yargıç tarafından reddedilmiş de eline kocaman bir “REDDEDİLDİ” kağıdı verilmiş gibi şoka uğramıştı Kamil. Beyaz duvara kilitlenen gözlerinin içi kızarmış, bugüne kadar attığından bihaber olduğu kalbinin sert ve hızlı çarpıntılarına kulak kesilmişti. Nefes alıp verdiğini fark etmeye başlamıştı. Bilmek kötü bir şeydi… “Ölüyor muyum?” acaba diye düşündü Kamil. Bir süre bütün bu tepkimenin büyük bir şaka olacağına inandı ve geçeceğini düşünerek, 10 dakika boyunca derin derin nefes almaya devam etti.

Fakat çare etmedi. Kamil'in nefes alışverişleri hızlandıkça kolları, bacakları uyuşmaya başlıyordu… “Tamam” dedi Kamil; “Demek bu kadar çabuk gelecektin” diye söylendi. Kalp krizi geçiriyor olmalıydı…

Titreyen elleri, çarpan kalbi ve her an kesilecek gibi olan nefesiyle birlikte yatağından kalktı Kamil. Bir taksi çağırıp, hastaneye dedi…

Kimbilir belki doktor yarın işe gitmemesi gerektiğini söyler ve kendisine bir rapor verirdi… Kamil bu ihtimali düşünürken çarpıntısı azalmış, nefes alıp verişi normale dönmüştü…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi