Geççek bunlar da geççek

Tarkan öyle bir zamanda, öyle bir şarkı patlattı ki.... ''Cuk'' oturdu...

Gerçekten de, öyle fırtınalı bir kaç yıl geçirdik ki... Hala da tam geçirmedik ya... Tam ''geççek''lik olduk, vallahi de billahi de!

Pandemide evlere hapsolduk...

"Geççek bunlar" dedim, kitaba-filme-yazmaya daldım... İdeal bir fırsattı, herkesin ailesiyle-sevdikleriyle, hobileriyle vakit geçirebilmesi için...

Bendenizi pandemide cezaevine bile attılar...

"Geçcek bunlar" dedim, her zamanki anti-pesimistliğimle... Sıkıntılı zamanlarda, tarih okurum... Tarihe bakın, kimler neler yaşamış, sonunda hepsi geçmiş gitmiş... Üstelik, beterin beterinin örnekleri vardır tarihte... Sonra da kendime güler geçerim...

Tahmin edebileceğiniz her zamanki ''gırgıra alma'' tavrımla, ''Yahu ne şanslıyım, tüm Türkiye ev hapsindeyken hapise düştük, benimki cezaevi sayılmaz'' diye kendimle dalgamı geçtim...

Gerçekten de her sıkıntılı anımda ''geççek'' demeyi bilirim; dalgamı da geçerim...

Öyle ya; pandemide ha ev hapsindesin, ha da hücrede... ''Dışardaki''yle ''içerde'' kinin farkı kalmamıştı. Hani şöyle ağız tadıyla ''içeri girdik'' falan bile diyemiyorum hala. Tüm ülke ''hapishane'' olmuştu çünkü. Zaten, Türkiye toprakları da "yarı açık cezaevine" dönüşmüştü uzun süredir.

Tam 37 gün içerde kaldım, dışarı çıktığımda, tüm Türkiye hala ''hapishane''ydi. Kendimi hapisten çıkmış gibi hissedemedim; sadece ''havalandırma''ya çıkarılmış gibi hissettim.

Anayasa Mahkemesi, tutuklanmamın haksız olduğuna hükmetti, bir de bana tazminat ödenmesine karar vermesin mi!

İşe bak, herkes evinde hapisken; ben de "dışarda" olsam ''hapis hayatı yaşayacak"ken, üstüne üstlük, para da kazanmıştım... Güler misin, ağlar mısın işte! Tüm Türkiye ''hapis''ken, bir tek bana ''hapiste boşuna yattın'' diye para ödeyecekti sevgili devletimiz...

"İçeri"den takip ediyorum, Avrupa ülkelerinde, pandemi nedeniyle eve hapsolup çalışamayanlara devlet desteği verildi... Desteklenen şirketler aracılığıyla, "ev hapsindeki"ler maaşlarını almaya devam etti... Biz de nanay; dünyaya hava atıyoruz ama kasa bomboş!

Pandemi, "hassas ekonomi"yi iyice vurdu... "Dışarı" çıktığımda, dışarının "içeri"den beter olduğunu gördüm... ''Ekonomik fırtına'' kendisini hissettirmeye başlamıştı....

İktidar da, tüm sıkıntıları pandemiye bağlıyor, "geççek" bunlar diye ümit ediyordu... Aslında Tarkan'ın şarkısının sözleri iktidardakilerin bugünkü iç dünyalarına uyuyor! Onlar da anketlere bakarak yaşadıkları "bugün seçim olsa gidiciyiz galiba" paniğine; bir umutla, "geççek" diye bakıyorlar...

Oysa "geççek" sözcüğünün içi pek dolu değil, "Allah'tan umut kesilmez" gibi bir "geççek durumu" söz konusu!

Pandemi günlerinde olduğu gibi bugün de, herkes gibi "''Geçer, geçer, bunlar da geçer'' demek istiyorum, ama nedense diyemiyorum... Çünkü, bir de, ''geçer ama deler de geçer'' diye lafımız vardır... Galiba bu sefer, ''delip de geçecek'' diye düşünüyorum.... Bir gecede herşeyin düzelmeyeceğini, çok zaman alacağını görüyorum...

Galiba bu ''geççek'' lafını, biraz da ''temenni'' olarak, kendimizi ''teselli'' için kullanıyoruz...

Kırılgan ekonomimiz, her fırtınada olduğu gibi, fırtınayı ''kasırga'' gibi yaşamaya başladı... Siyasi hayatımızda da bir ''fırtına'' vardı... Hukuk, ayaklar altındaydı... Uymadığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından ötürü, Avrupa ile kopma noktasına gelmeye bile başladık...

Tamam, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş gibi binlercesi gazetecisi-siyasisi-aydınıyla ''geççek'' bugünler deyip, dik duruyordu, ama ''geçmesine'' daha vakit vardı...

Yine de, hep "geççek" demeyi severiz halk olarak, "şark kaderciliği" midir nedir, pek severiz "geççek, geççek" demeyi birbirimize...

Ve birden popstar'ımız Tarkan'ın ''geççek'' şarkısı ortaya çıkardı... Tarkan "ortak duygu"yu yakalamıştı; tüm Türkiye gibi "geççek" diyordu...

Artık lafı nereye çekersen... İster, ''pandemi geççek'' diye anla; ister günlük kendimize has sıkıntılarımız için "geççek" diye düşün; isterseniz de ''politik'' olarak algılayın! Tarkan bir ortak duyguyu, herkesin kendi gerçekliğine ya da "anlamak istediği"ne göre dillendirivermişti...

Şarkı, direkt ''politik bir şarkı'' mı? Kesinlikle hayır! Tarkan bu şarkıyı ''politik amaçlı'' mı ortaya atıverdi; çok emin değilim... ''Herkes istediği gibi anlasın'' diye düşünmüş olmalı; ama emin olun, ''politik bir gönderme'' olacağının da farkında olarak!

Tıpkı 6 liderin yuvarlak masa toplantısının ardından, ''açıklama günü'' olarak 28 Şubat'ın seçilmesi gibi! Tıpkı Sezen'in şarkısındaki ''gönderme'' gibi! Tıpkı, Cem Yılmaz'ın ''Çalıyor, ama çalışıyorlar'' göndermesi gibi!

Tarkan'ın, klibini "Türkiye'nin halinden" ilham alarak çektiği ortada... ''Türkiye'nin hali'' de ortada... Pandemi epeyce hafiflemiş, ekonomik sorunlarla boğuşuyoruz... Ekonomik sorunların geçeceğine inancımız epeyce zayıf... ''Geççek'' diye kendimizi teselli ediyoruz...

Kuşkusuz, kadim dostu-ablası Sezen Aksu'ya yapılan saldırının hemen arkasından bu klibi yayınlaması da manidar... Belli ki ''kervana'' katılmış...

Sonuçta halka malolmuş sanatçılar, Cem Yılmaz'dı, Sezen Aksu'ydu, Tarkan'dı, belli ki, bir "kıpırdanış" içerisindeler. Bizler gibi, onalr da ''işlerin kötüye gittiğini'' görüyor, ''değişim'' istiyor...

Sezen'in de, Tarkan'ın da durduk yere ardı ardına ''hareketlenmeleri'' raslantı değil, emin olun!

Sezen gibi Tarkan da "yetmez ama evet"çiydi... AKP'ye, demokrasi ve özgürlükleri getireceğine güvenerek sıcak baktılar... İslami kesimin uğradığı haksızlıklarda, çok ortalığa çıkmasalar da tavırları hep mağdurlardan yanaydı...

Fakat AKP'nin sadece "kendisine Müslüman" olduğunu geç de olsa gördükleri andan itibaren, tavırları değişti... Sanatçı ürkekliğiyle çok "politik" görünmek istemediler... Sonuçta tüm halka malolmuş sanatçılardı ve "politik slogan atmayı" ve "taraflı" görünmeyi istemiyorlardı... Sadece mağdurdan yana olmanın daha etik olacağını düşünen bir ince politik çizgide yürümeyi tercih ettiler....

AKSU GEZİ'YE

GELMEK İSTEDİ

Şöyle ilginç bir anekdot aktarayım; Gezi olaylarında, o pırıl pırıl gençlere destek vermek için Sezen Aksu, Gezi Parkı'na gidip, şarkı söylemek, o gençleri desteklemek istedi... Çünkü ''yetmez ama evet''çi saftiriklerden olduğu için, hala kendisine çok tepki vardı...

Bunu duyurduğumda, Twitter'dan muhalif kesim öyle bir tepki gösterdi ki, panik içinde haber yolladı, ''Aman ben oradaki güzel havayı bozmayayım'' deyip Gezi Parkı'nda şarkı söylemekten vazgeçti...

Çok üzülmüştüm, azgın muhalif kesime de için için kızmıştım... İnsanların hata yapma hakkı olmalıydı... Geç de olsa, hatadan dönmüş diye bakılıp, kazanmaya çalışılmalıydı... Hele de işin içinde Sezen olunca... Neyse ki, şimdi o ''azgın muhalif kafa'' artık yok... Onlar da giderek hatadan döndü ve dönmeye devam ediyorlar...

Evet, benim de bir politik çizgim, keza muhalif tarafım vardır... Ama muhalefete de muhalifimdir çoğu kez... Başörtüsü yasağı gibi yasaklara da hep karşı çıktım, siyasal İslamcıların uğradığı haksızlıklara da hep karşı çıktım... Erdoğan'ın ''şiir okudu'' diye hapse atılmasına da karşı çıktım... Ama ''bizim mağdurların'' mağrurlaşmaya başladıklarını da, ''yetmez ama evet'' saçmalıklarına düşülmeden, çok önce gördüm...

Göremeyen ''yetmez ama evet''çilere de çok kızdım ama ''art niyetli'' bulmadım; sadece saflıkları güldüm!... Onlar için de ''geççek'' dedim hep, düştükleri aymazlıklar geçecek!

''Geççek'' ama yerine ne ''geççek'' sorusu da önemli benim için! Bu yüzden Kılıçdaroğlu'nun birleştirici çizgisini çok önemsiyorum... Çünkü Kılıçdaroğlu da hiç kimseden çekmediği kadar kendi partisindeki ''azgın muhalif''lerden çekti; kendisine de daha 10 yıl öncesinden başlayarak hep ''doğru yoldasınız, bunlar geççek'' dedim.. Nitekim sabretti, ''azgın muhalifliğin'' yerine birleştirici-bütünleştirici bir hedef koydu kendisine...

Son ''yuvarlak masa'' toplantısında verilen fotograf, sadece bir ''iktidara gelme'' zorunluluğu ve gelip-geçici bir iktidar hırsı değildir, haberiniz ola!

Tarkan'ın şarkısı da tam üstüne geldi... En çok da şarkının şu sözlerine takıldım:

''Hadi yeter artık fena bunaldık

Düş babam artık düş yakamızdan

Var bir hayır her şerde dedik

Oturduk bir dolu ders de çıkarttık

Ama yeter artık, anladık tamam

Düş babam artık düş yakamızdan''

Gerçekten de, ''yuvarlak masa''da ''her şerden hayır çıkaran'' altı lider vardı... Hepsi kendi siyasal geçmişinden dersler çıkarmış altı lider... Ve çıkardıkları ''ortak ders'' de, ''düş babam, düş artık yakamız''dandı...

O masa daha çok büyüyecek... Cem Yılmaz'ların, Sezen'lerin, Tarkan'ların sayısının da giderek büyüyeceğini görüyorum...

Galiba Cem Yılmaz gibi, Sezen gibi, Tarkan da, o ''yuvarlak masa''da yerini aldı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hakan Aygün Arşivi