Ziya Şakir Yılmaz

Ziya Şakir Yılmaz

Başarısızlığı sevmek (1)

Eğitimlerimde sıkça sorduğum sorulardan biri de başarı ile başarısızlık arasındaki açının kaç derece olduğudur. Pek az kimseden doğru yanıtı alırım. Çünkü bunun üzerine düşünmemiş hemen herkes başarı ile başarısızlığın açılarının ters yönde olduğunu sanmaktadır. Bundan dolayıdır ki her başarısızlığın, kendilerini amaçlarından uzaklaştırdığını sanıp ya gereğinden fazla enerji sarf ederler ya da pes ederler. Sizce de başarı ile başarısızlık arasındaki açı 180 derece midir?

 

Başarının yüzde 99’u başarısızlıktır.”
Soichiro Honda

 

Birçok danışanım veya girişimci yakınlarım bana gelip neden başaramadıklarını, neden vazgeçtiklerini ve başka bir alana yönelmek zorunda kaldıklarına dair tükeniş hikâyelerini anlatıyorlar. Belli etmek istemeseler de onların sırtına elimi koymalarını, söze haklısın diyerek başlamamı, doğru tercihte bulunduklarıyla ilgili konuşmamı bekliyorlar. Elbette böyle bir şey yapmıyorum. Aksine yola devam etmelerini ve daha fazla başarısız olmalarını tavsiye ediyorum.
Şaşkın bakışlarını tahmin edebilirsiniz.

Başarının en büyük vitamini nedir diye sorarsanız eğer; derim ki, başarısız olmaktır! Çünkü başarının şifreleri, başarısızlığın içinde yaşar.

Gelin bunu hayatımızdan basit örneklerle biraz daha açalım. Hepimiz bebekken yürümeye geçiş sürecimizde yüzlerce kez düşeriz, çarparız, kalkarız, yeniden düşer ve yeniden ayaklanırız. Ve sonunda tek bir adımla yere sağlam basarız. Önceki düşüşlerimizi başarısızlıktan sayabilir miyiz? Her bir adım atma girişimi, her bir düşüş, kalkış, sağa-sola çarpmalar başarı merdivenlerinin birer basamağıdır. Bu açıdan baktığımızda başarısızlık; başarının kopuk, eksik, kırık birer parçaları mı yoksa tamamlayıcısı mıdırlar?

Bebekliğimizdeki bu süreç aslında tüm zamanlarımıza sirayet etmektedir. Thomas Edison’ın ampulü icat ettikten sonra bunca zamandır başarısız olmadığını, sadece işe yaramayan on binlerce yol bulduğunu söylemesi, yürümek için yüzlerce defa düşmekten farklı değildir.



“Hayatta başarısız insan yoktur.

Henüz başarılı olmanın yolunu keşfedememiş insan vardır.”

Ziya Şakir Yılmaz


 

Her başarısızlık bizim neleri yapmamamız gerektiğinin keşif yolculuğudur.

Bisiklet sürerken, araba kullanmayı öğrenirken, herhangi bir teknolojik aleti denerken başlangıçta hatalar yapabiliriz. Öğrendiğimizi sandığımız zamanlarda da yanılabiliriz. Öyle ki usta olduğumuz bir alan da dâhildir buna.
Yüz yıldan fazla bir zaman önce kurulmuş birçok spor kulübü var ki başarısızlık onlar için olmasın! Ancak böyle değil, on gün önce kurulmuş bir kulüp pek ala yenebilir bu takımları. Dikkat etmemiz gereken bir husus var ki bu takımlar kaybetseler dahi haber başlıklarını belirlemektedirler.
Küçük takım yendi diye yazılmaz, konuşulmaz. Büyük takım yenildi diye yazılır, konuşulur. Tarihe damga vurmuş kulüpleri, bütün madalyaları toplamış sporcuları, insanlığın akışına yön vermiş insanları büyük yapan ne midir?
Yenildiklerinde, sendelediklerinde, ümitsizliğe kapıldıklarında vazgeçmemeleri; neyi, nasıl daha iyi yapabilirim diye odaklı hareket etmeleri, her başarısızlığın içinden bir inci tanesi gibi başarının şifrelerini ortaya çıkarmaları ve elbette çalışmaları, çalışmaları ve çalışmalarıdır…


Başarı ile başarısızlık aynı yönde ilerler. Biri sağa dönerken, diğeri sola dönmez. Biri tırmanırken, diğeri inmez. Biri yükselirken diğeri düşmez. Eğer amacımızda kararlıysak, kendimize odaklıysak, bedelini ödemeye hazırsak; inmek de çıkmak da, alt da üst de, aşağı da yukarı da tek bir istikamet üzerinde ilerler, bu istikametin adı hedef’tir. Hedefe ulaşmak başarmanın resmidir. Bu yolda elbette düşüp kalkmalar, bazen zorunlu durmalar, dinlenmeler olacaktır. Ancak tüm olumsuzluklar, başarısızlık gibi görünen fırtınalar aslında hikâyemizin kopan, eksilen parçaları değil; tamamlayıcı birer unsurlarıdırlar. Bulduğumuzu anlayabilmemiz için neyi aradığımızı bilmemiz gerekmez mi? Başarısızlıklarımız bize neyi daha iyi yapmamız gerektiğini söyleyen birer habercidirler. Eğer biz bu habercileri sever, birlikte yaşamayı becerebilirlersek, onlar da görmemizi, bilmemizi sağlayacak sırlarını bize verecektir. Çünkü sevgi en yüce anahtardır.
 

* * *

Sevgili okur, hiçbir başarı yoktur ki yolu başarısızlığa uğramasın…
Zannedilmesin ki cennete çiçekli yollardan gidilir. Başarılı kimse önce kendi üstesinden gelebilen ve kendinden daha iyi bir insanı ortaya çıkarabilendir. Bundan dolayıdır ki size başarısızlığı gönül rahatlıyla önermekteyim. Bilmelisiniz ki her başarısız girişiminiz sizi hedefinize bir adım daha yaklaştırmaktadır.
Kendinizi gerçekleştirme yoluna çıktığınızda başka hayatları okumak, başka hayatları izlemek, mesafenizi hem kısaltacak hem de sizden önce bu yolda yürümüş insanlardan alacağınız derslerle zamanı ve maceranızı yönetmenizi kolaylaştıracaktır.


Yoksa…


İlkokul, ortaokul ve üniversite sınavlarını defalarca veremeyen, Harvard Üniversitesi’ne on defa başvurduğu halde kabul edilmeyen; yirmi dört kişinin iş başvurusunda bulunduğu, bir tek kendisinin alınmadığı; bunun dışında önemli firmalardan yaklaşık otuz kez ret yanıtı alan günümüzün en büyük girişimcilerinden AliBaba’nın kurucusu Jack Ma, yaşadıklarını başarısızlıktan saysaydı bugün kendisinden haberdar olabilir miydik?

Ya da…

Sağlığıyla ilgili olumsuz durumu henüz Oxford'da fark ettiğinde okulu bıraksaydı, Cambridge Üniversitesi’nde öğrenci iken kendisine ALS hastalığı teşhisi konulduğunda evinin köşesine çekilseydi, doktorların 25. yaşını göremeyeceğini söylediklerinde hayatını kapalı kapılar ardına kilitleseydi, Radyasyon Teorisi’ni 32 yaşındayken ortaya çıkaramayacak, Albert Einstein Ödülü'nü kazanmayacak ve biz bir fizik dehası, evrimbilimcisi Stephen Hawking adında birini bilebilir miydik?

 

Başarısızlığımızı severek yola devam ettiğimizde, yolun sonunda en büyük öğretmenlerimizin onlar olduğunu da görecek ve hayata teşekkür edeceğiz.


“Ben bir basketbolcuyum,
ben bir babayım ve ben otizmliyim."
Anthony Ianni

 


Dört yaşında ADD ve sosyal anksiyete, beş yaşında otizm spektrum bozukluğu teşhisi konuldu. Hayatı boyunca hiçbir alanda başarılı olamayacağı bizzat doktorları tarafından dile getirildi. Ancak köşesine çekilmedi. Eline geçirdiği ne varsa bir pota hayali ile hedefine doğru fırlattı… Bu hayali gerçeğe taşındı ve yedi yaşında en sevdiği spor dalı olan basketbol oynamasının önünü açtı.
Tutkusu o denli yüksekti ki basketbol, yeterli görülmeyen kas gelişimine büyük katkı sağlarken onun sabırlı, anlayışlı, kalabalığın içinde uyum sağlayabilme ve birlikte hareket edebilme yetilerinin gelişmesinde katkı sağladı.
Yirmi üç yaşında üniversiteden mezun olduğunda basketbolun hayatına kattıklarını tüm otizmli insanlarla paylaşmayı seçti.

İlk kez kendi hikâyesini anlattığı bir konferansın ardından karısına şöyle söyledi: basketbol oynadığımdan bu yana hikâyemi özgürce anlatmak bana kendimi bu kadar iyi hissettirmemişti.

O Anthony Ianni. Dünyanın ilk otizimli basketbol oyuncusu.


 

Son hikâyemizi basketbol üzerinden paylaştık, öyleyse son sözümüzü de NBA tarafından oybirliğiyle, tüm zamanların en iyi basketbolcusu Michael Jordan’a bırakıp, başarısızlığın ne anlama geldiğini bir de kendisinden dinleyelim.

"Kariyerimde 9000'den fazla şut kaçırdım. Neredeyse 300 maç kaybettim. 26 kez maçı kazanmak için son şut şansı bana verildi... Ve kaçırdım.
Hayatımda tekrar, tekrar ve tekrar başarısız oldum. İşte bu yüzden başardım."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Şakir Yılmaz Arşivi