Neden bu kadar alçaksınız?

Çok şey yaşıyoruz.

Hırsızlıklara, arsızlıklara, riyakarlıklara, sapkınlıklara alışa alışa yaşıyoruz.

Yetinmeyi bilmeden, hakkı olmayanı almayı hedefleyenleri seyrederek bazen de alkışlayarak yaşıyoruz.

Ayıbı, utanmayı, günahı, adabı yok saymış toplumun içinde yana yana döne döne yaşıyoruz.

Güne “Bu gün kimi çarparım” diye başlayanlardan kendimizi koruyarak yaşıyoruz.

Yaşamak buysa eğer. Evet yaşıyoruz...

Oysa ne hayaller kurarak ve içimizde ne sevgiler büyüterek sarılıyoruz hayata.

Değer mi değmez mi bilmeden…

Yaşamak, savaşmak mıydı acaba? Üstelik kiminle, ne kadar, ne zaman, ne için ve ne kazanacağımızı bilmeden.

Belki de yaşamak anlayabilmektir uzun vadede; gözlemdir, öğrenmektir. Biz bilemedik.

"yaşadım" diyebilmek için yürüdüğümüz uzun ince yolun sonunda ölümsüzlükler bırakmış olmak gerekmez mi, ya da unutulmazlıklar...

Biz ne bırakıyoruz ki insani duygular yönünden gelecek kuşaklara kocaman bir hiçten başka….

Hayat ve Tabiat kendi içlerindeki o akıl almaz ve acımasız düzenlerinde ilerlerken, tekrarı olamayan bir senaryonun figüranları olarak sınırlı sahnesi olan bizlerin, ölümsüzü oynamak istercesine kavgalarla, türlü türlü entrikalarla yaşama tutunma çabalarımızın anlamsızlığını fark ettiğimizde çok geç kalmış olmuyor muyuz genelde.

“Bu günkü aklım olsa” diye başlayan cümleler başlar sonrasında bizi içinden çıkılmaz karanlık labirentlere sürükleyen, pişmanlık denen o görünmez hançeri kendi kendimize saplamaya başladığımızda. Geç kalmışlığın acılarıyla offf lar çekmekte faydasızdır artık...

Gecenin tüm karanlığına rağmen buğulu bir cama güneşi çizebilmek, zor olsa da her şeye rağmen umutlu olabilmek , küçük şeyler diye tabir ettiğimiz olguların tadını çıkarabilmek hayatı anlayabilmenin ön koşulu sadece yaratılmışları sevebilmektir belki de..

Doğarken seçme hakkımız yoktu elbet ama seçilen bizdik yaşamak için. Tek bir neden vardı belki de yaşamımız için o da mutlak sonu bilerek onurla, sevgiyle, anlayışla ölüme karşı direnmek...

Dar zamanlara sıkıştırılmış yüreklerle sınırlı zamanlar konmuş önümüze... “Yaşa denmiş, başarabildiğin kadar yaşa”

Zaman kısa, hayat birkaç beden küçük. Bu yüzden ki; seçerek yaşamaya çalışmışız kalan azalmış zamanlarımızı...

Hissettiklerimizi almışız yanımıza, gerisini koy vermişiz. Kısacası yaşadığımız kadarız.. Hepsi bu...

yaşamak, ilkin sevgi ile, sevmek ile başlar, doğumla, doğmakla değil.. yaşam da sevgisizlikle biter. Ölümle, ölmekle değil.

Kendi aşağılık tutkularının kölesi olan, dinini, dilini, ırkını, rengini, cinsiyetini veya sahip olmayı amaçladığı gücü bahane ederek ve sadece yaptıkları kötülüklerden beslenen zavallılardan kendinizi koruyarak, sevgiyle, saygıyla yaşayın sadece.

Katillerden. sapıklardan, sömürenlerden, yalancılardan, soysuzlardan, dolandırıcılardan, ruhunu şeytana satanlardan, çıkarları için tüm insani duygularından vazgeçen alçaklardan sakınarak kendinizi koruyarak yaşayın. Çünkü alçak kişilerin insancıl duygulara erişmesi ve insanlığın yüksek mertebesine çıkmaları asla mümkün değildir

İşin özünde kötülüklerden, kötü insanlardan, bencilliklerden, yozlaşmadan, yıkıp yakmadan, olacak olanı bozmadan, öldürmeden, can yakmadan, insan olduğunuzu unutmadan insancıl duygularla yoğrularak "hayatta kalmakla yetinmeyin." Bu size bir ömür yeter…

Ne de güzel özetlemiş Nazım yaşamayı…

Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi meselâ,
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
Hem de o derecede, öylesine ki,
Meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
Yahut kocaman gözlüklerin,
Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
İnsanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
Hem de en güzel en gerçek şeyin
Yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Yaşamak yani ağır bastığından…

VESSELAM

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi