Toplumsal değişme ve sanat (1)

Anlamların değişmesi, bazen toplumun değişiminin başlangıcı bazen ise sonucudur. Sanat, başlangıçta yerleşik toplumlar için din ve bilim kadar önemliydi. İnsan, sanat sayesinde doğaya üstünlük sağlıyor ve toplumsal ilişkileri geliştiriyordu. Dinler kendi felsefelerini ve estetik değerlerini geliştirirlerdi. Fakat sanattaki sürekli değişim sürekli gelişim anlamına gelmiyordu. Sanat insanlık tarihinden beri vardır ve bir kategoridir. Sanatın sürekli değişerek insan ve toplum yaşamına işlevsellik geliştirmiştir. Doğadaki insanın güçlü ve güçsüz olduğu anlar sanatın başlamasını sağlamıştır. Doğada güçsüz olan insan doğaya hâkim olmak istemiş ve bunu önce sanatla yapmıştır. Taşa şekil verip ilk aleti yapan da bir sanatçıdır, ritmik duyguları ilk organize eden de bir sanatçıdır. Yani doğadaki ilkleri yaratan insanlar sanatçıdır. İnsan aslında en başından beri nesneleri değiştirip onların biçimleriyle oynayarak doğaya karşı büyü gücünü kullanmıştır. İnsan tasarımları birer büyüdür.

Eğer sanat bizim için yapılan evler, heykeller, resimler ise dünyada bir sürü olmakla beraber her toplumun mutlaka sanatçısı vardır. Fakat aradığımız şey nadir ve enfes bir parçaysa sanatı çok eski zamanlarda aramamak gerekir, bu sözcük anlamını yeni kazanmıştır. Bu durumda en büyük ressamların, mimarların bile sanat kelimesini aklından geçirmemiş olması gerekir.

Kaunt’a göre sanat duyuları ve deneyleri aşan bir olgu olduğu için doğanın taklit edilmesinden ibaret değildir. Sanat var olandan var olmayanı çıkartarak yeniden tasarlamadır. Hegel’e göre sanatın misyonu tinsel olanı ortaya çıkarmaktır. Yani din ve felsefe ile aynı misyonu taşır. Buna göre sanat dinin içindedir.

En erken sanat doğudaki baskıcı krallar sayesinde doğdu. Baskı yüzünden bu sanatlar yüzlerce yıl hiç değişmedi. Fakat Yunanistan tarafında tek yönetici yoktu ve yaşam koşulları çok daha değişikti. Doğudaki sanatçılar atalarının geleneklerine sadakat ile bağlı kalarak sanatını icra etti. Doğunun kendine özgü mükemmele ulaşma çabası sayesinde Yunan sanatçılar heykelleri oymaya başladıklarında doğulu sanatçıların bıraktığı yerden devam ettiler.

Sanat, toplum sayesinde toplumun içinde doğar ve böylece toplumun bir parçası olur. O iletişimin olanaklarına yardım ederken iletişim niteliğinin de parçası haline gelir. Eserleri ve eser sahiplerini anlayabilmek için yaşadıkları zamanı ve yeri bilmemiz ve bunları incelememiz gerekir. Yani sanatçının yaşadığı toplum yapısını anlamamız ve şeffaf bir şekilde algılamamız gerekir. Topluluğun düşünsel konumu sanatçının da konumunu belirtir. Bu koşullar sanat yapıtının niteliklerini belirler.

Tarihte Kent kitabında ilk kentlerin ve bunların sanat anlayışlarına değinir. İlk kentlerde sanat kral, rahip ve saray üçlüsü etrafında gelişir. İktidarın etrafında gelişen toplum sanatın da kişiliğini belirler. Sanat sadece bir biçim sorunu değil bir düşünce sorunudur. İnsanlığa dair düşüncelerin ifade edilme şeklidir. Bu nedenle toplumun içinde bulunduğu çağı, siyasi koşulları, kültürel değerleri, sınıf ilişkileri, akımları ve hatta çelişkileri incelemek gerekir.

Güzel sanatlar tarihi Antik Çağ, Orta Çağ, Modern Çağ olarak üç döneme ayrılabilir. Antik Çağ’ın bakışı çoktanrıcılık, Orta Çağ’ın bakışı tektanrıcılık, Modern Çağ’ın bakışı doğa bilimleridir. Riegel’e göre sanatın tarihi Antik ve Orta Çağ’da dine bağlıyken Modern Çağ’da felsefe ve bilime bağlıdır. Orta Çağ’da resmin temel amacı Tanrı’nın gücünü ve merhametini göstermek için bir araçtı. Ruhsal Yapı’nın sanata taşınması Yunanlıların buluşuydu. Orta Çağ sanatçısı ne derse desin Yunanlıların bu buluşu olmasaydı resim sanatı kilisenin amaçları için kullanılmazdı. Orta Çağ sanatçısı sadece bildiklerini ve gördüklerini değil aynı zamanda hissettiklerini de sanata taşır. 15. Yüzyılda sanatçılar resmi sadece bir öyküyü yansıtmak olarak değil gerçekliği de ayna gibi yansıtabilecekleri fikrine kapıldı. Bunda İtalyan ve Flaman sanatçıların etkisi büyük oldu. Sanatçılar her yerde yeni bir şeyler deniyor ve yeni etkiler yaratıyordu. Maceracı sanat ruhu Orta Çağdan kopuşun dönüm noktası oldu. Sanatçının görevi değişime uğramıştı ve mimarlar sadece kiliseler değil bir sürü dünyasal yapı tasarlıyorlardı. Kutsal öyküyü betimlemekten çok daha fazlasıydı artık sanat.

Fransız Devrimi sayesinde sanat gerçek modern çağlara ulaştı. İnsanların sanat hakkındaki fikirlerinin değişmeye başlamasının sebebi akıl çağıydı aynı Fransız İhtilaline sebep olduğu gibi. Önce sanatçının üslubu değişmeye başladı. Sanat politik inançların açıklayıcısı olmaya başladı. Zaman geçirmek için zenginlerin zevki olan sanat yeni özellikler kazanmaya başladı. Öğretici, düzeltici, eğitici… Toplumun hayatına ve mutluluğuna katkıda bulunmaya başladı. Rönesans’ta başlayan Naturalist Sanat, Empresyonizm ile beraber son halini almıştı. Açık hava ressamlığı sanatçının uçarı üslubunu temsil ediyordu. Çağların akışı artık durdurulamaz hale gelmişti her şey gibi sanat da sürükleniyordu. Farklı ulusların farklı yapılarında farklı kültür ve dönemlerin özellikleri hissedilmişti bu yüzden sanat çağın başlıca ifadesi olarak belirtildi. Sanat tarihi sayesinde bu ifade güçlendi. Fakat empresyonizmin de bir sonu vardı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Barış Önal Arşivi