Erol Sırrı Yolcu

Erol Sırrı Yolcu

Bugün yanında olmak isterdim...

Yıl 1963…

Annesinin tek kızı, zayıf, karakaşlı, ela gözlü, beyaz tenli güzel kadın,

Uzun boylu, esmer, siyah saçlı, dudakları, burnu adeta kusursuz delikanlıya sevdalandığında neler olacağından habersizdi.

Birçok kadının iç çekerek baktığı sevdiği erkek onun için her şeyi göze almıştı.

O da ölene kadar pişman olmayacağı kararını vermiş,

Anne-baba evini, memleketini terk edecekti.

17 yaşında, dini eğitimini tamamlamış, sevdası için tüm zorlukları göze alarak sevdiğiyle Trabzon’dan, İstanbul ‘a kaçacaktı.

Hafız olan genç kadın randevusuna saatler kala sürekli, “Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına, Ey ufuklar diyorum ‘Yolcu’luk var yarına” şarkısını güzel sesiyle söylüyordu. 

Annesinin, birkaç kez “kızım yeter artık bu kaç oldu. Ne oluyor?” sorularına aldırış etmeden yalnız kalacak olan, gözleri görmeyen annesi ile topal babası için yemekler hazırlıyor. Heyecan içinde temizlik yapıyordu.

Annesi 3 yaşında, kurtuluş savaşı zamanı sonrası çiçek hastalığına yakalanmış, yeterli aşı olmadığı için gözlerini kaybetmişti. Babası genç yaşında yattığı hastanede çıkan yangın sonucu atladığı camdan düşerek ayağını kırmış, tedavi edilemediğinden topal kalmıştı.

Yâriyle peşlerindeki, ağabeylerine, polislere, yakalandıklarında savcıya ”O değil ben kaçırıyorum” ifadesini verecek kadar da cesurdu. 

İstanbul’da hayal ettiği gelinliği giyerek evlenmiş, Kendine ait bir de evi olmuştu. Çok mutlu idi. Sadece annesini özlüyordu.

Yıl 1964…

Temmuz ayını sonları; İstanbul’un kavurucu sıcağına bir de şişen vücudu eklenince zor günler yaşıyordu.

Baba evini terk edeli 16 ay olmuştu. Halinden hiç de şikâyetçi değildi. Kocasının kiraladığı evin bahçesinde esen rüzgârla rahatlıyordu.

Annesinin de artık yanında olmasından daha bir mutlu idi.

Hafız kadın, 9 aydır karnında taşıdığını dünyaya getirmek için sabırsızdı. Lakin, sıcaklarla baş ediyordu da, aah şu tekmeler olmasa…

Doktoru Ağustos başlarında doğumun olacağını söylemişti.

1964 yılı, Ağustos ayının ikinci günü, ABD uydusu Ranger7 Ay yüzeyinin fotoğrafları ilk kez çekiyordu.

O’nun ise ilk bebeğine hamile oluşuna dair fotoğrafı olmayacaktı.

Önemi de yoktu.

Dileği Erdem’ine, sağlıklı Allah’ın lütfedeceği bir çocuk verebilmekti.

1964 yılının 216. pazartesi günü sabahı bir başka uyanır hafız kadın, ağrıları yoktur.

Kocasını işe uğurladıktan sonra, belini tutarak güçlükle yürümesine rağmen evinin işlerini bitirmeye çalışır. Sanki bir daha bu eve gelmeyecekmiş gibi, tıpkı annesinin evini terk ederken yaşadığı heyecanla…

Gözleri görmeyen anne, telaşla komşulara seslenir, baba adayına haber gönderilir. Hafız kadın akşam ezanını okuyan yanık sesli imamın eşliğinde içinden Yasin –i Şerif’i okumaya başlar.

O yıllar da İstanbul’un bilinen doğumevi hastanesi Süleymaniye Kadın ve Doğum hastanesine gidilir.

Bu hastane İstanbul'un fethinden 100 yıl kadar sonra, padişah Kanuni Sultan Süleyman’ın 1555 yılında Süleymaniye Külliyesi içerisinde Mimar Sinan’a yaptırıltı. Tarih kokan mermer zemin, telaşlı ayak seslerini alışıktı.

Adam değildi. 

Büyüklerinin yanında sigara da içemediğinden, tüm İstanbul’un havasını adeta ciğerlerine doldurup boşaltıyordu.

Saat 21.15’i gösterdiğinde, yetim olarak büyüyen yakışıklı genç adam sevinçten ağlamayla o gün tanışıyordu. Duvar önüne çöküp Allah’a şükrederek ağlamaya başlar. Gizlice, Bafra sigarasını kibritle yakıp, hızlıca ciğerlerine doldurur.

Sevdiği kadın doğurmuştur. Hem de erkek. Bu bebek büyüdükçe huyu, suyu aynı kendi gibi olacaktı.

Ömrü boyunca örf ve adetlerine uyarak, istese de yapamayacak, bir kez dahi “oğlum” diyemeyecekti. Genç kadın beyaz odada kucağına verilmiş zayıf, çirkin bebeğini emzirirken şükür dualarına devam eder.

Bu mutluluğu hayatında üç kez daha yaşayacaktı. Her yıl 03 Ağustos’ta diğer çocuklarını, yaşadığı sürece tek tek arayarak ilk bebeğinin doğum gününü kutlamaları için hatırlatacaktı.

Yıl 2021…

Daha doğmama saatler var. Biliyorum ki Hafız Fatma annem beni görüyor. Yalnız değilim, doğurduktan sonra kesilen göbek bağının oluşturduğu çukur ile birlikteyim.

Bugün, senin için tıraş oldum. Güzel kokuları seversin, parfümümü tenime değdirdim. Oğlumun dediği gibi “bugün yanında olmak isterdim.”  Hayat bazen isteklerimize izin vermiyor ANNE, affet yine gelemedim. Sen yine unutmadın, rüyamda kutladın.

Gözlerimdeki yaşlara aldırış etme, onlar tıpkı Babamın ki gibi mutluluk gözyaşları…

İlk doğum sancın…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sırrı Yolcu Arşivi