Vıttırı vızdık demokrasi

“Halkın kendi kendini yönetmesidir” diye öğretmişlerdi bize Demokrasiyi…
Bize vekalet edecek olan doğru, akıllı, çalışkan ve dürüst insanları oylarımızla seçecek ve seçtiğimiz vekillerin oluşturacağı hükümet tarafından da adil olarak yönetilecektik.
Sistem güzel, sistem iyi, sistem adil aslında. Ta ki biz yönetim biçimimizi Demokrasi olarak belirleyene kadar…
1923 te Cumhuriyetimizin kurulmasıyla başladı demokrasi maceramız…
Ufak tefek denemeleri saymazsak 1945’e kadar tek parti vardı ülkemizde.
Parti kurmayları vekilleri belirliyor, bizde oy atıp hür irademizle belirlediğimizi sandığımız ama aslında parti yönetiminin belirlediği ve halkın gerçek iradesini yansıtmayan hükümetleri seçiyor ve adına demokrasi diyorduk…
Kısacası 1945’e kadar demokrasinin halkın kendi kendini tanımlamasını “partinin halkı yönetmesi” olarak algılamıştık.
Olsun, sonunda sandığa tıpış tıpış gidip oy atıyorduk ya... “YAŞASIN DEMOKRASİ” diye nerdeyse çıldırmak geçiyordu içimizden…
Çoklu parti dönemine girdikten sonra yaşadığımız darbeler, bitmez tükenmez kaprislerle entrikalarla yoğunlaşmış koalisyonlar ve kavram kargaşaları demokrasimizin gıdası gibiydi…
Mutlu muydunuz diye sormayın. Kendi kendimizi yönettiğimizi sanıyorduk sadece huzurlu değildik, güvende değildik, bolluk bereketi hiç görmedik ama demokrasimiz vardı!...
Türk demokrasi anlayışı gereği makamların koltuğuna oturttuğumuzu sandığımız veya koltuğa oturanlar bir türlü kalkmak bilmiyorlardı.
Sahip olduğu makamı ancak yalnızca ölünce veya bir skandal sonrası terk etmek demokrasimizin temel felsefesi gibiydi…
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ülkeyi gençlere emanet ettiğini unutan ve kendilerinden daha zeki, daha kurnaz, daha yetenekli, daha becerikli ve onları aratmayacak liderlerin yaratılmış olabileceğine inanmayan çağ dışı düşüncelere sahip büs büyük makam sahiplerine rağmen ayakta kaldı demokrasi…
Ne mi oldu sonra anlatayım…,
Parlementer sistem sonlandırılıp başkanlık sistemine geçti demokratik yapımız…
9 başlı başkan yardımcılığı sisteminden de direkten döndü…
İlahi Türk demokrasisi sen nelere kadirsin ki, uzay çağında bile kendi kendimizi yönettiğimizi sanıyoruz.
Partilerimizin durumu ise hiç değişmedi koltuğa yapışma modası hala var. Hatta 13 yıldır oturduğu koltukta hiçbir başarı elde edemeyen bir lider “Uzun süre koltukta oturanın bir pisliği vardır, o yüzden o koltuktan kalkamıyordur. Altına yapmış demektir.” Diye konuştu ne demek istediyse artık….
Milletin vekillerine gelince, liyakat falan, filan gibi Türk demokratik yapısına göre gereksiz şeylerle uğraşıp hiç zaman kaybetmeden 3 dönem, 5 dönem, 7 dönem seçilip duruyorlar..
Yeni seçilenlerin de vekil olabilmesi için demokrasi anlayışımıza göre gerekenler şöyle sıralanıyor biraz tanıdık, yanında da az torpil reklam içinde biraz maddiyat hepsi bu…
Adının, işinin, bilgi ve becerinin önemi yok.
Listeye adını yazdırdın mı halk gelip tıpış, tıpış atıyor oy’unu
Çok yazılacak şey var ama ne sizin okumaya zamanınız ne de benim yazacak dermanım kalır….
İyisi mi ben sizi herseçim öncesinde bizi olmadık vaadler yapılamayacak, yapmayacakları veya yapılması mümkün olmayan yalanlarla bizi adeta dolandırarak oyumuzu çalanlara karşı daha dikkatli olamaya davet ederken, vıttırı vızdık demokrasiden çok gerçek ve olması gerektiği gibi adil, aydınlık günler dileyerek sözü Neyzen Tevfik’e bırakıyorum…
"Kalkın ey ehli vatan dediler, kalktık; puştlar oturdu biz ayakta kaldık"
Vesselam

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi