Utku Kızıltan

Utku Kızıltan

Yemyeşil bir Türkiye

Berrak denizler, mutlu, güleç insanlar ülkesi Türkiye...
Sevgili Okuyucularımız, son zamanlarda içim sıkıldı, ruhum karardı yiye yiye dudaklarımı bitireceğim. Ülkemin yarınları için umudum bitti bu karanlıkları aydınlatacak bir ışık ta göremiyorum. Ben de hayaller yaşamaya başladım. 
1962 yılından bu yana daha dünyada çevre konusu konuşulmazken bir ilkokul müfettişinin söylediği bir sözle etkisi altında kaldığım doğa konularını araştırarak, okuyarak öğrendiklerimi paylaşarak bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Hayallerle yaşıyorum. En büyük hayalim ise yemyeşil ovaları, billur gibi suları, her çeşit balığı bulunan denizleri mutlu insanları ile bir Türkiye. 
Yıl 1995 Büyükçekmece'de Çevre Koruma Derneğini kurduğumuz günlerdeki bir karalamam geçti elime. Pembe gözlüklerimi takmışım, ülkeme bakıyorum. O günlerde enflasyona alışmışız, borsa ile tanışmışız, dilimizde gümrük birliği, gönlümüzde Avrupa topluluğu. Her şey 21. yüzyıla yönelik, her şey daha güzel yarınlar, daha mutlu insanlar vaat ediyor. Her şeyin parayla ölçüldüğü bu dünyada verimli Anadolu ve Rumeli topraklarımızdan ürettiklerimizle Avrupa'yı, Orta Asya'yı, Arabistan yarımadasını biz besliyoruz... Nasıl? şimdi benim pembe gözlükler takıp, pembe düşler gördüğümü mü ileri sürüyorsunuz? Yok canım, o denli karamsar olmayın, ülkemizin gerçek gücünü anlamak için siz de yeşil gözlüklerinizi takın (pembeler bende kalsın), şu yeşil dünyaya bir bakın...İşte yeşil Türkiye manzaraları, sebze-meyve ambarı yeşil bir ova.. Yalnızca Bursa'dan bahsetmiyorum. 
İşte tüm Marmara, Ege ve Akdeniz bereket dolu Türkiye. Düşünün bir kez, bir yanda ileri teknoloji üreten sanayileşme ve kentleşme uğruna ekilecek alanlarını bütünüyle kaybetmiş Avrupa. Bir yanda ise dört mevsim gülümseyen güneşi ile Türkiye. Öyle bir ülke ki doğusunda kar yağarken güneyinde denize girilen bir ülke. Ülkemizin 21. yüzyılda ticaret savaşlarında üstünlük sağlaması o denli de olanaksız değil. Örneğin; bizler bolluk, bereket ambarı yeşil alanlarımızı korudukça, sebzelerimiz, meyvelerimiz çağdaş yöntemlerle saklanıp, bozulmasın diye şorlanıp Avrupa pazarlarına sunuldukça zenginleşmez miyiz? İstediğin kadar sanayileş, her metre kare toprağın fabrika olsun, sofraya oturunca tabağına binlerce dolar koysunlar, nasıl yiyeceksin? karnın nasıl doyacak?...Evet! Anadolu ve Rumeli topraklarımızın verimi, halkımızın geleceği için petrol kadar, su kadar önemli. Ama ne yazık ki samanı bile dışarıdan alan bir ülke olduk.
Şimdi, bu güne dönelim. Ne pembe gözlüğüm kalmış gözümde, ne yeşil. Bu karalamamdan bu güne 15-20 yıl geçmiş. Bursa ovası neredeyse tümüyle sanayi ve yerleşim alanı olmuş. Bursa'da top oynadığım günlerde içinde kros koşuları yaparken uzanıp şeftalileri dalından yediğimiz arkadaşımın şeftali tarlası bile sanayi sitesi olmuş.
Trakya'mı? Çorlu, Lüleburgaz, Saray, Çerkezköy fabrikalarla dolmuş. Tanrının bize verdiği ormanları yok ettik, suları kirlettik, tarım alanlarını fabrikalarla doldurduk. Sağ olsun iş bilen, siyasilerimiz. Türkiye'min, vatan topraklarının kulanım gayesini gösterir bir haritası bile yok. Neresi tarım alanı, neresi yerleşim alanı, neresi sanayi alanı, neresi otlak belli değil. Girsin paralar cebe. "Onlarda bir gün paranın yenemeyeceğini anlayacak". Kızıl Derili Reis, Seattle'nin Büyük Beyaz Adam'a mektubunda dediği gibi.
Biz Sivil Toplum Kuruluşları, daha iyi örgütlenmeliyiz. Üzerimizden ölü toprağını atıp, dur diyecek ve dediğini yaptıracak güce ulaşmalıyız. Sağlıklı kalmanız dileklerimle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Utku Kızıltan Arşivi