Ziya Şakir Yılmaz

Ziya Şakir Yılmaz

Rehber (3)

Kimse yola çıkmadan yolu tamamlayamamıştır. Hemen herkesin içinde bir sabah uyandığında güneşin doğacağı ümidi vardır. Böyle bir ümit, rastlantıyla sözleşme imzalamaktır. Oysa bulutlarla kapalı bir havada; rüzgârlı, soğuk bir zamanda veya fırtınalı bir akşamda doğru yaptığımız işler kendi güneşimizi doğuracaktır. İşte o zaman başımızı kaldırıp gökyüzüne bakmamız gerekmeyecek, bizzat göğün kendisi bize bakacak ve hayat bizi takibe alacaktır.
Şu gerçek hiçbir surette yadsınmamalıdır: ne başarı bir tesadüftür, ne de tesadüfler verimli çalışmanın birer sonucudur. Rastlantıların alanından çıkmak için bir amaç ve hedef belirlemeli; sürekli ve planlı bir şekilde bu doğrultuda ilerlemeliyiz.



“Pırıl pırıl gökkuşağını görmek için
önce yağmuru yaşamak gerekir.”

(Atasözü)

 

Başarmak, Kendini Aşmaktır!
Başarmak, kendini aşmaktır. Bu tanımı nereye koyarsak koyalım, değişmez. Yaptığımız işlerde örnek alınmamız bir rehberlik seviyesine eriştiğimizin ortalama göstergesidir. Peki, bu ne kadar sürecektir? Biz yaşadıkça mı? Biz yaşadıktan biraz daha sonra mı? Yoksa her zaman mı? Bir tutumuzda örnek alınmak, gündelik yaşamımızın ve işimizin hayatın akışıyla uyumlu olduğunu da bize gösterir. Fakat başarı yolculuğunda asıl kalıcı ve bilge rehberlik seviyesi akışta olmak değildir. Akışın da ötesine geçebilmektir!
İyi haber şu ki, hayat bu konuda kimseye torpil geçmemekte ve herkesi aynı başlangıç noktasında bir araya getirmektedir. Milyonlarca insan akışın ne olduğunu bilmezken, bilenlerin çoğu bu olguya ayak uyduramazken, ben size bunun ötesine geçmeniz gerekliliğini neden mi söylemekteyim? Çünkü hayat sadece soruları değil, cevap anahtarlarını da verir. Ancak gelişmemiz için bu cevapları bizzat kendimizin bulması gerekir.


 

Orkestrayı yönetmek isteyen
sırtını kalabalığa dönmelidir.”
James Crook

 


Önde Olmak!

Akışın önünde ilerlemek, bulunduğunuz alanın dışına taşmak ve yaşam rehberliğinizde bilgelik seviyesinin ilk adımlarını atmanız için işte size bir anahtar: Önde olmak!

Her zaman önde olmalısınız. Öğrencilikte, yenilikte, değişimde, iyilikte sıranın önünde olmanız gerekir. Bir doktorsanız hastanın ve hastalığın önünde, pilotsanız uçmanın önünde; bir girişimciyseniz fikrin, işin, paranın, yeniliğin önünde… Mimarsanız yapıtınızın; doğa olaylarının; bir anne-babaysanız çocuğunuzun, komutansanız askerlerinizin ve barışın önünde, bir öğretmenseniz geleceğin önünde olmalısınız! 


Önünde olmakla ne kast ediyorum?
Bir doktor bilim insanı değildir, ancak bilimle hareket eden kimsedir. Sağlık alanındaki araştırma ve incelemeleriyle hastalıkların gelişimlerini, alınan önlemleri, yeni çalışmaları yakından takip ederse eğer kendi alanının önüne geçer. Doktorlar, insan merkezli çalışırlar; bundan dolayı her birimizden kat be kat daha dikkatle hareket ederler. Sağlık alanında olası küçük bir hata diğer mesleklerdeki kusurlara benzemediği gibi kimi zaman da telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olabilir.
Bu durum pilot için de geçerli değil midir? Basit bir hava tahminine kulak asmamak, verileri görmezden gelip, riske girmeyi seçmek her zaman mutlu sonuçlar doğurmayabilir. Doktor, bir hasta ile ilgiliyken, pilot yüzlerce insandan sorumludur. Basit görünen risk, yüzlerce insanın hayatına mal olabilir. Eğer bir salgın söz konusuysa işte o zaman doktorların işi binlerce kimseyledir.

Kişisel gelişim ve girişimcilik dünyasında sıkça duyduğunuz, bizim de sıkça dile getirdiğimiz risk alma tavsiyesi her zaman, her yerde geçerli değildir. Önce bilim gelir! Başkalarının hayatından sorumlu olduğumuz her alanda bilimle hareket etmek ve başka seçenek kalmadıysa bilimin doğrultusunda risk almak gerekir. Bir pilotun uçmanın önünde gitmesi demek, kendisinin uçması veya uçaktan hızlı yol alması demek değildir. Uçmakla ilgili ne varsa önüne çıkabilecek engelleri ön görmesi, önlem alması, hava sektörüne dair gelişmeleri yakından takip etmesi demektir.

Bir mimar yapıtın önünde gitmezse eğer bir su taşkınında veya depremde çökmelere sebebiyet verebilir. Modern yaşam hareket halindedir; zamana, mevsime, özel ihtiyaç ve isteklere göre içerikler sıkça değişmekte ve gelişmektedir. Mimar, sadece zeminin ve yapının değil, aynı zamanda binanın içinden geçecek ince bir kablonun dahi nereden, nasıl geçeceğini ve hangi amaçlara hizmet etmesi gerekliliğini temel atılmadan önce bildiğinde kendi alanının önünde ilerleyebilir. Girişimciler de işin, paranın, yeniliğin önünden gitmelidirler ki dünyaya da gelişimin imkânlarını sunabilsinler, insanlara kolaylıklar, faydalar sağlayabilsinler… Bir market çırağı dahi işinin önünde gidebilir. Müşterilerin taleplerini kendi dünyasından gözleyerek, değişen iklim ve ekonomik durumun hangi ürünlere, nasıl yansıdığını ve insanların alım güçlerini nasıl etkilediğini izlemesi, büyüklerinden dinlemesi, konuşmalara kulak vermesi günümüzün koşullarında o kadar mümkün ve kolay ki… Belki de kalfalık seviyesine geldiğinde yapacağı işi netler, insanların faydalanabileceği yepyeni bir ürünün de temellerini bu döneminde atabilir.

Her zaman önde olmak demek, yaptığımız işin kendisinden büyük olmamız anlamına gelir. Bu da içinde bulunduğumuz alana değer katmamızla mümkündür. Aksi halde eylemlerimiz sadece bizi teknisyen veya usta veya uzman olmaktan öteye taşımayacak, tüm bilgi birikimlerimiz biz yaşadıkça var olacaktır. Oysa akışın ötesine geçmek zamanın ötesine geçmekle mümkündür. Zamanın ötesine geçmek demek, yaşarken ortaya çıkardığımız değerlerin, biz dünyadan ayrıldıktan sonra da yaşaması demektir.

Peki, sevgili okur, siz yaptığınız işten büyük müsünüz? Bir iletişimciyseniz bilginizle, bilincinizle iletişim dünyasına bir şeyler katmakta mısınız yoksa var olanı kullanmakta mısınız? Bir tamircisiyseniz, yaptığınız işle iyi anılıyor musunuz? Yıpranan, bozulan ürünlere sihirli ellerinizle dokunup, insanların eskiyen eşyalarını atmadan size getirmelerini sağlayabiliyor musunuz? Bir öğretmenseniz eğer öğrencilerinizin içindeki cevheri ortaya koyabiliyor musunuz? Bir anne-babaysanız, çocuğunuza bütün bir ömrünüzün bilgi birikimlerini mi aktarıyorsunuz yoksa onun kendi bilincini var etmesini ve geliştirmesini mi sağlıyorsunuz?


* * *

 

Başarıya giden yolların inişli veya çıkışlı, çukurlu veya yükseltili, tıkalı veya açık olduğunu okuyor, duyuyor ya da deneyimliyoruz. Bundan dolayıdır ki aslında farkında olmadan her birimiz bir denge arayışına giriyor; ayakta kalmaya, dik durmaya çabalıyoruz. Çünkü biliyoruz ki kimse bizim için bu yolları düzeltmeyecek, dağları delmeyecek, dalgaları süpürmeyecek. Bu dengeyi bir tek yürümeyi, ilerlemeyi ve durmayı yeniden öğrenerek sağlayabiliriz.
 

Evimizde, işimizde, arkadaş sohbetlerimizde, alış verişlerimizde ve daha yüzlerce yerde nasıl duracağımızı, nasıl yürüyeceğimizi, sağa-sola dönüşlerimizi nasıl gerçekleştireceğimizi biliyoruz. Çünkü bunu milyonlarca kez tekrar ettik, etmekteyiz.
Peki, başarı yolcuğumuzda nasıl ilerleyeceğimizi, başarının zemininde nasıl ayakta duracağımızı, oturup kalkacağımızı biliyor muyuz? Bunlardan bihabersek ne yaptığımız işten büyük olabiliriz ne de insanların bizi kendimiz olduğu için hatırlamalarını sağlayabiliriz.


Sörfçülerin deniz dalgalarının üzerinde durduklarını, dev dalgaların içinde batmayıp, boğulmadıklarını; bir süre gözden kaybolsalar dahi birden bire hâlâ suyun üzerinde yol aldıklarını görürüz. Siz de biliyorsunuz ki onlar seçilmiş, doğaüstü özelliklere sahip canlılar değildirler. Onlar binlerce kez bu dalgalara kapılmış, dev dalgaların içinde kaybolmuş, bazıları ölümle burun buruna gelmiş, bazıları bir anda litrelerce su yutmuş yine de pes etmeyip, hareketli suların, yoğun esen rüzgârların içinde ayakta kalabilmeyi, onlarla uyumlu ilerlemeyi öğrenmiş kimselerdir.
Size sözünü ettiğim yeniden ayağa kalmak, yeniden ilerlemek ve yeniden durmayı öğrenmek tam olarak budur. Hiçbir şey yapmamanın tüm refleks ve reaksiyonlarını üzerimizde taşıyoruz. Bugün çalışmayı bıraktığımızda bize her gün yemek yapacak insanları pek ala biliyoruz. Bir müddet para desteği alacağımızı da az çok kestirip, bir çözüm düşündüğümüzde belediyeye sığınarak hayatta kalmanın bilincini benliğimizde taşıyoruz.
Peki, bir şey yapmanın veya yepyeni şeyler ortaya çıkarmanın davranışını biliyor muyuz? Evimizde ayakta durabiliyoruz peki başarmak istediğimiz alanda nasıl ayakta duracağımızı kestirebiliyor muyuz? Örneğini verdiğim sörfçüler de evlerinde; arkadaşlarıyla, gündelik uğraşlarıyla pek ala yaşayabilirlerdi. Ancak onlar karada değil, suda nasıl ayakta kalınabileceğine odaklandılar. Ve bu alanda gelişmeyi seçerek, kendilerine yepyeni bir dünya yarattılar.

İşte! Siz de kendi kişisel gelişiminiz için, mevcut seviyenizin üzerine çıkabilmeniz, yaptığınız işin önünde yürüyebilmeniz için bir sörfçü gibi denizin dalgalarında binlerce kez düşmeyi, batmayı, su yutmayı göze alabilmelisiniz. Hiçbir şey yapmadan durabilmenin değil; bir şeyler gerçekleşirken, hareket ederken durabilmenin alfabesini öğrenmeli ve kendimizi bir şeyler başarırken okuyabilmeliyiz.

Evet sevgili okur…
Başarı, kendini gerçekleştirmektir. Başarmak, kendini aşmaktır. Kendimizi aşmak ancak zamanın akışıyla uyum sağlayarak mümkündür. Bu bizi hayatta diri tutar. Bir de zamanın ötesine geçmek var… Bunun gereği de yaptığımız tüm işlerin önünde olmaktır. Bu ise bizi sadece hayatta değil; hem hayatın dışında canlı kılar, hem de rehberliğin üzerinde, bilge rehberlik seviyesinde tutar.

 

Özetle…

- İşinizle ilgili gelişmeleri yakından takip edin.
- İşinizin hem geleneksel tarihini bilin hem de gelecek tarihini öğrenmeye açık olun.
- Bilimin yoluyla hareket edin.
- Yolculuğunuzun ilkin insanlara örnek olmaya, ardından rehber ve sonrasında bilge kılavuz seviyesine erişeceğini bilin.
- Hayata güvenin. Hayat, bugüne değin doğru iş yapan kimseyi yanıltmamıştır.
- Kimse sizin rakibiniz değil ancak aşmanız gereken bir kişi varsa o da kendinizsiniz, bunu sıkça hatırlayın.
- Kendinizi kimseyle kıyaslamayın; herhangi bir durum karşısında ne küçük ne büyük görün.
Böyle bir duyguyu hissettiğiniz an şu atasözünü anımsayın:

“Çığı bir küçük serçe harekete geçirir.”
- Ve kanatlarınızı şimdi çırpmaya başlayın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Şakir Yılmaz Arşivi