Ziya Şakir Yılmaz

Ziya Şakir Yılmaz

Zaman yönetimi (1)

Güne nasıl başlıyorsunuz?
Öncelikleriniz nelerdir? Uyumadan önce bitiremediğiniz işleri düşünen, kendine yetişemeyen ve günlerin yorgunluğunu yaşayanlardan mısınız yoksa ertesi gün neler yapacağınızın listesini çıkarıp sabah, bu işleri bitirme gayretiyle yatağından kalkanlardan mısınız?



"İnsanların yüzde doksanı yaşamazlar,
sadece vardırlar."

Oscar Wilde


Her kesimden insanla sohbet ederim… Samimi yaşam hikâyelerini dinlemeyi, onlarla birikimlerimi paylaşmayı dahası onlardan yeni şeyler öğrenmeyi severim. Aslında her biri bana kalırsa yaptığı fedakârlıklarla kendi alanlarında birer şampiyon. Ancak geçim derdi, evin işleri, çocukların bitmeyen istekleri, dışsal türlü sorunlar, içsel çözümlenemeyen durumlar; ülkenin ekonomik, yaşamın türlü halleri derken binlerce insan iz bırakamadan gidiyor bu dünyadan…

Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki ömrünü başkalarının hayatı, başkalarının serveti, başkalarının iyiliği için bir köle gibi çalışarak harcayanlar, birçok liderden, birçok şampiyondan daha fazla emek, daha fazla güç sarf etmekte aynı zamanda zorluklara dayanma gücü onlarla karşılaştırıldığında üst seviyelerdedir. Peki, ne oluyor da onları madalya merasimlerinde, kupa törenlerinde, haber başlıklarında görmüyoruz? İsimlerini değil altın harflerle, sahildeki kumlara dahi yazmıyoruz?

Yanıtı basit, enerji nerede yoğunlaşırsa orada oluş başlar, zihnimiz neye odaklanırsa onu görür, onu var ederiz. Enerji fedakârlık üzerine yoğunlaşırsa fedayı, şampiyonluğa yoğunlaşırsa liderliği, icada yoğunlaşırsa keşifleri var eder. Dağınık, hedefsiz kullanılan tüm enerjilerimiz bir değer üretemezler. Bir lideri lider yapan, yoğunlaştığı konu üzerine yaşamasıdır. Bir sporcuyu, takımı şampiyon yapan başarıya odaklı çalışması, planlamalar yapması ve bunun haricinde herhangi bir şeye eğilmemesidir. Kadim bir sözdür, iki tavşanı kovalarsan, ikisi de kaçar.



“Odaklanma yetisinden yoksun bir yaşam,
gözleri açıkken bir şey görmemekten farklı değildir.”
Haruki Murakami



Yaşam hikâyelerini dinlediklerim arasında potansiyelini yüksek gördüğüm bazı kişilere, Amerikalı psikolog Abraham H. Maslow’un İnsani Psikolojisinden esinlenerek şöyle sorarım:
“Her şey iyi-hoş da kendini gerçekleştirmek için ne yapıyorsun?”
Kendini gerçekleştirmek sözünü daha önce duymamışların yüzlerindeki şaşkınlığa bakarak yanıt vermesini beklerim. Bilirim ki tek bir söz içinde bir ışık yakmıştır. Bundan sora geri dönüş yoktur, sohbet ettiğim kişi artık eski kendi değildir.

Büyük bir hevesle gerçekleşmesini istediği hayallerinden söze başlar; çocukken, gençken okul müsamerelerindeki başarılarından söz eder ve fakat mezuniyetiyle beraber sesi de, gözlerindeki ışık da yavaş yavaş söner; ailesi, kendi geleceği, doğacak çocukları için okuldan sonra iş dünyasına atılmak zorunda kalışıyla cümlelerini tamamlar.

Bu sönüşlerin zihin seviyeleri düşük toplumlarda her zaman bir piyasası vardır. Fedakârlık ne denli çoksa alkışı da o denli boldur. Ancak şu gerçeğin bilincine de varılmalıdır, bu yaklaşımlar nice hayatları zehirleyen birer tohumdur.

Elbette evimizde, eşimiz-çocuklarımızla gündelik diyebileceğimiz işlerimiz, yerine getirmemiz gereken sorumluluklarımız var. Ancak tekrar tekrar hatırlamalıyız ki hayat her gece saat 00’da hesabımıza hiç kullanılmamış, yepyeni bir 24 saatle başlar. Ve bunu nasıl kullandığımızla ilgilenmez. Bu 24 saati planlı, hedef odaklı, verimli kullanmayı tercih edersek eğer o zaman enerjimiz, odağımız değerler üretmeye başlar.

* * *


Henüz girişimcilik dünyasına adımını atmış bir genç, tanıştığı başarılı büyük bir iş adamını hayranlıkla dinlerken mutluluğu ve başarıyı hayatımızda nasıl sürekli kılabiliriz diye bir soru sorar. İş adamı bu heyecanlı, gelişime açık delikanlıya bakar ve sorduğu soruya bir köylünün hatırasıyla yanıt verir.


Bugün ülkesinde süt ürünleri sektöründe geniş ağa yayılan, dünyanın birçok ülkesine ithalat yapan ve fakat tüm bu başarıyı gerçekleştirmeden önce yola tek bir inekle çıkan bu köylüye bir gün “İneğin günde ne kadar süt veriyor?” diye sorduklarında, köylü, soruyu soranlara bakıp şöyle yanıtlar; “İneğim hiç süt vermez, sütü ondan ben alırım.”

Evet, sevgili okurlar…
Hayatın içinde türlü mutluluklar, türlü başarılar mevcut. Ancak bunları bize kendi başına vermez. Mutluluklarımızı, başarılarımızı biz hayatın içinden alabilirsek eğer bunlar gerçekleşir. Bunun için de güne planlı başlamamız ve sadece yapacağımız işlere odaklanmamız gerekir. Ancak her zaman şu soruyu kendimize sormalıyız: emeklerim değer üretiyor mu?


* * *

Enerjimizin bir değere dönüşmesi için Zaman Yönetimi oldukça önemlidir. Zamanın bir özelliği varsa o da hiç durmadan akmasıdır… Onu ne tutabilir, ne bir başkasına emanet edebilir ne de daha sonra kullanmak üzere bir yerde saklayabiliriz. Dünya üzerindeki tüm saatleri ortadan kaldırabilir, bütün takvimleri bir kenara atabilir, güneşin hiç doğmadığı yerlere taşınabiliriz. Yine de zamanın akmasına engel olamayız.

Zamanı yönetebilmenizle ilgili size bazı tavsiyelerde bulunacağım.



İçerde ve Dışarıda Zaman Yönetimi
Zaman yönetimini içerde ve dışarıda iki yönlü ele almanızı tavsiye ederim. İç tarafı; doğrudan bizi ilgilendiren, kendimize dair hissederek, akıl yürüterek, bilinçli, karar vererek ilerlediğiniz her zaman aktif tutacağımız kısımdır. Dışarının öncülüdür. Hislerimiz, akıl yürütmelerimiz dışarıya karşı doğru tutum ve tavırlarımızın birer ölçütü ve cetvelidir.
Kendimizi dinleme, alan belirleme, denge kurma zaman yönetimimizin temelini oluşturan unsurlarımızdandır.

Dışarıda zaman yönetimi ise hatırlama ve uygulama üzerinedir. Daha çok iş, aile ile birliktelik, özel zamanlar, seyahatler; hedef odaklı çalışmalar, söz konusu çalışmaların kendi içindeki programlamaları bu alandadır.
Düşüncelerimiz, konuşmalarımız içsel zamanımızı yansıtırken, bedenimiz dışsal zamanın aktif işleyişinde önemli rol oynar.
Ancak burada yönetici zihindir. Beden, zihnin kontrolündedir.
Aksi halde eski bir atasözü hayat bulur: akılsız başın cezasını ayaklar (yani beden) çeker.


"Yaşamak demek çalışmak demektir."

M.Kemal Atatürk
 


- Ertelemeyin
Dünya üzerindeki tüm erteleme ustalarına bir çağrı gönderin. Onları bir araya getireceğiniz bir organizasyona davet edin. Geldiklerinde, kendilerine, sonunda büyük ödül vaadiyle yapabilecekleri bir iş verin ve ardından gelişmeleri sırtınızı yaslayıp; bir işin üstesinden nasıl gelinmez, bir işten önce nelere yer verilmez, bir randevuya nasıl geç kalınır; bir söz nasıl unutulur, nasıl tutulmaz; işler karıştığında başkaları nasıl suçlanır hepsini tüm çıplaklığıyla izleyin.
Tabii böyle bir davete katılmayı ertelemezlerse…

Esprimiz bir yana…
Dünya üzerinde bugüne kadar ertelendiğinde hallolan hiçbir iş yoktur. Bir iş ancak ve ancak yapılınca biter!
Edison ampul üzerine çalışmalarını erteleseydi dünya belki bir yüz yıl daha karanlıkta yaşayacaktı. Thomas Saint dikiş makinesi üzerine çalışmalarını arkadaş buluşmalarına tercih etmeseydi, belki de bugünkü giyim-kuşamlarımıza ulaşılamayacaktı. Samuel Morse rahatına düşkün bir kimse olsaydı, elektronik telgrafın icadı belki bir yüz yıl daha öteye sarkacak, birçok savaşın dinamiği değişecek, dünya üzerindeki yerleşim bambaşka olacaktı.

Bugün tüm sosyal medya paylaşımlarımızda tek başımıza, arkadaşlarımızla, ailemizle hemen hemen hepimizin keyifle içtiğimiz kahvelerle en az bir fotoğrafımız mevcut. Eğer Melitta Bentz de en az bizim kadar keyfine düşkün olup tasarımını erteleseydi kâğıt kahve filtresi belki de Facebook’tan, Instagram’dan sonra üretilecekti.

Gördüğünüz gibi hiçbir erteleme ustasının tarihte adı geçmiyor. Hiçbir erteleme ustasının ismi onurlandırılmıyor. Çünkü büyük önder Atatürk’ün de dediği gibi, "Yaşamak demek çalışmak demektir." Elbette kimse bizden bir icat beklemiyor; ancak sözümüzde durmamızı, bir işi tamamlamamızı, duyarlı, faydalı bir dünya vatandaşı olmamızı bekliyor. İnsanlarla uyumlu ve rahat yaşayabilmemizin temeli de bu güven duygusuna dayanmıyor mu?

Ertelemeyi değil, işi bitirmeyi alışkanlık haline getirin. Göreceksiniz işi bitirmek, ertelemekten hem daha az zaman, hem de daha az enerji alıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Şakir Yılmaz Arşivi