Ziya Şakir Yılmaz

Ziya Şakir Yılmaz

Endişelerden kurtulabilmek

“Ya yarın mülakatta beni beğenmezlerse…”
“Ya işi alamazsam…”
“Bu uçuşta kesin başımıza bir şey gelecek, çok kaygılanıyorum.”

“Sunumu yapacağım sırada her şeyi unutup rezil olmaktan korkuyorum”.


Bu ve benzerleri cümleler size tanıdık geliyor mu?

Özellikle son dönemlerde insanlardan sıkça ‘korkuyorum, kaygı duyuyorum, endişeleniyorum’ sözlerini duyuyorum. Bu söylemler aynı anlama geliyor gibi görünseler de aslında farklı halleri yansıtıyorlar.

Korku “somut bir tehlikeye” karşı verilen yanıttır. Yani gerçektir. Kaygı ise korkuya bağlı, olasılıkla ilgili bir üzüntüdür. Henüz gerçekleşmemiştir.
Endişe, kaygıya dayalı düşüncedir, yani bir kuruntu. Gerçekle bağı olmak zorunda değildir. Yazının başında verdiğim örnek sözler de dikkat ederseniz bu doğrultudadır.

Birçok kimse endişelerini kontrol edemediklerinden söz ederler. Oysa endişe bir sonuçtur ve normalin dışına çıkma halidir. Sonuçları değiştirmenin en temel ve kalıcı yolu nedenleri değiştirmektir.
Korku doğal bir duygudur. Neyden korkacağımızı ise biz üretiriz. Denetim altında alınamamış zihinler endişeyi var etmektedirler. Eğer korku duygumuzu kontrol edebilir ve doğru yönetilebilirsek, zihnimiz kaygı ve endişe üretmeyecektir.



“Endişe sallanan bir sandalye gibidir:
sana yapacak bir şey verir fakat asla bir yere götürmez.”
Erma Bombeck.



Bir düşünelim…

Bugüne değin hangi kaygımız, hangi endişeli davranışlarımız bir problemi çözmüş veya bir durumu olduğundan daha iyi hale dönüştürmüştür?
Hiçbir kaygı ve endişe herhangi bir problemi çözmemiştir.
İşlerin yolunda gitmediği için üzülen bir esnafın, krizin yaklaştığını gören bir ekonomi bakanının, ülkesinin iyiye gitmediğini gören bir başbakan ve toplumun duyduğu kaygı, hiçbir yaraya şifa olmamıştır.
Çünkü endişe, düşüncelerimizi gölgeler ve enerjimizi tüketir.

Sorunlar bir tek akılcı düşünce, doğru ve kararlı eylemlerle çözülür.

Endişeler zihnimize saldırdığında düşünmemeye çalışmak, düşünmemek için çabalamak birkaç saniye için iyi hissetmemizi sağlayabilir. Fakat bu tutum bir çözüm olmaktan çok bizi problemin merkezinde tutar.

Bununla ilgili en iyi örneklerden biri pembe fil deneyidir.

Elinize bir kâğıt kalem alın ve bir dakika boyunca pembe bir fil düşünün. Pembe fili her düşündüğünüzde kâğıda bir işaret koyun. Bir dakikanın sonunda kaç tane işaret koyduğunuzu sayıp not edin.

Ardından bir dakika boyunca pembe bir fili düşünmemeyi deneyin. Onun dışındaki her şeyi düşünebilirsiniz fakat kesinlikle pembe fili çağrıştırmayacak şeyler olmalı. Eğer aklınıza pembe fil gelirse kâğıda not alın. Bir dakikanın sonunda her iki sonucu da karşılaştırın.

Hangisinde daha fazla işaret koydunuz? Pembe fili düşünmemeye çalıştığınızda değil mi? Bir şeyi düşünmeyi engellemeye çalışmak aslında o şeyi daha yoğun hatırlamamıza ve zihnimizde canlanmasına sebep olur.

* * *


Bu nedenle endişeyle başa çıkarken bunu tetikleyen her ne varsa, engellemek yerine onları değiştirerek pozitif etkiler yaratmaya odaklanmalıyız.

İnsanlar kaygılarından kurtulmak istiyorlar fakat nasıl üstesinden geleceklerini bilmiyorlar.
Erma Bombeck’in Nasıl Endişe Etmeyi Bırakırız & Yaşamaya Başlarız kitabından öğrendiğim üç basit ve etkili çözüm önerisinde bulunmak istiyorum.


1) Endişenizi Analiz Edin

Bir dahaki sefere bir şey için endişelendiğinizde, bir kâğıt, kalem alın ve aşağıdaki iki soruyu yazın.

- Ne için endişeleniyorum?

- Bu konuda ne yapabilirim?

Endişenizi ayrıntılı olarak açıklayın, ardından yapabileceğiniz en az üç eylem planı yazın. Bunu yaparken fark edeceksiniz ki endişenizden duygusal olarak uzaklaşacak ve seçeneklerinizi objektif olarak değerlendirebileceksiniz.

Hangi hareket tarzınızın en yüksek pozitif sonuç olasılığına sahip olduğunu belirleyin. Emin değilseniz, beş dakika boyunca herhangi bir iyi seçenekle devam edin ve endişelenmeyi bırakın. Beş dakika sonra kararınız doğru geliyorsa devam edin. Değilse, bir sonraki en iyi seçeneğe geçin.

Ne kadar çok önlem alırsanız, o kadar endişe ortadan kalkar.

2) En Kötüyü Kabul Edin, Sonra İyileştirin

Willis Carrier, ilk elektrikli klima ünitesini icat etti ve 20 yılı aşkın bir süre boyunca Carrier Corporation'a liderlik yaptı. Kariyerinin başlarında gaz tesislerinde ekipman kuran bir mühendis olarak çalıştı. Bir projede başarısızlığın eşiğine geldiğinde ise yoğun bir endişe duygusuyla savruldu.


İçinde sarmalandığı girdaptan kurtulmak için bir yol bulmalıydı. O da en kötü senaryoyu gözünde canlandırmayı seçti ve yarattığı bu hikâyedeki rolünü analiz etti.
Kendisi için en kötü ihtimal ne olabilirdi?
En kötü ihtimal gerçekleşirse eğer yaşamını idame ettirebilir miydi? İdame ettirebilirse bunu en az zararla nasıl gerçekleştirebilirdi?
Bu ve onlarca sorunun yanıtını düşünce yoluyla deneyimleyen Carrier, tüm iyi veya kötü olasılıklara karşın hayatta ve ayakta durmayı seçti.

Eğer verimli, disiplinli ve kararlı çalışırsa yeniden bir iş bulabileceğini, yeniden bir iş var edebileceğini ve ardışık üretimlerle kaybettiği (!) itibarını yeniden kazanabileceğini biliyordu. Endişelerine dair bu yaklaşımı, konuları bir kez daha değerlendiren bu tutumu onun en kötü senaryoda dahi nasıl bir rol alacağını dahası nasıl bir rol ortaya koyacağının fikrini ve bilincini geliştiriyor, bu da zihnindeki endişe bulutlarının dağılmasını sağlıyordu.

Böylece söz konusu projesine ek bir takım daha kurdu ve yok oluşa sürüklenen akışı var oluşa çevirdi. Çözüm için gerekli müdahaleleri yapmasının ardından, şirketi potansiyel olarak 20.000 $ kaybetmekten 15.000 $ kazanmaya gitti. Bu rakam 1899 yılında küçük bir servetti.

Carrier durumu şöyle özetledi; “Endişelenmenin en kötü özelliklerinden biri, konsantre olma yeteneğimizi yok etmesidir. Kendimizi en kötüsüyle yüzleşmeye zorladığımızda ve zihinsel olarak kabul ettiğimizde, tüm o belirsiz hayalleri ortadan kaldırır ve kendimizi sorunlarımıza odaklanabildiğimiz, içinde bulunduğumuz duruma sokarız.”

3) Endişenizi Bölümlere Ayırın

1900’lerin başında, büyük gemiler, geminin bir kısmını su basarsa, kaptanın su basan bölmeyi su geçirmez kapılarla kapatabilmesi ve geminin batmasını önleyebilmesi için tasarlandı.

Bu tasarımı bir benzetme olarak hayatınıza uygulayın: geminizin kaptanı olduğunuzu ve dünün pişmanlığını ve yarının endişelerini kapatan bir düğmeyi kullanarak ‘gündüz kapalı bir kompartımanda’ yaşamanıza izin veren bir düğmeye basabildiğinizi düşünün.

‘Gündüz kompartımanınızı’ etkinleştirmek için her sabah uyanın ve her günün yeni bir hayat olduğunu hayal edin. Yaşınız dün gece uyuduğunuzda öldü (herhangi bir pişmanlıkla birlikte) ve bugün temiz bir sayfanız var.

O zaman kendinize, “Bugünle ilgilenirsem, yarın da kendi kendine hallolur” deyin.

Kitapta Dale Carnegie, “Yarın için hazırlanmanın en iyi yolu, tüm aklınız ve coşkunuzla bugünün işini bugün mükemmel bir şekilde yapmaya yoğunlaşmaktır. Geleceğe hazırlanmanın tek olası yolu budur” der.
 


“Dün sadece bir rüya, yarın ise sadece bir
hayaldir. Ancak iyi yaşanmış bir bugün,
dünü bir mutluluk rüyası ve her yarını bir
umutlu hayal yapar.”
Kalidāsa


 

Şimdinin sorumluluklarını yerine getirmek, bugünün sorunlarını çözmek ve yarına hazırlanmak için elimizden gelenin en iyisini yapıyorsak, neden yarın için endişe duyuyoruz?

Hayatımızda yapacağımız en ufak bir değişiklik dahi endişeyle mücadelenizde bize olumlu yansıyacaktır. Bu yaklaşımı hayatımızın bir parçası haline dönüştürmemiz gerekmektedir. Çünkü asıl meselemiz endişenin ardından toparlanmak değil, hiç endişelenmemek; tüm endişe kapılarının kapanmasını sağlamaktır.

Hemen bugün yukarıda belirttiğim üç tekniği uygulayarak bazı korku ve kaygılarımızı tarihin tozlu sayfalarına gönderebiliriz.

Psikologların da söylediği gibi; depresyon geçmişte, kaygı ise gelecekte yaşamaktır. Bunu ancak sevinç dengeler çünkü sevinç şimdiki zamandır.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Şakir Yılmaz Arşivi