Rahsa Pınar Çetinkaya

Rahsa Pınar Çetinkaya

Vazgeçilmezlik tapınağı

Siyaset ve profesyonellik arasındaki benzerlikler üzerine bir sohbet esnasında, siyasetin günümüzde her toplum için neredeyse bir yaşam tarzı olduğu üzerine hemfikir olduk. Eskiden siyaset belirli bir eğitim düzeyi konusuyken şimdiki dönemde hayatın içine girip bizi manipüle etmesine ne kadar da çok fırsat verdiğimizi konuştuk. Halbuki siyaset amaca hizmet etmek için her yol mübah edilen yoldur. Profesyonel olmak işin ehli olmaktır. Peki neden bu duruma geldik? Neden herkes herşeyi bilmeden konuşur oldu ve neden katkılarından çok laf ebeliği yapanları barındırıyoruz. Neden susuyoruz, herkes kendi işinin ehli olmak için profesyonelleşmeye gitmiyor araştırmıyor,sorgulamıyor kolay yoldan hak yeme olayına sızıyor.

Aklıma İran'a ait bir horoz hikayesi geldi. Horoz çok hastalanmış öyle ki başını kaldıramıyormus. Tabiki tüm hayvanlar da onun iyileşmesini ve sabah güneşin doğması için ötmesini beklemişler. Maalesef horoz o sabah hastalığından dolayı ötmemiş ama güneş tüm ihtişamı ile doğmuş. Böylece tüm hayvanlar esasında horoz olmadan da güneşin doğmasını öğrenmiş olmuşlar. O güne kadar yanlışı kucaklayıp göklere çıkarmışlar.

Horoz olmadan da güneş doğabiliyormuş...

Ben olmasam o güneş size doğmaz...

Ben sizin için önemliyim, vazgeçilmez olmalıyım diyen horoz, ancak vakitsiz ötmüş olur...

Kendini olduklarından fazla önemseyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. İnsanlar arasında da böyle horozlar vardır elbette. Övgüye doymayan, kendini beğenmiş, kibirli ve yersiz gururlu insanlar... Onlar da kendi ötüşleriyle, kendi düşünceleriyle güneşin doğuşunu kendilerine mal ederler. Oysa gerçek, insanın mütevazılığı, alçak gönüllülüğü ve paylaşımcılığıdır. İnsan, doğanın bir parçasıdır, evrenin bir parçasıdır ve kendi varlığını sadece bir hatırlatma olarak görseler keşke...Güneş herkese eşit doğar, herkesin hakkı vardır bu ışıltıdan yararlanmaya.

Bu tür insanlara denk gelişlerimizde eminim bir çoğumuz görmezden gelmeyi, yersiz kimlikleri ile uğraşmanın zaman kaybı olduğunu düşünürüz. Onlar oldukları konumları aşağı çeken kibirlilerdir. Örneğin, her fırsatta kendi başarılarını anlatıp, diğerlerini gölgede bırakmaya çalışabilirler. Oysa ki susmak yerine güneşin hali hazırda karanlık sonrası doğa şartları gereği zaten doğacağını söyleyerek bu tarz egoları vazgeçilmezlikten kurtarabiliriz. Gerçekten kimse vazgeçilmez değildir. Ben olmazsam bunlar olmaz, ben çekmezsem kimse çekmez gibi gibi büyük laflar sadece laf-i güzafdir. Karanlık güneşe ve güneş de karanlığa yerlerini bildirir. Jane Austen - "Kibir ve Önyargı": Romanın ana karakterlerinden biri olan Bayan Catherine de Bourgh, kibirli ve kendini beğenmiş bir karakterdir. Sürekli olarak başkalarını eleştirir, laf taşır ve kendi ailesini diğerlerinden üstün görür. Bu, kendi işine odaklanmak yerine sürekli olarak başkalarını aşağılayan bir karakterin örneğidir.

Evet o düşüncede olanlar; siz olmazsanız ne sistem çöker, ne sevgi saygı empati yoksunluğu olur ne de dünya dönmeyi bırakır... Sadece ardinizdan söylenecek kötü yorumlarin sahibi olursunuz. Bu da bir şeydir sizler için belki de... Karanlık olmadan güneşin kıymeti bilinmeyeceği için sizde olmazsanız iyilerin, sözle değil katkılarıyla olumlu yol alanların, başkasının eksikliklerini görüp uyarmak yerine laf ebeliği yapanlar siz olmazsanız hasetliği,saygısızlığı, kibiri bilmeyecektik. Vazgeçilmez olduğunu düşünenlerin içinde olduğu tapınaklar çökmeye mecburdur. Güneş hep doğacak, baki olan sadece gece ve gündüzün sırasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Rahsa Pınar Çetinkaya Arşivi