İstanbul’un estetiğini bozan yapılar

İstanbul eşsiz bir şehir.. Gerek tarihi yapısı gerekse konumu yüzyıllardan bu yana elde edilmesi için uğruna onlarca savaş verilen en kıymetli ve ülkemizin göz bebeği şehri.. Öyle ki Hz. Muhammed’in İstanbul için söylediği hadisini gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmed Han’ın yıllarca çabalayarak binbir uğraşla Osmanlı topraklarına yeniden kattığı kabul bulmuş duası.. Hala bile İstanbul’u elde etmek için dünyanın hain emellerinin devam ettiği ticaret merkezi ve üst düzey güzelliklere sahip şehir.. İstanbul’u anlatmaya kelimeler yetmez fakat bu şehri hor kullandığımızı her geçen gün daha iyi anlıyorum.

İstanbul; yaşayanlarının kesinlikle kıymetini bilmediği, Türkiye’de ya da farklı bir ülkede yaşayanların ise görmek için can attığı bir metropol.. İstanbul’da yaşam sürenlerin günlük koşuşturmacanın had safhada olmasıyla güzelliklerinden mahrum kaldığı gibi çekilmez hale getirilen bir megakent haline dönüştü. Etrafı denizlerle çevrili yeşili ve maviyi bir arada sunan nadir olan bu şehir, yıllar içinde maalesef ki çirkin ve kötü silüetlerle dolu hale getirildi.

İstanbul yıllar ilerledikçe göç almasıyla çarpık kentleşme ve dikey mimari felsefesiyle ilerledi ve şuan oldukça göz yoran ve kirli bir beton yığınına dönüştü. Özellikle tarihi binaların korunması ile ilgili restorasyon çalışmaları sürse de yeterli gelmeyen ve acilen görüntü kirliliğinin önüne geçilmesi elzem olan yapılar mevcut..

Depremin kapıda olduğu, İstanbul için uyarı veren uzmanların yanı sıra hala tehlike saçan binalar çoğunlukta.. Öyle ki depremi bir kenara koyarsak dokunduğunuzda bile beton parçalarını elinizle un ufak edebileceğiniz kadar virane yapıların sayısı da bir hayli fazla..

Herkes gibi İstanbul’da yaşayan biri olarak fırsat buldukça binaları incelemeyi ve izlemeyi oldukça severim. Her fırsat bulduğumda da görsel kirlilik oluşturan ve bir o kadar kötü görüntü sunarak İstanbul’u çirkin gösteren binaları gördükçe de açıkcası üzülürüm ve neden diye de kendime sormadan edemem. Hem dışarıdan bakıldığında sağlam oluşu sorgulanan hem de kaderine terkedilen onlarca yapı, hiçbir önlem alınmadan hala aynı tehlikeyi oluştururken bir yandan da göz yumuluyor. Güvenlik eksikliğini bir kenara bırakalım insanların göz zevkini de bozuyor İstanbul’un prestijini de düşürüyor. Hele ki İstanbul’un turist akınına uğrayan gözde semtlerinde yapı siluetlerinin daha da dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Megakente ekonomiye en çok katkı sağlayan unsurların başında turistler gelir. Eminönü, Sultanahmet, Fatih, Balat, Beyoğlu civarı her adım başı turist çeker. Özellikle İstanbul’a gelen turistleri en çok cezbeden de görselliğidir. İlk defa gelen birini düşünürsek en çok görmek istediği şeylerin başında megakentin büyüleyen manzarası ve çevrenin estetiği olur. Aslında duruma turistler açısından bakmakta doğru değil ama burada değinmek istediğim husus dillere pelesenk olan bir şehrin en iyi ve en güzel görülmesi, temsil etmesi gerektiğidir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı başta olmak üzere İBB’nin İstanbul’daki görselliği bozan yapılara ekstra özen ve önem göstermesi gerekiyor. Özellikle İstanbul’u simgeleyen bazı lokasyonlarına daha fazla ihtimam verilmeli..

Örneğin Karaköy ve Beyoğlu.. Çok sayıda eski ve tarihi bina olduğu kadar bakımsız ve gerçekten virane, sayısız bina yoğunluğu var. Haliyle İstanbul’a yakışmayan bir tablo çiziyor. Yıllardır el sürülmeyen ve çevredeki sakinlerinde güvenliğini tehdit eden unsurlar var. Devletin ya da İBB’nin el atmasıyla değerinin korunduğu veyahut daha işlevsel olarak değerlendirileceği alanlara dönüştürülebilir. Mülk sahiplerine destek verilerek yapılması beklenen projeler daha da geliştirilmeli ve İstanbul’un imajını zedeleyen köhne yapılara bir an evvel el atılmalı..

Övünerek bahsettiğimiz yurt dışındaki binaları ve mimariyi gözünüzde canlandırın. Barok, fütüristik, gotik ya da modern olarak inşaa edilen binaları.. Hepsinin ayrı bir anlamı ve tarzı vardır. Bütünde uyumlu ve ahenkli olan yapılar daima imrenilir ve göze iyi hitap eder. İstanbul’un bu konuda neyi eksik? Aslında birçok şeyi… İstanbul’un da kendine has bir gustosu var fakat düzensiz yapılaşma ile ne yazık ki görülemeyecek ya da fark edilemeyecek kadar yok olmuş durumda.. Megakentte her önüne gelenin kaçak kat çıkma sevdasına izin verildiği müddetçe ne imrenilen silüet gerçekleşir ne de istenen nihai dönüşüm başarılı olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nihan Konyalı Arşivi