Zor günlerdi….

Türk milleti içinde barındırdığı bütün ırklarla birlikte varoluş savaşı veriyorken aynı zamanda kapitalist ülkelere uşak olmayı göze alan veya ülkenin parçalanmasına katkı sağlamak için çırpınan iç düşmanlarla uğraşıyordu..
1913 Yılında gerçekleştirilen bir darbeyle yönetime el koyan Enver Paşa yönetimindeki İttihat ve Terakki Cemiyeti, 2 Ağustos 1914’de gizli olmak kaydıyla bir Türk-Alman İttifak Antlaşması imzalanması adeta sonun başlangıcıydı. 
Osmanlı devleti artık Almanya’nın yanında yer alıyor ve orduları Kafkas ve Galiçya cephelerinde Ruslarla, Makedonya’da Yunan ve Fransızlarla, Çanakkale’de İngiltere, Fransa ve İtalya ile ; Filistin, Suriye ve Irak cephelerinde İngiliz ordularıyla savaşırken bir ulusun var olma mücadelesini veriyordu.
Almanya’nın yenilmişti.. Ama  Çanakkale’de, Galiçya’da Katul-Amare’de destan yazan Osmanlı Devleti’nin de yenilmesi demekti bu…
Son Osmanlı padişahı Vahdettin’in  Yetkilendirdiği sadrazam. Ahmet İzzet Paşa tarafından (30 Ekim 1918) imzalanan mondros Mütarekesini imzalıyordu   
Mondros Mütarekesi adı altında, Ordunun büyük bölümünün silahlarını bırakarak terhis edimesini , donanmanın kızağa çekilmesini, en küçük kargaşada bırakılan Anadolu topraklarının işgal edilebileceğini, doğuda 6 vilayetin ermeni şehri kabul edimesini, telsiz, telgraf ve posta hizmetlerinin yanı sıra demir ve deniz yollarının ihtilaf ülkelerinin denetimine bırakılmasını, Arap yarım adasındaki Türk birliklerinin ihtilaf devletlerinin komutanlıklarına teslim olmasını kabul eden anlaşmayı  imzalıyordu osmanlı hükümeti.
Bu bir ulusun, bir milletin, bir imparatorluğun tarihten silinmesinin vesikasıydı adeta.. 
Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı Mustafa Kemal,  İngilizler İskenderun ‘a asker çıkarmaya kalkarsa, ateş emri verir, bunu Saray’a bildirir… 
teslimiyeti reddederek Saray’a karşı bir ‘telgraf savaşı’ başlatır…   Saray panikler…
Mustafa Kemal İngilizlerin bu gidişle Anadolu’nun tümünü işgal edip, hatta hükümet üyelerini belirleyeceği uyarısı yapar…
Ve son olarak ‘kendi fıtratına uygun olanı yapacağını’ (yani direneceğini) ilan eder…
Saray Mustafa Kemal’i derhal görevden alır, İstanbul’a çağırır…
Bu arada 4/5 Kasım 1918 gecesi İttihat Terakki’nin önde gelen liderleri Talat, Enver ve Cemal Paşalar bir Alman denizaltısı ile gizlice İstanbul’dan kaçmışlardır…
8 Kasım 1918’de İzzet Paşa Vahdettin tarafından Sadrazamlık’tan alınır…
İşte tüm bu fırtınanın ortasında 13 Kasım 1918 günü Mustafa Kemal trenle İstanbul’a gelir… 
İstanbul’da durum umutsuzdur…Herkes yılgınlık içindedir…
Rumların ve Ermeniler işgal kuvvetlerini sevinç gösterileri ile karşılarken, Türkler acı gözyaşları ile derin bir kedere bürünmüştür….
İstanbul 1453’teki fetihten tam 465 yıl sonra düşman çizmesi altında ezilmiştir…
Bu, Türk milleti için ağır bir utançtır…..
Tüm bu yenilgi ortamında yenilmez bir komutan, yenilgiyi asla kabul etmeyen çelik gibi bir ruh vardır…
O ruh Mustafa Kemal’dir… 
O şimdi adeta tek başına Türk milletinin iradesini temsil etmektedir…
İşte böyle bir zamanda Türk milletine güvenerek “Geldikleri gibi giderler” diyordu Mustafa Kemal Paşa…
Milli Mücadelenin İlk emrini veriyordu İstanbul’da gazi paşa “Silahları Vermeyin” bu emir üzerine terhis edilen yüzlerce asker silahları ile birlikte giderler memleketlerine 
Mustafa Kemal’in Haydarpaşa Garı’nda 13 Kasım 1918’de verdiği bu ‘Silahı vermeyin’ emri, onun silah konusundaki ilk emri değildir…
Mustafa Kemal zaten Mondros Mütarekesi’ndeki silahları teslim şartına rağmen düşmana tek bir silah bile vermemiştir…
13 Kasım 1918 günü, zırhlıların arasından geçen o köhne teknede o  Mustafa Kemal’in yanında olan, yaveri Cevat Abbas Gürer’in, bizlere ve tarihe aktardığı o müthiş, kısacık cümle:
‘Geldikleri gibi giderler!’…
Mustafa Kemal, gemilere bakar ve dudaklarını kısıp sadece 3 kelimelik bu cümleyi söyler:
‘Geldikleri gibi giderler!’
Bu sözcüklerdeki o müthiş kararlılığı, direniş ruhunu ve azmi bütün dünya ancak 5 yıl sonra anlayacaktır…
5 yıl boyunca Mustafa Kemal önderliğinde verilen milli mücadeleden, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Mustafa Kemal’in 5 yıl önce öngördüğü o gün gelir çatar…
17 Kasım 1922’de son padişah Vahdettin bir İngiliz savaş gemisiyle istanbul’u terk ediyordu..
İşgal donanması gemileride 2 Ekim 1923’te gerçekten İstanbul’u terkeder ve ‘Geldikleri gibi giderler’… Hemde rıhtımda düzenlenen törenle, Türk bayrağına selam durarak… 
Cumhuriyet’in tam 29 Ekim’de ilan edilmesi ise Mustafa Kemal’in Batı Emperyalizmi’ne gönderdiği bir mesajdır… ‘Sizin dayattığınız 30 Ekim Teslimiyeti’ni tanımadım ve işte parçalayıp yırttım’ mesajıdır…
29 Ekim Mustafa Kemal’in ve Türk Milletinin 30 Ekim’e (Mondros’a) yanıtıdır, tokadıdır, intikamıdır…
Mustafa Kemal’in deyimi ile ‘Mazlum bir milletin ahıdır’…
Çanakkale’de başlayan milli direniş, İstiklal Savaşı ile sürer ve sonunda Türkiye bağımsızlığına kavuşur…
Genç kuşaklar, 30 Ekim’deki Mondros’tan, 29 Ekim’deki Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundaki  bu sırrı iyi bilmek zorundadır…
  Mustafa Kemal’in çelikten örülmüş ‘Geldikleri gibi giderler’ sözüne kuşkusuz Çanakkale şehitlerinin korkusuz ve fedakar ruhları eşlik ediyordu…
Mustafa Kemal’e Bayrak gibi Vatan gibi sarılan Türk Milleti Zaferi kazanmıştı ve Türk yurdunu İşgal etmeye gelen ülkelerin askerleri  Türk bayrağına selam durarak… Geldikleri Gibi Gitmişlerdi…
Zor günlerdi…. 
Çok zor günlerdi….
Türk Milletine bu zaferi yaşatan, Bütün dünyanın saygı duyduğu son yüz yılın en büyük lideri, Bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Büyük komutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü anlayamayan, her fırsatta hakaret eden beyinsiz dürzülere hak ettikleri cevabı o günleri yaşayan Neyzen TEVFİK vermiş zaten….

Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soğuyacak bu millet.
 
İşgaldeki hali sakın unutma,
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın amma,
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz...
Başka söze ne hacet….
VESSELAM

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi