Komşuluk üzerine... Servet Amca'nın hikayesi

Çinlilerin “Değişen zamanlarda yaşayasın” diye bir bedduası olduğundan söz edilir. “Zamanın durdurulamaz akışı içinde, etrafındaki her şey ve herkes değişsin ama bir sen değişemeyesin, hep aynı kalasın.” demek isterlermiş, bu sözle. Biraz düşününce, bunun hakikaten çok ağır bir söz olduğu anlaşılır. Değişen koşullara uyum sağlamak, çevreye ayak uydurmak, insanın binlerce yıl boyunca hayatta kalabilmesi için hayati önemde olmuştur. Peki, değişmenin, değişimin ölçüsü nedir, ne olmalıdır? Nereye, hangi noktaya kadar değişmeliyiz? Değiş(tiril)memesi, hatta aynen korunması gereken şeyler yok mu?

İnsanın ve buna bağlı olarak da insan ilişkilerinin çok hızlı değiştiği bir çağda yaşıyoruz. Hayatlarımız, ilişkilerimiz, teknolojinin de etkisiyle, artık daha bireysel. Aile, akraba, komşu, hemşehri gibi ilişki formlarının önemi, eskiye oranla ciddi oranda azaldı. Peki, gelinen nokta itibariyle bu iyi oldu mu?

Memleketim Artvin Ardanuç’ta geçen çocukluğumdan beri tanıdığım Servet Amca’nın, her aklıma geldiğinde boğazımın düğümlenmesine neden olan hikâyesini, yukarıdaki sorulara cevap sadedinde, paylaşmak istiyorum. İdeolojik bakış farklılıklarının, ayrışmalara hatta silahlı çatışmalara dönüştüğü, sağ-sol davasına kardeşin kardeşi vurduğu zamanlar…Bilenler bilir, memleketim Ardanuç, sol damarın çok ama çok kuvvetli olduğu bir yerdir. Yaşadığımız köyde, bir sosyalist uygulama olarak halk mahkemesi var ve bu mahkemenin hükümleri kesin. Mahkeme, birisi için “Halk düşmanı” ya da “Hain” hükmü verdiğinde, o kişiye ağır cezalar verilebiliyordu. Bir sebepten, mahkeme Servet Amca için de benzer bir hüküm veriyor. Yaşına ve şahsına hürmeten sürgün cezasına çarptırılıyor, Servet Amca. Evini, köyünü terk etmek zorunda kalıyor, boynu bükük, kalbi kırık bir insan olarak bir süre Artvin’de yaşıyor. Gel zaman, git zaman, ordu bir darbeyle yönetime el koyuyor, memleketi demir yumrukla yönetmeye başlıyor, hem sağın hem de solun üzerinden buldozer gibi geçiyor. İki taraftan da onbinlerce genç hapislere yollanıyor. Çevresindeki pek çok kişi, Servet Amca’ya, “Zamanında seni yargılayıp memleketinden sürgün edenleri ihbar et ki devlet de onlara hadlerini bildirsin.” diyorlar. Servet Amca ise, “Asla böyle bir şey yapmam. O çocukları ihbar etmem. O çocukların anne babaları benim komşularım. Acı-tatlı pek çok şeyi paylaşmışız, birbirimizin düğününde, cenazesinde bulunmuşuz. Tüm bu şeyler bittikten sonra gene birbirimizin cenazesinde saf bağlayacak, birbirimizin tabutlarını omuzlayacak insanlarız. Ben dediğinizi yaparsam, bu insanların yüzüne nasıl bakarım?” demiş. Hatta o noktada da kalmayıp, kefaletiyle, hüsn-ü şehadetiyle, kendisine kötülük eden pek çok genci korumuş, hapisten kurtarmış.

Servet Amca komşuluk hukukunu gözetti, büyük civanmertlik gösterdi. Onun bu hassasiyetine, insaniyetine, komşularımızı sadece bizi rahatsız eden insanlar olarak gördüğümüz bugünlerde ne kadar da muhtacız? Sizce de öyle değil mi?

Bizi biz yapan, bizi insan yapan bu türden değerler. Bunları korumalı, kaybetmemeliyiz. Servet Amca’yı büyük yapan sır hala aramızda; yaşıyor. Biz onu yaşadığımız, yaşattığımız sürece de hiç ölmeyecek.

Tekrar görüşene dek…Sağlıkla, sağlıcakla, hoşça kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Yılmaz Arşivi