Ziya Şakir Yılmaz

Ziya Şakir Yılmaz

Kuyu mu ip mi?

Pandemi hayatımızı hem sosyal, hem psikolojik olarak oldukça etkiledi. Ekonomik yönden ise sadece etkilemedi aynı zamanda sarstı!

Birçok danışanım koşulların ne denli olumsuz olduğundan, bundan dolayı para kazanamadığından şikâyet ediyor. ‘Nedir bu koşullar?’ dediğimde döviz kurundan başlayıp, kendileri için doğru bir ülkede yaşamadıklarından, toplumun duyarsızlığından, politikanın kuraklığından, sektördeki çalkantılardan ve daha birçok konudan dem vuruyorlar…

Böyle anlarda onlara şu soruyu soruyorum, “Çok susadınız ve bir kuyudan su alacaksınız ama kova yetişmiyor. Bu durumda ip mi kısadır yoksa kuyu mu derindir?”

Karşımdaki kişiler sorduğum sorunun konumuzla nasıl bir bağı olabileceğini, bunca şey anlatmalarına karşın herhalde kendilerini hiç dinlemediğimi, bu yetmezmiş gibi bir de sohbeti bilmecelere taşıdığımı düşündükleri sırada yüzlerindeki şaşkınlık henüz geçmeden ikinci sorumu soruyorum, “Seninle aynı sektörde olup, ciddi kazanç sağlayan en az bir kişi var mı?” Bu soruyu duydukları an kendilerine geliyor ve hiç şaşmayan yanıtlarını veriyorlar, “Tabii ki var! Olmaz mı?” “Öyleyse sizce ip mi kısa yoksa kuyu mu derin?” diye bir soru daha soruyorum.

Kuyu yani ülke, politika, sektör, döviz, ihtiyaçlar, istekler v.b. her şey aynı. Ve aynı koşullardayken en az bir kişi doğru ve dürüst yollarla para kazanabiliyor yani kuyudan suyu çıkarabiliyorsa sizin parayı da, imkânları da, suyu da buradan çıkaramamanızın, kazanamamanızın sebebi ne olabilir ki? Bunun nedeni sizce kuyu mu yoksa ip mi?

* * *

Sevgili okur…

Eğer bir şey yolunda gitmiyorsa kuyuyu yani etrafımızdakileri suçlamak bize ne kazandırabilir? Bugüne kadar hangi kızgınlık, öfke, sert tutumlarımız, dert yanışlarımız ve şikâyetlerimiz bir hayatı daha iyi bir hayat haline tanımış, dönüştürebilmiştir? Hangimiz yakınlarımıza özellikle de çocuklarımıza kızmayı, öfke duymayı, başkalarını suçlamayı tavsiye etmişizdir? Bilakis her zaman, her koşulda olumlu yaklaşımları önermiş, öfkelensek dahi çocuklarımıza dönüp, sen bu davranışımda beni sakın örnek alma diyerek tembihte bulunmuşuzdur. Hiçbir problem kızgınlık ve şikâyetle çözümlenememiştir.

* * *

Bakınız pandemide, sadece bir yıl içinde bazı büyük patronlar küçük patrona, küçük patronlar işsiz patrona; kimi beyaz ve mavi yakalılar işsiz yakalıya dönüştü ve dönüşmekte. Bunun yanı sıra birçok kişi de salgını fırsata çevirdi, işlerini ve iş bağlantılarını büyüttü, daha fazla insanın hayatına dokunmayı seçti. Hepimiz tercihlerimizin toplamıyız. Bilinçaltımızın bir özelliği var ki her neye inanır ve odaklanırsak bizi haklı çıkarır.

Demem o ki koşullar ne olursa olsun bizim durumumuzu belirleyen faktör ipimizin kısalığı ya da uzunluğudur. Burada ipten kastettiğim; vizyonerlik, stratejik çalışmak, öngörü, güvenilir network ve işbirlikleri, kişisel gelişim çapımız ve benzeri birçok parametredir. Tüm bunların temeli, olanı olduğu hali ile kabul etmek (bu tasvip etmek anlamına gelmiyor), itirazı, şikâyeti bırakıp, akıl yürüterek yeniden ayağa kalkıp, kendimize yeni bir yol haritası çizmeye dayanıyor.

* * *

Başarı Mühendisliği’ kitabımın önsözünde yer alan Metin Danışmanım ve Yazar Göksel Bekmezci’nin aktardığı bir hikâyeyi kısaltarak paylaşmak istiyorum.

Adamın biri, bir bilgenin yanına yaklaşır ve kendisinin öğrencisi olmak istediğini söyler. Bilge, adama bakar ve elindeki çubukla kumun üzerine bir çizgi çekip, bu çizgiyi kısaltmasını söyler. Böyle bir sınavı beklemeyen adam kendinden emin bir tavırla çizgiye doğru ilerleyip, elleriyle çizginin birazını siler ve bir iş başarmışlığın verdiği gururla kısalttığını söyler. Bilge, adama bir yıl sonra yeniden gelmesini söyler. Adam ne diyeceğini bilemeden bulunduğu yerden uzaklaşır. Biraz kızgın, biraz şaşkındır. “Çizgiyi başka nasıl kısaltabilirdim ki?” diye kendi içinde söylenip durmaktadır.

Kimi günler bilgenin yanına tekrar gitmeyeceğine dair kendi içinde yeminler etse de sorunun yanıtını da merak etmektedir. Gün gelir ve kendine verdiği sözde duramayıp yeniden bilgenin yoluna koyulur. Bir yıl önce geldiğini, öğrencisi olmak istediğini ancak çizgi sınavını veremediğini hatırlatır bilgeye. Bilge ayağa kalkar, çubuğuyla kuma yeniden bir çizgi çizer. Ve adama dönüp, çizgiyi kısaltmasını söyler. Adam bu an için bir yıl beklemiştir. Bu defa eliyle kumları karıştırmayacak, tam aksine çizgiye hiç dokunmadan farklı bir tavır ortaya koyacak, böylece bilgeyi de şaşkına çevirecektir. Çizgiye doğru ilerler, avucu ve dirseğiyle çizginin yarısının üstünü kapatır. Böylece çizginin görünen kısmı kısalmıştır.

Bir yıl boyunca kendi içinde bazen aşağılanma hissinin savaşını da veren adam, bilgeye öyle bir bakar ki gözleri ile adeta ‘şimdi söz sırası bende!’ demektedir. Ancak düşündüğü gibi olmaz. Bilge, çizgiye ve adama bakıp, bir yıl sonra yeniden gelmesini söyler.

Zaman yine geçmiş ve gün gelmiştir. Bilge, adamı tekrar karşısında görüp, kendisini tebessümle karşılamıştır. Adam hatırlanmanın verdiği hisle, kendini değerli hissetmiş ve bu defa sınavı geçeceğine inancı biraz daha artmıştır. Artmıştır ancak doğrusu ne yapacağını da bilememektedir. Bilge öncekilerde olduğu gibi, ayağa kalkıp, çubuğuyla kuma bir çizgi çizer. Ve adama bir kez daha çizgiyi kısaltmasını söyler. Adam kıpırdamadan çizgiye uzunca bakar. Aklındaki tüm hamleleri bir satranç ustasıymışçasına zihninde yapar. Çizgiye hiç dokunmaz. Tüm olasılıkları içinde yaşar. Ve teslimiyet bayrağını çekip, bilgeye, nasıl kısaltacağını bilmediğini söyler. On saniye kadar süren sessizliğin ardından bilgeden yanıtı söylemesini ister. Bilge, önceki çizdiği çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker. Ve der ki; “Şimdi kısaldı.”

Bu hikâye Uzakdoğu kültüründe ilerlemenin yollarını gösteren öğretilerden sadece bir tanesidir. Dünya ile yarışmaya, insanlarla boğuşmaya, rakiplerden hep bir adım daha önde olma çabasına ve dahası içimizde büyüyen düşmanlığa gereğin olmadığını bize aktarır. Bilakis kendi içimizde olgunlaştıkça, kendi içimizde geliştikçe söz konusu düşmanlar da kendiliğinden yenilgiye uğrarlar.

* * *

Problemlerimiz ne yürümeyi seçtiğimiz yolda, ne de manzaramızda; bütünüyle kendi bakışlarımız ve hayattaki duruşumuzda! Sorunlarımızı sevelim. Onlar bizim seviyemizi, daha iyi, daha güçlü insanlar olabilmemiz için aşmamız gereken yerleri göstermek için vardır. Dünya hepimiz için aynı. Hiçbirimizin bir günü yirmi dört saatten ne bir eksik ne bir fazla. Hiçbirimizin güneşi birine başka, diğerine başka doğmamakta. Bulunduğumuz sektörde tüm krizlere rağmen üstesinden gelebilen, başarıya erişen birileri varsa, bilmeliyiz ki yaşadığımız sıkıntılar da başkalarınca yaşanmakta ve çözüme kavuşmakta.
* En büyük yatırım, bizi daha iyi insan haline taşıyan yatırımdır.

* En büyük sıçrayış, bizi dün olduğumuz yerden daha yükseğe çıkaran sıçrayıştır.
* En büyük kazanç, varlığımızın başka hayatlara da can verebildiği, ayağa kaldırabildiği dokunuşlardır.

Konfüçyus’un söylemi ile “Derin olan kuyu değil, kısa olan iptir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Şakir Yılmaz Arşivi