Siyasetin yeni aktörü yaşadığımız deprem felaketidir

Ne kadar aciz ve çaresiz olduğumuzu bir kez daha öğrendik. Sonrasında ders alacağımızı söylediğimiz felaketleri ne yazık ki yaşamaya devam ediyoruz. Tüm yetkilileri önce hızla yaraları sarmaya, sonra da bilim insanlarının uyarıları doğrultusunda ülkemizi deprem, sel, yangın ve benzeri felaketlere hazır duruma getirmeye, kâr hırsıyla insan canını tehlikeye atanları cezalandırmaya çağırıyoruz. Bu çerçevede en son söyleyeceğimizi önce söyleyelim; acilen Afet Bakanlığı Kurulmalı.


Açgözlülük faciayı artırdı
Yaşadığımız deprem faciası önümüzdeki siyasal dönemin temel belirleyicisi ve temel aktörü olacak. Bu deprem mevcut iktidarın krizleri yönetemediğini ortaya koyduğu gibi kurullarda, kurumlarda ve kadrolarda yarattığı tahribatı gün yüzüne çıkarmıştır.  Liyakatin yerini yandaşlık ve partizanlık almıştır. Kurumlardan liyakat ve ehliyeti çekip çıkarıldığınızda geriye kaos ve dedikodu kalır. Bu süreçte iktidar açısından yaşanan budur.

Dolayısıyla enkaz altında kalan bu sistemin yönetememesidir, insanı hiçe sayan rantçı politikadır, bir şehircilik politikasının olmamasıdır, deformasyona uğratılmış kurumlardır, tek adama bağlanmış merkezileşmedir. Niteliksiz ve katı bürokratik yapıdır, her şeyi saraydan belirlime ve yönetme politikasıdır. Açgözlü yağmacı siyasettir, şeffaf olmayan devlet yönetimidir, “devletin malı deniz yemeyen keriz” politikasıdır, kirlenen siyasettir, tıkanan sistemdir, zeminini kaybetmiş iktidardır.

Denetlenebilirlik, hesap verebilirlik şart
İktidarın başı “Verin bu kardeşinize yetkiyi, uçurayım ülkeyi” demişti, uçmak bir yana ülke topyekûn çakıldı. Çünkü oluşturulan katı merkeziyetçi bürokratik yönetim sonucu bütün sorunlar Sarayda tespit edilmiş, bütün çözümler buradaki üç beş atanmış memura havale edilmiş, bütün kaynaklar burada toplanarak keyfi bir biçimde partizanca dağıtılmıştır. Ankara bu anlayışla ülkeyi yönetmek yerine sadece gününü gün etmeye çalışmıştır. Bu mekanizma depremle darmadağın olmuştur.
Demokratik bir devleti bürokratik ve otokratik olandan ayıran en temel unsur denetlenebilir ve hesap verebilir olmasıdır.  Tek adam rejimi denetlenemez ve hesap vermez bir nitelik taşıyor. Yapanın yanına kar kalınca, bu da yalanı, dolanı ve talanı sıradanlaştırmış, bu anlayış Maraş merkezli depremle birlikte yerle yeksan olmuştur.

Yetki çok sorumluluk yok
Tek adam yönetimi bir kişinin her yetkiye sahip olduğu geri kalanların ve muhalefetin söz hakkı olmadığı bir rejim yaratmıştır. Yetkisi sonsuz olan ama sorumluluğu olmayan bir tek adamla karşı karşıyayız. Oysa yetki ve sorumluluk bir madalyonun iki yüzü gibidir biri olunca diğeri de mutlaka olmalıdır. Bir kişiye sınırsız yetki verip sorumluluk vermezseniz orada kral yaratırsınız. Bu gün adı konulmamış bir “Patrimonyal Sultanizm” rejimi ile karşı karşıyayız. Denetlenemeyen kuralsız bir krallık gibi yönetiliyoruz. Denetlenemeyen, hesap vermeyen ve sorumluluk üstlenmeyen bu yönetim şekli bu depremde iflas etmiştir.

On binlerce insanımız enkaz altında can verdi. Yaralı yurttaşların sayısı yüz bini geçti. Çok büyük bir felaket karşısındayız. Sözlerle ifade edemeyeceğimiz acılar yaşanıyor. Sahada özverili insanlarımız olağanüstü bir çaba gösteriyor. Zaman zaman çaresizliğin yarattığı öfke patlamaları yaşanıyor olsa da bu deprem toplumda bir yürek birlikteliği oluşturdu. 
Özgürlükleri, hakları, kardeşlikleri, barışı enkaz hâline getirenlerin, arsızlık, düşmanlık nefret saçanların dünyasında; hayata tutunabilmek, umut edebilmek için esas hangi değerlere ihtiyacımız olduğuna dair bir insanlık destanı daha yazılıyor; acının, trajedinin, yıkımın orta yerinde!


Şehircilik politikası yok!
Bu depremde bir kez daha perişan olan şey bu iktidarın olmayan şehircilik politikasıdır, daha doğrusu politikasızlığıdır. 192 kez değiştirilen ihale yasasıdır, üç beş oy uğruna art arta imar barışı adı altında çıkarılan imar aflarıdır, delik deşik edilen kentlerin anayasası olan imar planlarıdır. Enkaz altında kalan denetimsizliktir. Siyaseti zenginlik aracı yapan hırsızlıktır. Aç kurtlar gibi kent rantlarına saldıran yağmacı anlayışıdır. Bu yapılarla ortak olan, onların önünü açan, demirden, betondan çalmalarına göz yuman siyasi anlayıştır.

İnşaat faaliyetlerinin, yer seçiminden binalardaki taşıyıcı sistemlerle demir ve beton malzemelerinin kalitesine dek ruhsatlandırma ve denetim süreçlerinde merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin ciddi bir sorumluluğu bulunuyor. Afet bölgelerinde ise bu sorumluluk daha büyüyor. Yapı denetim kuruluşu, yapı sahibi adına inşaat faaliyetlerini ve müteahhitti denetliyor. Bu kuruluşların verdiği rapor üzerine de belediye yapıya ruhsat tahsis ediyor. Kâğıt üzerinde her şey uygun ama gerçekte öyle olmuyor.


Sistemden beslenenler sistemi değiştiremezler
Kırsal alanı güvenli hale getireceğim derken kentlerin varoşları pimi çekilmemiş bombalara dönüştürüldü. İnsanlar kentlerin varoşlarına düzensiz bir biçimde kendi olanaklarıyla yerleşti. Her tarafta rant kokan çürük inşaatlar ortaya çıktı. Şimdi verilen sözlerin kıymeti harbiyesi yoktur. Çünkü bu sistemi onlar yarattı ve bu sistemden onlar beslendi. Sistemden beslenenler ise sistemi asla değiştiremezler. Değiştirir gibi yaparlar ama değiştirmezler, çünkü ondan besleniyor, ondan nemalanıyorlar. Onların her nemalanmasının karşılığı bize yiten/yitirilen  canlar olarak geri dönüyor. Bu yiten canların müsebbibi gerekli önlemleri almayan kirlenmiş siyasetin ta kendisidir. Bu deprem AKP’nin kentleri nasıl bir rant ekonomisi ile yönettiğini bir kez daha ortaya koydu. Bu deprem AKP İktidarının bir şehircilik politikasının olmadığını ortaya koydu. Hem politikasızlık hem rantçılık hem de organizasyonsuzluk bize bu depremde ölüm kustu.

Kurumlardan liyakatı çıkarırsanız geriye kaos kalır. AKP’nin yönetimi aşırı siyasallaştırması liyakati ortadan kaldırdı. Bir kurumdan liyakati çekip alırsanız geriye kaos ve dedikodu kalır. Bu gün yaşadığımız şey budur. Devlet kilitlendi, kurallar yok edildi, kurumlar çürütüldü, kadrolar partizanlık esasına göre oluşturuldu, dolayısıyla yönetim çürüdü ve yozlaştı. 


İstanbul depremi topyekûn değişimi gerektirir
Şimdi önümüzde bir İstanbul depremi duruyor. Bu yozlaşan kurumlar İstanbul depreminin üstesinden gelemez. Devlet bu yapısıyla bu yükün altından kalkamaz. O yüzden devleti yeniden reforme etmeye  ihtiyaç var. İstanbul depreminin üstesinden gelmek istiyorsak kurumları yeniden ihya etmemiz lazım. Her sorun yaşandığı yerde yaşananlarca ancak çözülebilir, ilkesi çağdaş yönetim anlayışıdır. Depremler Ankara’dan yönetilemez. Yangınlar Ankara’dan/Saraydan söndürülemez. Seller Saraydan durdurulamaz. İstanbul depremdi de bugünden itibaren bir seferberlik ilan edilerek ancak İstanbul’dan yapılacak çalışmalarla üstesinden gelinebilir. 


Gerçeğe gözünü kapatan dünyayı kendine gece yapar
AFAD kurumları paydaş olarak değil adeta düşman olarak görüyor. Oysa depremlerin üstesinden ancak ciddi, bilimsel organizasyonla el ele vererek gelebiliriz. Çatışarak değil. Bu iktidar bizi ortadan böldü, toplumu kutuplaştırdı, bu tavrını depremde bile sürdürüyor. Oysa acılar birleştirir. Üç beş oy uğruna, iktidarını daim etmek adına her yolun mubah gören bu yol yol değildir. İktidar gerçeğe gözünü kapatıyor, gerçeğe gözünü kapatan dünyayı sadece kendine gece yapar. Biz onların karanlık dünyasında yaşamak istemiyoruz. Biz aydınlık yarınlara birlikte yürümek istiyoruz. Çağdaş yöntemlerle el ele vererek depremlerin üstesinden gelmek istiyoruz.


Sonuç
İktidar bu depremde yetersiz ve basiretsiz olduğu ortaya çıktı. Acılarımız katlandı. Ne ki bir de önümüzde İstanbul depremi duruyor. İktidarın bu haliyle İstanbul depreminin üstesinden gelemeyeceği açık. Yerel yönetimler de tek başına bu işte yeterli olamaz. İktidarın ve devletin bu işe birlikte ve topyekûn hazırlanması şart. Çözüm liyakatli ve ehliyetli kadrolara sahip yeni bir iktidarın iş başına gelmesidir.
İstanbul depremini en az zayiatla atlatmak için ülkenin kurumlarının ayağa kaldırılması, bunun için de devletin topyekûn reforme edilmesi iktidarın değişmesi ve ehil ellere geçmesi gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Özer Arşivi