İstanbul'u umursamadılar!

‘Kanal İstanbul’ diyerek, ihanette ısrar edildi. Yandaşlara rant sağlamak için, ‘İstanbul Finans Merkezi olacak’ dediler. Kamu Bankalarını, Düzenleyici-Denetleyici Kurumları, Merkez Bankası’nı İstanbul’a taşıdılar. İşte daha yeni ortaya çıktı. İstanbul’da çürük olduğu bilinen 93 okul, Maraş depremlerinden sonra, ancak boşaltıldı. Bu ne biçim hazırlık? 20 yıldır iş başında olanlar, bugüne kadar ne yaptı? İstanbul’da deprem hazırlığı yapan, bir yönetim bunları yapar mı? Elbette yapmaz. Depreme hazırlanmadılar. Görevlerini alenen boşladılar.
 

Dört Türkiye inşa edilirdi
Son 20 yılda, önceki 57 hükümetin, 79 yılda harcadığı paranın 4 katını harcadılar. Bu parayla bir değil, iki değil, üç değil, dört tane depreme dayanıklı Türkiye inşa edilirdi. Depreme hazırlanmak yerine, el âleme ağalık yaptılar. ‘Suriyeliler için 40 milyar dolar harcadık, gerekirse 40 milyar dolar daha harcarız’ diye, millete caka sattılar. Bu millet bunlara para verdi. Ömründen 20 yıl verdi. Bilim insanları, dürüst bürokratlar deprem bilgisini verdi. Peki, bu kadrolar 20 yılda ne yaptı? Kocaman bir hiç, alenen görevi ihmal suçu işlediler ve saraylarında milleti unutan, sesini duymayan, halini görmeyen, kibir abidelerinin ve yanaşmalarının elinde, binlerce vatandaşımızı göz göre göre yitirdik.
 

Hükümet sınıfta kaldı
Ortada 44 binden fazla can kaybı var. Devletin valisi durumun, beş kat daha kötü olduğunu söylüyor. Türkiye cenaze evi olmuş ama hükümette tek bir özeleştiri yok. Tek bir sorumlu yok. Tek bir istifa yok. Oysa depremin ilk anından itibaren, yaptıkları her hata öncekini arattı. Hiçbir şeyi doğru dürüst yönetemediler. Bu iktidar, iktidarsızdır. Bu hükümet, hükümsüzdür. Atanmış İçişleri Bakanı, daha birkaç ay önce, ‘daha önce afetlerde insanlarımız hep nerede bu devlet’ dedi. Depremi engelleyemeyiz ama bir daha kimsenin ‘nerede bu devlet’ demeyeceğinin sözünü veriyoruz’ diye, videolar çekti. Aynı atama Bakan, depremden birkaç gün önce yaptığı açılışlarda, biz 'nerede bu devlet' sözünü bir kez milletimize söylettirmedik. Allah devletten razı olsun' dedirttik’ diyerek, şişiniyordu. Sonra ne oldu? Tüm bu makyajları aktı. Muktedir dekorları, bir gecede yıkıldı.
 

Cevapsız sorular var
İnsanlarımız ilk 48 saatte, sokaklarda bir başına titrerken, arama kurtarma ekibi, iş makinası ararken, ‘nerede bu devlet?’ diye haykırırken, bunlar ‘her yere ulaştık’ diyerek, millete yalan söylediler. Şimdi Milli Savunma Bakanı çıkmış, deprem sabahının ceridesini açıklıyor. Sabah 4.17’de deprem oldu. 4.30’da İnsani Yardım Tugayına ‘hazır ol’ talimatı verdik. ‘Saat 5.10’da Cumhurbaşkanına bilgi verdik’ diyor. Soru, Madem İnsani Yardım Tugayı 4.30’da ‘hazır ol!’ emri almıştı, birinci günün sonunda vatandaşlarımız, neden deprem enkazında, bir başına kaldı? Yardımı niye yanında göremedi? Koskoca İnsani Yardım Tugayı ve diğer askeri birlikler, sahaya neden zamanında intikal edemedi? Neden Gölcük depreminde olduğu gibi sahra hastaneleri, sahra mutfakları, çadırlar ilk 6 saatte kurulamadı? Mehmetçiğin elini kim tuttu? Kim? Birileri milletimize yalan söylüyor. Mehmetçiği enkaza hızla gönderemeyenler, enkazda kalan imajları için, trollerini sahaya hızla göndermeyi bildiler. Trolleriyle beraber, acılı milletimize hakaretler ettiler. Doymadılar küfürler ettiler. O da yetmedi. Not ettiler. Tehdit ettiler.
 

İmajları enkazın altında kaldı
‘99 Depreminden sonra, dönemin hükümeti iki gün deprem bölgesine gidemedi’ diye, insanların gözlerinin içine baka baka yalan söylediler. Rahmetli Ecevit’in depremin sabahında, bölgedeki videoları ortaya çıktı ama bunlar hiç utanmadılar. İnsan kınadığını yaşamadan ölmezmiş, ‘Marmara Depreminde, hükümet iki gün bölgeye gidemedi’ yalanını ağzında sakız yapan Erdoğan, deprem bölgesine ancak iki gün sonra gidebildi. Küçük ortağının ise ancak depremden iki hafta sonra, ABD Dışişleri Bakanından bile sonra deprem bölgesine ayak bastı. Bunlar milletin derdine derman olmayı bıraktı, tek dertleri enkazın altında kalan, çürümüş, kokuşmuş imajlarını kurtarmak. .
 

Üniversitelerden eliniz çekin artık
Akıldan, izandan tamamen koptular. Depremzedelerin barınma sorununu aklı, bilimi, üniversiteleri ve gençlerimizi feda ederek çözmeye kalktılar. Meşhur hikâyedir. İkinci Dünya Savaşı bitiminde, Amerikalı general, teslim aldığı Alman generale: ‘Siz artık bir daha sırtınızı doğrultamazsınız’ der. Alman general sakin bir şekilde şöyle yanıtlar: ‘Doğru, taş üstünde taş kalmadı, her yer yıkıldı. Ama üniversitelerimiz ayakta.’ Aklı başında bir yönetimden beklenen budur. Eğitimi ve üniversiteleri ne olursa olsun ayakta tutmak, üniversite öğrencilerimiz, zaten salgın döneminde iki yılını kaybetti. Bu son kararla, aslında bir kuşağı kaybediyoruz. Tam da gençlerin yüz yüze konuşmaya, bir araya gelmeye, tartışmaya, sosyalleşmeye ihtiyacı olduğu bir zamanda, üniversite, sadece kuru ders değildir. Üniversite bir kültürdür. Bilim yuvasıdır. Okuldaki imkânlar, pek çok evde yok. Laboratuvarlara, internet alt yapısına, kütüphanelere erişim, uzaktan eğitimle olmaz. Başta matematik ve uygulamalı bilimlerde, çok ciddi kayıplara yaşanacak. Ayrıca, YÖK’ün Cumhurbaşkanının talimatından sonra uzaktan eğitime geçme kararı da hukuksuz bir karar. Böyle bir kararı ancak her bir üniversitenin kendi senatosu verebilir. Üniversiteleri ve rektörlerini tehdit ediyorlar. Yasaymış, anayasaymış bunların umurlarında değil. CHP Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, Hükümete; ‘Üniversiteleri açın. Biz, bölgeden gelip barınma sorunu olan herkesi, yerleştirmeye talibiz. Belediyelerimizle birlikte, bu işin lojistik ihtiyaçlarını karşılamaya varız. Siz yeter ki okulları açın. Gerisini bize bırakın’ dedi. Bir kere daha söylüyoruz, üniversite gençliğini de depremzede yapmayın. Üniversitelerden elinizi çekin. Resmi açıklamalardan anlaşılıyor ki, deprem bölgesinde, 105 bini yıkılmış veya ağır hasarlı bina var. 205 bin 86 bina ise az hasarlı. Bu hasar tespitlerinde sıkıntı olduğu konusunda, sahadan çok sayıda şikâyet geliyor. Biliyoruz sahada çalışmak zor ama azami dikkat gösterilmeli, vatandaşlarımızın zihninde, hiçbir kuşkuya yer bırakılmamalıdır.
 

Hatay Atatürk'tür bu kadar!
Milli gelir, İşgücü kaybı, depremzedelere yardımlar, sermaye stokundaki kayıplar, telef olan büyük ve küçükbaş hayvanlar, otomobil, mobilya, ev eşyası gibi kayıplar, bunları alt alta koyduğumuzda, depremin ekonomik maliyeti, 75 ila 85 milyar dolar civarında, buna bir de depremde kaybettiğimiz, Kıymetli beşeri sermayeyi eklersek, depremin toplam maliyeti, 100 milyar doları aşıyor. Depreme ilişkin veriler netleştikçe, elbette bu tahminler de revize edilecektir. Ancak bunlar bizim ilk tespitlerimiz. Bölgenin demografik yapısındaki değişim ise, bir diğer önemli risk faktörüdür.
Özellikle Hatay çok önemli. Çünkü Hatay demek, Atatürk demektir. Hatay demek, Doğu Akdeniz demektir. Hatay demek, enerji koridorlarına erişim demektir. Bu nedenle Hatay, artık hepimiz için, şahsi bir mesele haline gelmiştir. Hatay’ın beşerî, sosyal ve demografik dengesi mutlaka korunmalıdır. Gerekiyorsa bunun için özel bir kanun çıkarılmalı, teşvik ve destekler sağlanmalıdır.
 

Önlemler alınmalıdır
Tabi beşerî sermayemizin daha fazla yıpranmaması için, atılması gereken başka adımlar da var. Her şeyden önce; Kısa çalışma ödeneğine başvuru hakkı ve koşulları hemen açıklanmalıdır. Bu süre içerisinde, çalışanların gelir kayıplarının bir kısmı, kısa çalışma ödeneğinden karşılanmalıdır. İşçilerin kısa çalışma ödeneğinden yararlanma koşulları, bir kereye mahsus olmak üzere kaldırılmalıdır. Bu süreçte işsiz kalanlara, işsizlik sigorta fonundan, en az asgari ücret düzeyinde, işsizlik maaşı verilmelidir. Depremde hayatını kaybedenlerin hak sahiplerine, prim ödeme ve çalışma süresi koşulları aranmaksızın, ölüm aylığı bağlanmalıdır. Deprem sebebiyle, yüzde 60 iş görme kaybı yaşayanlar, prim ve sigorta süresi şartı aranmaksızın malul sayılmalıdır. İstihdamı korumak amacıyla, işverenlere karşılıksız hibe verilmelidir. Fatura ve kira giderleri, devlet tarafından karşılanmalıdır. Küçük esnafın bankalara olan tüm borçları, hazine tarafından karşılanmalıdır. Depremde yaşamını yitirenlerin, kredi kartı, ihtiyaç, konut ile taşıt kredi borçları silinmelidir. Bazı bankalarımız buna başladı. Bu uygulama tüm bankalara teşmil edilmelidir ama görüyoruz ki, ülkeyi yönetenlerin gündeminde bunlar yok. Onların tek bir derdi var, Para, para, para, Allah gözünüzü doyursun. Beton kalpli Erdoğan, insanlarımızın kırkı çıkmadan, acıların üstüne rant betonunu hızla dökmek istiyor. Bunun için o kadar aceleleri var ki, daha insanlarımız enkaz altında can derdindeyken, iş makinelerini enkaza soktular. Yeter ki önce hafriyat, sonra inşaat başlasın. Millet daha acısıyla boğuşurken, bunlar ihale ve rant paylaşımına başladı bile, Ne de olsa, benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.
 

Mızrak çuvala sığmıyor
Bugünlerde kulağımıza duyumlar geliyor. Büyük yandaş inşaat şirketlerine, ‘Hazır olun’ talimatı verilmiş. ‘Hızla sahaya gireceksiniz’ mesajı gitmiş. Hafriyat işleri, inşaat işleri şimdiden paylaşılmış. Yandaş müteahhitlerin, AK Parti Binasını mesken tutmaları, MYK toplantılarına katılmaları boşa değil. Millet can derdinde, bu akbabalar rant paylaşımı derdinde, ne demiştik; ‘Balın olsun tek, sinekler Bağdat’tan gelir’ İşleri hesapsız, kitapsız, kuralsız, denetimsiz götürmek için de, şeytanın aklına gelmeyecek işlere imza atıyorlar. ‘Türkiye tek yürek’ diyerek, güya depremzedeler için yardım kampanyası düzenlediler. Bir gecede 6 milyar dolar para topladılar. Bunun 2 milyar 100 milyon doları kamu bankalarından, 1 milyar 400 milyon dolarlık kısmı da kamu kuruluşlarından ya da sarayın beşli çetelerinden ama en büyük bağış, 1 milyar 600 milyon dolarla, Merkez Bankası’ndan ama bunların acele işlerine de hep şeytan karışıyor. Kamu Bankalarının yapabileceği bağış ve yardımlar, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile sınırlamaya tabi. Kamu bankaları talimatla yüklü bağışlar yapınca, kanunu da çiğnemiş oldular. Kamu bankalarındaki her bir yöneticinin, artık hukuki sorumluluğu var. Bunları kurtarmak için, OHAL kararnamesi çıkardılar ama bunu yaparken de, bu sefer Anayasayı çiğnediler. Anayasanın 104. Maddesine göre, kanunda açıkça düzenlenen bir konuda, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamaz. Dedik ya, çok aceleleri var. Ne yapsalar olmuyor. Yönetemiyorlar. Mızrağı da çuvala sığdıramıyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi