Ziya Şakir Yılmaz

Ziya Şakir Yılmaz

Sözün büyüsü (2)

Geçen haftaki yazımda kendimizi gerçekleştirmenin, bir üst versiyonumuza erişmenin, kısaca başarının yollarından birinin de kullandığımız kelimeler olduğunu belirtmiş, bu konuda yazar, eğitmen ve ayrıca benim de metin danışmanlığımı yapan sevgili kardeşim Göksel Bekmezci’nin yazdıklarından örnekler paylaşmıştım; bu hafta da konumuz kelimeler ve tabii ki rehberimiz yine onun kaleminden çıkan “Sözün Büyüsü” kitabı…

"Önce bir kelime yaratır, bir anlamı
o kelimeye kodlarsınız. Kullandığımız
kelimeler, bizim nasıl düşündüğümüzün
dokusunu oluşturur, kararlarımızı
doğrudan etkiler."

Anthony Robbins



Alış ve Pazarlama

Kitapta ilgimi çeken başlıklardan biri de Alış ve Pazarlama’ydı. Yaptığım işin kollarından birinin de satış ve pazarlama üzerine olmasından dolayı doğrusu ezberimi bozan bir yaklaşımla karşı karşıya olduğumu başlığı okuduğum an hissetmiştim.
Sosyal medyada binlerce iletilere rastlıyoruz. Arkadaşlarımızın, haber sitelerinin, ünlülerin, reklam verenlerin ve daha yüzlercesinin… Spor haberlerine baktığımızda takımların borç içinde yüzdüklerini, dünya klasmanında geri düşmelerini, hakemlerin haksızlık ettiklerine dair iddialarını okuyor; ekonomiye kulak verdiğimizde durmaksızın yükselen döviz haberlerini duyuyor, yakınlarımızın (genellikle ilgi çekmek için) kişisel paylaşımlarındaki hastalık haberlerini görüyor, komşumuzla ayaküstü sohbetimizde memleketin olumsuz meselelerini konuşuyoruz… Üstelik bunları her gün tekrar ediyoruz.
Hiç mi sevindirici haberler almıyor, iletilerde rastlamıyoruz? Elbette güzel haberler de karşımıza çıkmıyor değil, ancak bu söylediklerimin yanında o kadar az kalıyorlar ki neredeyse farkına dahi varamıyor veya hemen unutuyoruz.

 

Üst paragraftaki yazdıklarımdan yola çıkarak; çocukluktan yetişkinliğimize değin ‘borç’, ‘geri’, ‘düşüş’, ‘haksızlık’, ‘değer kaybediş’, ‘hastalık’ ve buna yakın olumsuz kelimeleri duyduğumuzda, bilincimiz de bu yapıya göre şekilleniyor. Çünkü her bir kelimenin bilincimizde bir kodu mevcut. Bundan dolayı iyiyi kötüyle, güzeli çirkinle, aydınlanmayı karanlıkla, özgürlüğü tutsaklıkla anlatmaya başlıyor; ‘başarılı olma’ yolunda ana caddeleri değil de ara sokakları kullanıyor, kimi zaman da çıkmaz sokaklara sapıyoruz. Bu da gösteriyor ki kişisel gelişim sürecimizde özenimizi sadece kullandığımız kelime ve cümlelere değil, aynı zamanda duyduklarımıza da göstermeliyiz. Hangi sesi veya sözü duyuyorsak o bölgenin ya içinde ya da yakınlarındayız demektir; bu gürültü de olabilir, iyilik-güzellik de…


“Seçtiğiniz hayatlar,
kullandığınız sözlüklerinizi ve
sözcüklerinizi de belirler.”
Murathan Mungan



Bir de iş alanımızda kullandığımız söylemlerimiz var ki işte orada sadece kelime satın almayız, aynı zamanda kendimize tavır da satın alırız.
Nasıl mı? Gelin bu kısmı doğrudan Göksel Bekmezci’nin ‘Sözün Büyüsü’ kitabından okuyalım:


“Her bir kelimenin, kavramın, sözün bilincimizde kodları vardır. Bu kodlar o sözcüklerle –hazırlarsa eğer– harekete geçer veya uyanırlar. İşte, alış ve pazarlama dediğim tam da burada başlar! Bir mağazaya gidiyor, aradığımız ürünü bulamadığımızda bir satış görevlisinden destek talep ediyoruz. Ürün mağazada bulunmuyorsa eğer;

Maalesef elimizde yok,”

Özür dilerim, o ürünümüzden hiç kalmadı,”

Üzgünüm, söylediğiniz ürünü satmıyoruz,” yanıtlarını alıyoruz.

Satıcı ne yapsın?” dediğinizi duyar gibiyim… “Onun elinden başka ne gelir ki”, “O da emir kulu…” Elbette bir satıcı, aranan ürün bulunmadığında bunu müşteriye kibarlıkla dile getirecektir. Peki, müşteri gittikten sonra personel ne elde edecektir?

Maalesef.”

Yok.”

Kalmadı.”

Özür dilerim.”

Üzgünüm.”

Hiç.”

Herhangi birimiz bu sözcükleri, günde ortalama on beş, yirmi defa tekrar ettiğimizde neyi var ederiz? Bir de bu tekrarlara sözcüğün tavrını, duygusunu da kattığımızda? Bilinçaltımız bu durumu iş sektörü-özel hayat başlıkları altında

mı değerlendirecek yoksa konuyu orada başka, burada başka diye mi ele alacak dersiniz? Hayır! Bilinçaltımız bu ayrımları yapamaz. Birçok kilolu kimse vardır ki kilolarının temeli çok yemek yemeye değil, az sevilmiş olmasına dayanır. İlgiye, şefkate açsak şuuraltımız bu boşluğu en kolay gıda alımı ile kapatır. “Maalesef”, “yok”, “kalmadı” sözcüklerini duygularıyla birlikte gün içinde sıkça kullandığımızda “özür dilerim tadında” mahcup bir kaderi de kendimiz için inşa edebiliriz. Bu da yaşamımızın genelinde, özellikle de ilişkilerimizde edilgen bir kişi haline dönüşmemize neden olabilir.”

Kelimenin özü nefestir.
Ve bir kelime aslında insanlığın
sesi, nefesidir.”
 
Göksel Bekmezci



Ben de siz sevgili okurlarıma soruyorum; siz, başarı yolculuğunuzda hangi sözcükleri ve sözleri kullanıyorsunuz? Nice kimse var ki bu yola heyecanla çıkmış, fakat kullandığı kelimelerden dolayı kendini ya yavaşlatmış, ya epey geride bırakmış ya da çemberin dışına çıkartmıştır.
“Aslında bu işe iki sene önce girseydim…” (Keşke)

“Ürünün fiyatları bu kadar yüksek olmasıydı…” (Odak kayması)
“Ben kariyer alırdım ama…” (Mazeret)
“Kısmet…” (Serbest düşüş)
“Hayırlısı diyelim…” (Ne çıkarsa bahtıma)

Bu ve benzeri söylemlerimiz bizi hedeflerimizin merkezinden uzaklaştırır. Hiçbir keşkenin, hiçbir bahanenin ve hiçbir şikâyetin bugüne değin anıtı dikilmemiştir. Hiçbir toplumda “Aslında başaracaktı ama…” başlığında bir ödül töreni ya da “Aslında iyi insandı ama…” başlığında bir anma töreni düzenlenmemiş, kendilerine onur ödülleri verilmemiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün söylemi ile “Yaşamak demek çalışmak demektir.”

İfadelerimizden pişmanlık, mazeret, kadercilik ve benzeri enerjileri arındırdığımızda varlığımızı da görünür kılarız.

Varlık zaten görünür değil mi diye sorabilirsiniz? Bir beden olarak evet fakat bir bilinç olarak her zaman görünür değildir. Bunu bazı söylemlerimizde görmek pek ala mümkündür.

Kitabın, “Bilinçaltının Anlamadığı Kelimeler” bölümünde buna dair birçok örnek paylaşılmış. Ben burada sadece ‘çalışmak’ kelimesini dâhil edeceğim. Bildiğiniz gibi hangi konudan söz edersem edeyim; hem söylemlerimin hem eylemlerimin merkezinde ‘çalışmak’ vardır. Ancak hiçbir surette bu kelimeyi tek başına ne kullanır ne de uygularım. Her zaman başka bir sözcükle kullanarak konunun altını çizerim: doğru çalışmak, verimli çalışmak, planlı çalışmak gibi…
 

Var sayalım henüz kitabı basılmamış bir yazarsınız ve fırsat kolluyorsunuz. Rastlantı bu ya, büyük bir yayınevinin sahibi ile yan yana geldiniz ve size hangi işle ilgili olduğunuzu sordu… Siz de yazar olduğunuzu belirttiniz. Hangi alanda yazılar yazdığınız sorulunca da “edebi metinler üzerine yazmaya çalışıyorum” dediniz. Bu benzetmenin finalini bir de şöyle değiştirelim; hangi alanda yazılar yazdığınız sorulduğunda “roman, hikâye yazıyorum” dediniz. Sizce yayınevi sahibi, ilgisini hangi yanıtınıza verir?


Bir konferans vereceksiniz ve söze şöyle girdiniz; “Bugün size başarının temel yasalarını anlatmaya çalışacağım…” Bir de diğer ihtimali denediniz ve “Bugün size başarının temel yasalarını anlatacağım” dediniz. Hangi söylem yere daha sağlam basıyor? Hangi ifade, konuyu daha ciddi kılıyor, dinleyicilerin odaklanma seviyesini yükseltiyor?


“Gelmeye çalışırım”, “Yapmaya gayret ederim”, “Bitirmeyi denerim” ve benzeri söylemler güvensiz ifadelerdir. Çünkü net değildirler. Saat 15’te orada olurum demekle, orada olmaya çalışırım demek arasında büyük bir fark vardır. Bu farkı biz dilde görebiliriz oysa bu mesafe dilde değil, duygudadır. Duyguda olduğu için dile vurmaktadır. Kendimizi gerçekleştirmenin ilk kurallarından bir tanesi konuşmalarımızın, anlattıklarımızın bilincinde olmaktır. Ne söylediğimiz, nasıl söylediğimiz, ne ve nasıl anlaşılacağı bütünsel dikkati gerektirir. Ve bu konu doğrudan bizim ilgi alanımızdadır.
 

DAHA İYİ BİR SİZ

MEYDANA GELEBİLİR

Kendinize bir ödev verin ve gündelik hayatınızda en sık kullandığınız kelimeleri, sözleri yazın. Ardından yazdıklarınızı tek tek değerlendirin. Hangisi amacınıza hizmet ediyor, hangisi sizi olduğunuzdan küçük gösteriyor, hangisi sizi yükseltmeye, ilerlemeye sevk ediyor? Hangilerini çıkarmalı, hangi yeni sözcükleri hayatınıza almalısınız? Böylece bir iç yapılanma ile kendinize yepyeni bir karakter yaratabilir ve bu karakterin söylemlerini daha etkin, daha güçlü kılabilir ve kendinizden örnek alınabilecek bir model var ederek ‘Daha İyi Bir Siz’ meydana getirebilirsiniz. Değişim ne dünde ne yarında; değişim bir tek şimdi’de gerçekleşebilir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Şakir Yılmaz Arşivi