Çok bilinmeyenli bölgenin çok bilinmeyenli ülkesi Afganistan

Türkiye, Afganistan’dan gelen bir göç dalgasıyla karşı karşıya. Son dönemin sıcak gündeminde Afganistan adını sıkça duymaya başladık. Peki ne oldu da ülkeden bir anda göç furyası başladı.
Asya’dan Avrupa’ya etki eden sorunun kaynağında adeta cadı kazanına dönüşmüş Afganistan var. Ülke sadece bulunduğu bölgeye değil tüm dünyanın dinamiklerine etki ediyor.

GÖÇ FURYASINI BAŞLATAN OLAY
Mayıs 2021 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri ülkeden 11 Eylül tarihinde çekileceğini duyurdu. Bu açıklamadan sonra Afganistan, hakkındaki haberler gazete sayfalarında yine üst sıralara taşındı. Taliban ülkede etkisini arttırdı. Hergün bir yer hükümet güçlerinden Taliban’ın eline geçmeye başladığı haberleri sık sık yeralamaya başladı.

ÇOK BİLİNMEYENLİ BİR ÜLKE
Afganistan, çok bilinmeyenli bir bölgenin çok bilinmeyenli ülkesi. Türkiye Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan Müslüman ülke olma özelliğe sahip. Ülke bugüne kadar hala siyasi birliğini tam anlamıyla sağlayamadı. Milli bir devlet yapısı ve milli bir ulus toplumunu oluşturamadı. Buna rağmen ülke  çevre ve diğer bölgeler için akılalmaz bir ‘Oyun Değiştirici’ (Game Changer) özelliğe sahip. Önce kolonyalizmin en büyük temsilcisi Büyük Britanya’nın işgaline uğradı. Ardından Komünizm’in bayrak taşıyıcıcısı Sovyetler Birliği’nin. Son olarak da kapitalizmin büyük oyuncusu Amerika’nın.
Dünyada en çok konuşulan gündemleri arasında giren Afganistan’ı Gazete Damga olarak sizler için mercek altına aldık. Ülkenin tarihsel sürecindeki kırılmalar sanki bugünün bir yansıması. Tüm dünyaya etki eden olaylar zinciri ve son dönemde yaşananları sizler için anlatmaya çalışacağız.

AFGAN HALKI DİYE BİRŞEY
SÖZKONUSU DEĞİL


Ülkede ‘Afganlı’ bilinci asla oluşmadı. Halk veya ulus bilinci yoktur. Ülkede aslında Afgan halkı diye bir halk sözkonusu değil. Çünkü bu bilinç oluşmadı. Ülke adeta Klanlar (aşiretler) ülkesi. Özbek, Türkmen, Tacik, Hazara, Peştun gibi.  Her klan kendisine özel dil ve lehçesiyle konuşur. Ayrıca bu aşiretler arasında bir güç savaşı vardır.

Ülke yönetiminde söz sahibi olanlar Peştun'lardır. Peştunca konuşurlar. Afganistan'ın gerçek sahibi kendilerinin olduğunu savunurlar. Tüm Cumhurbaşkanları Peştunlardan çıkmıştır.

ABD 20 yıllık işgali boyunca Afganistan'a hiçbir katkı sunmamıştır. Kasaba ve şehir büyüklüğündeki korunaklı askeri kamplarından çıkmamıştır.


Afganistan'da okuma yazma oranı erkeklerde %18 civarında, kadınlarda %1 civarındadır. Din bilgileri kulaktan dolmadır. Kadının adeta adı yoktur.

Her ailenin ortalama 10 ve üzeri çocuğu vardır. Bu ülke emperyal devletler tarafından bilinçli olarak câhil ve fakir bırakılmaktadır. Devleti yönetenler dış yardımları kendileri paylaşıp halka çok azını yansıtmaktadır


AFGANİSTAN TARİHİ BOYUNCA
DÜNYA’YA ETKİ EDEN BİR ÜLKE OLDU


Afganistan bulunduğu konum itibarıyla M.Ö. 516 yılında birinci Darius’le başlayan 19. yüzyılda Çarlık Rusya’sının ve Büyük Britanya arasındaki bölgesel güç mücadelesinin merkezi oldu.  Diğer bir ifadeyle ‘Büyük Oyun’nun zıplama tahtası görevini gördü. 1979’de SSCB’nin işgaline ve 11 Eylül saldırısından sonra ABD ve İngiltere başta olmak üzere diğer müttefik kuvvetlerin işgaline sahne oldu.

Tarihsel açıdan bakıldığında Afganistan geleneksel imparatorlukların mezarı aynı zamanda onların kimliklerini belirlemede önemli bir etken olmuştur.

Üçüncü Afgan-İngiliz savaşının ardından Rawalpindi Antlaşmasıyla 19 Ağustos 1919 yılında ulusal bağımsızlığı en erken ilan eden ve Asya’nın kalbi olarak anılan bir ülkedir.

Afganistan hala uluslaşma sürecini tamamlayamamıştır. Buna rağmen bölgedeki devletlerin özgürlüklerine kavuşmasında işlevsel rol üstlenmiştir. Başta İngiliz mandası olan Hindistan Müslümanları Afganistan bağımsızlığı ile manevi moral kaynağı bulmuştur. Bununla birlikte Hindistan halkının bağımsızlık ruhu perçinleştirmesinde de etkin rol oynamıştır. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’ni İlk Müslüman Devleti olarak tanıyan Afganistan olmuştur.
Afganistan’ı 27 Mart 1919 yılında resmi olarak ilk tanıyan ülke ise Sovyetler Birliği olmuştur. Ne tesadüftür ki Afganistan bağımsızlığını kazandıktan sonra 1979’de onu ilk işgal eden ülke de yine Sovyetler Birliği olmuştur.

Afganlar Rusları hezimete uğratmakla SSCB’nin dağılma süreci hızlandırırken iki kutuplu dünya düzenin yıkılışına ve tek kutuplu dünya düzenin inşasına da ön ayak olmuştur. Diğer yandan Afganistan İran İslam devriminin devamlılığı sağlama ve sonuca ulaşması konusunda dolaylı olarak da olsa aktif rol oynamıştır.

Aynı zamanda Afganistan yine doğrudan olmazsa da dolaylı olarak Kuzey ve Kuzeybatı komşuları olan Orta Asya ülkelerinin ulus devlet ve ulusal kimlik inşasında da önemli katkı sağlamıştır. Ancak tüm bu anlattıklarımıza rağmen Afganistan kendi ulusal kimlik inşasını günümüze kadar başaramamıştır. Dolayısıyla Afganistan komşuların uluslaşmasında ve ulusal kimlik inşasında gösterdiği başarıyı kendisi için gösterememiştir.

Ülke “Lacivert Yolu” (Ekonomide Afganistan inisiyatifi /Lapis Lozuli Corridor) ve “İpek Yolu”nun üzerinde yer alır. Aynı zamanda Rusya’nın sıcak sulara inme stratejisinde en yakın güzergahda olması ülkeyi büyük devletlerin rekabet meydanına dönüştürmüştür.

Afganistan Bölgesel ve Küresel güç olma uğruna ihtiraslı politikaları güden ülkelerin iştahını kabartmıştır. Ülkenin jeostratejik konumunun barındırdığı stratejik avantajlar diplomatların, stratejistlerin kafaları karıştırdığı gibi siyasi ittifakların ve düşmanlıkların kaderini de belirlemiştir.

Fakat dünyaya hakim olmak isteyen tüm emperyal güçler romantik ortamda yaptığı hesaplar Afganistan’da tutmadı. Hatta onların tüm siyasi dünyasını da karartmıştır.

Afganistan konusu dünyayı etkilemiş, uluslararası kamuoyu gündeminden hiç düşmemiştir. Uluslararası ilişkilerin,dengelerin inşasında ve değiştirmesinde tarih boyunca hep domino etkisi oluşturmuştur (Şeyhanlıoğlu, 2008).

Afganistan’da hala tam anlamıyla bir merkezi otorite sağlandığından söz etmek zordur.
Ülkede düzenli ve ilkeli bir siyasi geleneğinden söz etmek maalesef pek mümkün değildir. Modern Tarih boyunca yoğun silahlı ve ideolojik saldırılarına uğrayan ülkede siyasi kurumlar ve siyasi bilinç etnik çatışmalarından ve dışardan dayatılan siyasi ideolojilerine bir tepki olarak doğmuştur.

Öte yandan devlet yöneticiler tarafından kişiselleştirilmiş milli meseleler bazen iktidarın sona ermesine bazen de devlet yöneticilerinin siyasi hayatına mal olmuştur.

Ulus devletin meşruiyet kaynağı olan halk devleti kendi aleyhine görerek vatandaşlık bağından doğan sorumluluk bilinci de gelişememiştir. Dolayısıyla silahların hiç susmadığı, vatandaşlık bilinci tam anlamıyla gelişmediği ve ulusal aidiyet duygusu etnik kimlik duygusuna kurban edildiği Afganistan’da siyaseti daha iyi kavramak adına Partilerin tarihsel arka plana bakmakta fayda vardır.

Sovyet Birliği’nin işgalinden sonra ülke dışında partiler kuruldu. Mücahitler tarafından kurulan partilerin tümüne yakın ortak özelliği parti isminde İslam ibaresine yer vermesi ve bir etnik grubu temsil etmesidir. Bu dönemde kurulan partilerin hepsi Pakistan ve İran’da kurulmuş olmasının yanı sıra kökten dinci ve Batı yanlısı olarak ikiye ayırılmıştır.

Mezhep açısından genelde İran’da kurulan partiler Afganistan’da ki Şii’ye mezhebi temsil ederken Pakistan’da kurulan Partiler Hanefi mezhebi temsil etmiştir. Pakistan ve İran merkezli bu partiler ülkede tabanı genişletmek için liderler yurt içinde kendi etnik grubu hedef almış ve yurt dışında Müslüman ülkelerinden maddi yardımları almak için ise İslam ibaresi parti isminde kullanmayı ihmal etmemiştir (Büyükbaş, 2006: 50-54).

Partilerin Pakistan ve İran’da kurulmasından dolayı ülkenin mezhepsel olarak bölünmesinde bu ülkelerin büyük payı vardır. Bu ülkeler kadar parti liderlerinin de rol oynadığı açıkça görülmektedir.Partilerin, siyasi görüşü sadece liderin kişisel düşüncelerinden ibaret. Parti içerisinde herhangi bir seçim söz konusu olmadığı için de partiler adeta liderlerin özel mülkiyeti niteliğini taşımaktadır.

Demokratik değerlerinden yoksun olan bu siyasi hareketler etnik ayrıştırmayı derinleştirmiştir. Çünkü etnik kimlik siyaseti yapmışlardır.

ABD NEDEN AFGANİSTAN’A GELDİ

Büyük Oyun kavramı, 19. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başladı. Stratejik bölgelerin büyük güçler tarafından paylaşılma mücadelesini tanımlıyordu. Büyük Oyun mücadelesinde ‘dev’ Pamir Dağlarının çevrelediği Afganistan hep sahada oldu.
Ünlü İngiliz jeopolitik uzmanı Halford Mackinder, 20. yüzyılın başlarında ortaya attığı “heartland” teorisi dünyadaki büyük bir kırılmanın sanki işaret fişeydi. Teoriye göre Orta ve Batı Asya’ya hakim olan güç Avrasya’ya ve dolayısıyla dünyaya hakim olacaktı. Kastedilen bölgeler Afganistan, Özbekistan ve Hazar Denizi’ne komşu olan ülkelerdi.

Afganistan devlet yöneticileri “Büyük Oyun” hadisesinden sonra devamlı bir biçimde dış güçlere ait siyasetin kurbanı olmuştur. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla ülkenin genç nüfusu eskiye nazaran daha bilinçli. Ancak belli çevreler tarafından ölümle tehdit edildiklerinden  özgürce kendi düşüncelerini ifade etmekte hala zorluk çekmektedirler.

2001’den günümüze kadar devlet yöneticileri hiçbiri ulusal bütünleşmeyi sağlayacak bir siyasi girişimde bulunmamıştır.

Savaştan barış ortamına henüz geçilemediği ülkede kurumsal yapıda yolsuzluk hala şeffaflığın ve hesap verebilirliğin önünü tıkıyor. Terör örgütleri toplumun her yönüne yaydığı şiddet ve korku haberleri milli fikirleri susturmaktadır. Siyasi sorunlar silah zoruyla çözüldüğü ülkede siyasi istikrarından maalesef söz etmek pek mümkün değildir. Son olaylar ülkedeki istikrarsızlığı daha da arttırdı. Ülkeden büyük göç başladı.
İstikrarsızlıkların ülkesi Afganistan’ın Türkiye dahil dünyaya olumsuz etkisinin daha da artacağı bekleniyor. Bundan sonrasını kestirmek zor. Neler yaşanacağını hep birlikte bekleyip göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Murat Palavar Arşivi