Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Devlet mi devletin mi büyüğü!

Her ülkenin ve devletin büyükleri olduğu gibi ülkemizin de devlet büyükleri var.

Bu devlet büyükleri ne zaman bir olay olsa önemli sözler söylemeye çok sever.

Söyledikleri ve yazdıkları kelimelerin ne anlama geldiklerini bek bilmezler ama onlar için önemli olan o durumda bir şeyler söylemek.

Oysa devlet büyükleri bir olay ve durum da bir şeyler söylemek zorunda değil.

Bu nedenle devlet yöneticileri iyi yetişmiş ve eğitimli olmalı hatta yüksek lisanslı ve doktoralı olması tercih edilmeli.

‘Hangi devlet yönetimi olursa olsun mutlak halka dayanmalı ve halk da eğitilmeli.

Topluma dayalı yönetimlerde seçkinler sınıfı yoktur.

Oysa devlet yöneticileri koruma ordusuyla dolaştığında,

Sırçalı köşklerde oturduğunda,

Makam araçlarından birinden inip birine bindiğinde,

Giydikleri vatandaşın giydiği olmayıp, yediği vatandaşın yediği olmamakta.

Vatandaşla arasında sınır koymasıyla ve “okkalı sözler” söylemesiyle,

Platon’un dediği gibi “oy toplamasını bilen herkes, devleti idare edeceğini zanneder.”

Oysa “Demokrasi” bir eğitim işidir.

Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse “oligarşi” olur.

Devam edilirse “demagoglar türer”.

Demagoglardan da “diktatörler çıkar” der.

Yine de devlet büyüklerimizi takip etmeli.

Ne diyor zamanın birinde bir devlet büyüğümüz, “vali”, “bakan” “başkan” size “gözlerinizden öperim” diye mesaj yolluyorsa, “ben aranızda olmak istiyorum” diye mesaj yolluyordur.

Dönemin sayın başbakanı Mısır eski devlet başkanı Mübarek için şunu demişti “hiçbir hükümet insanların arzusu olmadan ayakta kalamaz”.

Bir başka devlet büyüğümüz “adalet bakanı” Bozdağ, gezi parkı destekçilerinin tencere tava çalmasına, “bu kafayla daha çok tencere tava çalarsınız” der.

Sayın gazeteci ve bir dönem vekil olan Tayyar da “Başbakan diktatör olsaydı Taksim Dersim olur, mezar taşına hasret giderdiniz” dedi.

1950’li yılların devlet büyüğü “odunu koysam vekil seçilir” derken onun çırağı bir başka büyüğümüz de “şapkamı göndersem milletvekili seçtiririm” demekle vatandaşın halini ortaya koymakta.

“Bir bilen büyüğümüz”, “bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz” dediği yıllarda örtülü ödenekten beslenen kontrgerilla ve onun sivil uzantıları başta emeğinin hakkını arayan ve öğrenciler olmak üzere sorgulayan herkese baskı ve cebir uygulayıp birçoklarının akıbeti hala bilinmiyor.

Bu devlet büyüğü eleştiri ve tepkilerini dile getirenlere, “yollar yürümekle aşınmaz” der.

Susurluk olayında gerekli hassasiyeti göstermeyen hükümete tepkilerini “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” ile gösterenleri bir devlet büyüğümüz “gulu gulu dansı” ve “fasa fiso” derken, onun bakanı büyüğümüz “mum söndü” biçiminde tasvir etmekte.

Bir başka devlet büyüğümüz yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede Müslümanları ikiye ayırmakta, “şuurlu Müslüman şuursuz Müslüman “diye.

Başka bir devlet büyüğümüz üç çiviyle neler yapacağını açıklar, “bir tanesi cihat çivisi, ikincisi haftalık toplantı çivisi, üçüncüsü Millî gazete çivisi çakılmışsa bu kişi artık şuurlu Müslüman olmuştur” derken kendisine oy vermemiş olanlara da “patates dinine mensup olduklarını” iddia eder.

Kadın devlet büyüğümüz Susurluk skandalına adı karışan bazı şahsiyetli ve şerefli kişilere(!) arka çıkmak için “devlet için kurşun atanda şereflidir, kurşun yiyende şereflidir” der.

Devlet büyüklerimiz toplumu ötekileştirmeye çalışırken, mağrur, gururlu ve bir o kadarda kibirli ve eleştiriye de tahammülleri yok.

Oysa devleti yönetmeye kim çıkarsa çıksın sabırlı ve eğitimli olmalı.

Sorunları “güzel insan” değerinde çözmek, birlikte yaşamak ve çocuklarımıza yaşanacak bir dünya bırakmak gerek.

İşte bu nedenle bir devlet büyüğümüzün dediği gibi “gözlerinizden öperim”.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi