Komünist suçluların torunları

1940'lı yılların başlarıydı... ATATÜRK’ünü yitireli 2 yıl olmuştu Türk Milletinin.
Türkiye Cumhuriyeti çok kısa süre içinde yaptığı devrimlerle işgal altındaki bir imparatorluktan bağımsız ve modern bir ülke olma yolunda verdiği mücadeye  bütün yokluklar ve imkansızlara rağmen devam ediyordu…
Zor günlerdi…
Alman orduları; Volga kıyılarında Stalingrad'da, Bulgaristan'da, Yunanistan'da Türkiye sınırlarında, Meriç kıyılarındaydı..
Yurdun savunması en iyi şekide sağlansın ve olası bir Alman işgali yaşamamak için 20 yaş kesimi (1901 - 1920 doğumluları ) insanını silâh altına alınmıştı.
Trakya'da insan boyu kar, diz boyu çamur..
Mehmetçik yayan, malzeme ve mühimmat öküz arabaları, talikalar ve katırlar ile büyük zorluklar içinde yapılıyordu. 
Asker süngü hücumu ile saldırı ve savunma ağırlıklı talim ve terbiye görüyor...!
 Milli Mücadele'nin yaralarını saramamış yeni devlet, İkinci Dünya Savaşı'na girmeden savaşa girmiş kadar zor koşullar içindeydi. 
 Ekmek yok, aş yok... 
Hayvana sap yok, saman yok...
 Kışın soğuğundan, yazın sıcağından barınacak yer yok...! 
Hastanelerdeki ot yataklar; soğukların, yoklukların hastalıkları içinde (tifus, ciğer, uyuz, sıtma, zafiyet vb) şifa bekleyen Mehmetçiklerle dop dolu. Yeni gelen hastalara boş yatak yok.
İlâç yok. Yerli aspirin taklitleri. Kaputbezinden sargılar. Faydasını gören de yok. 
Eli ayağı tutan memleketine 6 aylık hava değişimi ile gönderiliyor. 
Bu yokluk ve yoksulluk içinde devlet, bu yokluk ve yoksulluğu kırmak için köye okul götürmek, köylüyü okutmak istiyor. 
Cumhuriyetle birlikte ülkenin gelişip zenginleşmesinin, kalkınmasının başlangıç noktasının köy olacağı kafalara dank etmiş durumda.
17 Nisan 1940, Köy Okullarına öğretmen ve eğitmen yetiştirme, yöre kalkınmasında etkin bir görev üstlenmek üzere Türkiye koşullarına özgü “eğitim kurumları yasası” TBMM'de kabul ediliyor. 
Cumhuriyet Türkiyesi'nin ülke gerçeğine, kendi öz kaynaklarına dayalı olarak kurduğu bir eğitim sisteminin adıdır Köy Enstitüleri. Yabana muhtaç olmadan kendini yeniden üreten, kendini, kendi kendine üretken bilgi ve beceriyle donatan bir eğitim kurumunun adıdır Köy Enstitüleri. 
1936'larda askerliğini onbaşı veya çavuş olarak yapan köy çocukları 6 ay süreli tarımsal uygulamalı kurslarda yetiştirilerek köylerinde eğitmen oldular. 
O günlerin Köy Enstitüsü'lerinde,  basit yün-aba giysileri içinde, kurulacak her köy Enstitüsü  temelinde, kerpicinde, duvarında, çatısında emeği olan köy çocukları, ülkenin imarına ellerinin nasırlarını bıraktıkları, yeni nasırlar kazandıkları, ülkede büyük bir hızın, büyük bir değişimin kıvılcımlarıydılar artık.
Köy Enstitüleri'ne 5 yıllık köy ilkokulunu bitirenlerle, köyün kendi, sadece okuma yazma bilen insanından 6 ayda eğitmen olarak yetiştirilenlerin okuttukları 3 yıllık köy okullarından çıkan 2 yıllık hazırlık sınıfı okuyan sadece ve sadece köy çocukları alınıyordu. 
Sayıları 20'ye ulaşan Köy Enstitüleri'nde genel bilgi ve kültür derslerinin yanı sıra tarımsal ve teknik üretken bilgi ve beceriler kazandırmaya yönelik uygulamalı dersler ağırlıklıydı. Böylece enstitülerin kendi alt yapı sorunları da devlete yük olmadan kendi üretkenliği içinde çözülmüş oluyordu. 
Gençler cumhuriyetin üzerine kurulduğu mantıkla değişim içinde bir yönetim ve eğitim anlayışı yetiştirilmişlerdi. Köyde bir şeyleri kökten değiştirmek, kırmak hedeflenmişti.
 Aslolan köyünden kopmadan köylü ile birlikte olmaktı. Ama  gençler kendilerini içinden çıktıkları köye kabul ettirebilmede  büyük zorluklar yaşıyorlardı.
Bunun için de daha yeşermeden, çevresini yeşertmeden Anadolu'nun dinamiğini ülkenin kalkınmasına katacak Anadolu kırsalının gençlerine karşı acımasız saldırılar yapıldı. Bu acımasız saldırılara karşı hiç kimsenin ama hiç kimsenin gıkı çıkmadı. Evet bir yanlışlık ve bir eksiklik vardı ama kimse buna kafa yormuyor, kimse bu soruya yanıt vermek için kendisini üzmüyordu..
Türk Milli Eğitimine büyük destek veren ve bu okulların kuruluşuna büyük katkısı olan İsmet Paşa bile Hasan Ali Yücel'i ve kendi eseri olan okulları savunmadı. Hasan Ali Yücel bu okullar yüzünden komünizmden suçlu bulunuyor ve ceza alıyordu.
Köy Enstitüleri kapatılırken bu kurumlarla bütünleşmiş olan bir avuç insanın ve Anadolu çocuğunun içine düştükleri acılarından ama hiç kimse haberdar değildi..
 Köy Enstitüleri, Türkiye'nin çağdaşlığı yakalaması için gerekli Samurayları yetiştirecek kurumlar olmamaları için bir neden yoktu... 
Ama biz yapamamıştık….
Köy Enstitüleri, köylü veya Anadolu halkı istedi diye kurulmamıştı. kapatılmaları da yine köylü veya Anadolu insanı istedi diye olmamıştı.
“Biz yüz yıldır bir çuvaldız boyu yol alamadıysak, bilinmelidir ki bunun en başta gelen nedeni milletten soyut, onun dinamiğinden habersiz kendi içimizden çıkardığımız, özümüze yabancı yetiştirdiğimiz egemen oligarşidir.”
 Sonuçta Köy Enstitütü’lerinin başarısız oluş nedenleriyle ilgili sorularımıza cevaplar bulmalıyız.
Köy Enstitüleri'ni neden sahiplenmedi? 
Köy enstitü’lerinin kapatılması kimlerin isteği ile gerçekleşmişti?
Köy Enstütü’lerinin kapanmasında kimlerin çıkarı vardı?
O saf Anadolu çocuklarını Yd. Sb. okullarından gözünün üstünde kaşın vardır denilerek kıtalara er veya onbaşı olarak çıkarılmalarının sebebi nelerdi ve kimlerdi? 
Hasan Ali Yücel’i bu okullar nedeniyle komünizmden mahkum olmasına neler ve kimler sebep oldular?
Dün ülkede egemen oligarşinin iç düşman olarak gördüğü komünist yuvaları Köy Enstitüleri ile komünizm temizlenmiş miydi?
 Köy Enstitüleri kapatılırken tek bir kişi evet tek bir kişi karşı çıkmamıştı ama bugün Köy Enstitüleri gerçeğini çok az da olsa kıyısından, köşesinden özlemle AAHHH.. AAAHHH....! edebiyatını yapan bizler  işte o suçluların torunları değilmiydik?.
 Köy Enstitüleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük ve en parlak başarılarından biri olacakken en büyük bozgunlarından biri olmasındaki faktörlerden biri toplumsal duyarsızlığımız mıydı?Bugün hala aydınımız baş örtüsü, çobanın oy hakkı sarmalında ise aşacak daha çok engellerimiz var demektir. Bu kafa hala, ülkenin kalkınması yolunda, Anadolu kırsalının dinamiğinin ülkenin kalkınmasına katma yolunda gündeminde etkin bir önerisi bulunmamaktadır.
Milleti, milletin değerlerini özümsememiş ve de millet iradesine saygısız bu kafa, bu egemen anlayış devam ettiği sürece iki ileri bir geri anlayışlı mehter bu yürüyüşüne devam edecek ve gelişmiş bir Türkiye  olma yolunda toplumsal gecikmeler yaşayacağımız kesindir.
Vatan demişken, Nazım’a söz vermemek olmaz dı. Bize de okumak düşer artık. 
İnsan olan vatanını satar mı? 
Suyun içip ekmeğini yediniz. 
Dünyada vatandan aziz şey var mı? 
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler, 
saçlarından tutup sürüklediler. 
götürüp kâfire : «Buyur...» dediler. 
Beyler bu vatana nasıl kıydınız? 
………………..

VESSELAM…………  .   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi