Siyasetin karanlık yüzü

Yerel seçimlere bir aydan az bir zaman kala siyasetin kirli ve karanlık yüzü daha net açığa çıkmaya başladı.

Yerel dinamiklerin öne çıktığı, adayların kişiliği ve halktaki karşılığının daha bir önem kazandığı yerel seçimler yine de genel sorunların gölgesinde yapılacak.

Öyle olduğu içindir ki, belediye hizmetlerinden çok ekonomi, enflasyon, emeklilerin durumu, kira ve konut fiyatlarının yüksekliği konuşuluyor.

Gündeme asıl damgasını vuran da iktidarın ve özellikle de Cumhurbaşkanının “oy yoksa, hizmet de yok!” anlamına gelen, tehdit içeren sözleri.

Şu bir gerçek ki Erdoğan; sermayenin iktidarını sürdürmek adına her zaman olduğu gibi yine kendisi sahaya inmek zorunda kalacak.

Bu seçimlerde uluslararası sermayenin yerli işbirlikçileri ve yerelde onlarla iş tutan siyaset baronları işi şansa bırakmamak için Cumhur ittifakının adaylarını belirlediği gibi muhalefet adayları üzerinde de etkili olmaya çalışıyor.

Yerel yönetimler rantın en kolay ve acımasız dağıtıldığı alanlar.

Doğal olarak da bu alana yatırım yapan sermaye çevreleri kendileriyle sorunsuz ilişki kuracak, iş çevirecek kişileri destekliyorlar.

Yoksa seçim kampanyalarında harcanan bu kadar büyük paraların adaylar ya da siyasi partiler tarafından karşılanması pek mümkün görünmüyor.

Sermaye de kazanacağı adaya oynuyor.

Aksi halde Muğla’da CHP’de milletvekilliği yapmış Aydın Ayaydın’ın AK Partiden, Hatay’da AK Parti ve milliyetçi çevrelere daha yakın Lütfü Savaş’ın ısrarla CHP’den aday gösterilmesini nasıl izah edeceksiniz?

Keza Cumhurbaşkanlığına layık gördüğü Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı bugün yerden yere vuran İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in bu tavır ve tercihlerini nereye koyacaksınız?

Siyasetin bu denli kaygan ve kirli bir zeminde yapılıyor olmasında sermayenin kayıtsız kaldığını düşünebilir misiniz?

Bodrum’a İstanbul’dan İmamoğlu’na yakınlığıyla bilinen birini belediye meclis üyesi üyesi olarak atamanın hangi mantıklı gerekçesi olabilir.

Aynı şekilde 24 tane belediye başkan aday adayı var iken, belediye meclis üyeliğine aday birinin Bodrum halkının ve yerel örgütlerin itirazına rağmen Belediye Başkan Adayı yapılmasında sermaye çevrelerinin rolü yoktur diyebilir misiniz?

Yüzeysel olarak bakıldığında kuşkusuz genç ve kadın adayların tercih edilmesi elbette olumlu bir gelişme.

Ancak her durumda oyunun kurallarını önceden belirleyip, ilan etmeniz gerekir.

Yoksa seyirci hakemi, kulüpler federasyonu suçlamaya devam eder.

Öte yandan Milletvekilliği ya da belediye başkanlığını bir meslek ya da iş gibi görenler bu olanak ellerinden gittiğinde tüm siyasi etik kurallarını yok sayarak parti değiştirebiliyorlar.

Ama asıl suç onlardan çok bu tür çıkarcı siyasetçilere prim veren lider ve genel merkez yöneticilerinde.

Sanki bu vatan babalarının çiftliği, bu görevler kendilerine miras kalmış gibi arsız hırsız misali çığırtkanlık yapanlar ve onlara bu fırsatı verenler siyaset iklimini daha da çok kirletiyorlar.

Yıllarca milletvekilliği yapan, bu statüleri sayesinde zenginleşen, bulunduğu siyasi parti sayesinde bir dolu imkanlara kavuşan kimileri de “haydi birkaç dönem de belediye başkanlığı yapayım!” hadsizliğiyle siyasetin düzeyini aşağıya çekiyorlar.

Utanmadan bunu kendileri için kazanılmış bir hak gibi gören bu siyaset bezirganları kendilerine tüm bu imkanları sağlamış partilerine ihanet noktasına savrulabiliyorlar.

Şimdi ortalık şantaj ve tehditten geçilmiyor.

En acısı da liderler ve siyasi partiler bu çapsız siyasetçilere ödün verip, baş tacı yapıyorlar.

Tüm bu yoz ve puslu siyaset ortamında temiz kalabilmek gerçekten çok zor.

Kendi kirli yüzünü görmemek için aynaya bakmaktan çekinenler en çok da ilkeli siyaset yapmak isteyenlere saldırıyorlar.

Ülkenin içinde bulunduğu bu karanlık günlerden kurtulabilmek için her koşulda yerel seçimlerde muhalefetin güçlenerek çıkması gerekir elbet.

Ancak toplumsal muhalefetin örgütlülüğü adına diğer sol, sosyalist partilerin de oylarını artırmaları, belediye meclislerinde temsil edilmelerinin zamanı geldi.

O yüzden hiç kimsenin mevcut durumu iktidar yanlılarının yaptığı gibi bir beka sorunu olarak lanse edip, ilk kez bu seçimlerde bir alternatif olarak siyaset sahnesinde yerini alan DEM, TİP gibi partileri oyları bölmekle suçlama hakkı yoktur.

Bu seçimler; uluslararası sermaye ve onların yerli işbirlikçileriyle, yoksul halk ve emekçi kesimler arasında gerçekleşecek bir mücadeledir

Sermaye çevreleri siyasi parti ayrımı yapmadan bu seçimlerde kendi adaylarını seçtirmek için tüm güçlerini seferber edecektir.

Ülkesini seven, yaşadığı kente karşı sorumluluğu olan tüm yurttaşlar olarak bizlerde bu mücadelede safımızı belirlemek, siyasetin kirli yüzüne rağmen oylarımıza sahip çıkmak zorundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi