Epifiz Bezi ve Üçüncü Göz

Gelin bu hafta fazla tanımadığımız, çok sonraları tesadüf eseri keşfedilen ancak bizim için ne kadar önemli olduğunun farkına varmamız gereken bir organla ilgili konuşalım; “Epifiz bezi”.

Epifiz bezi biyoritm denilen değişik periyodik yaşamsal aktivitelerin yöneticisi olan bir Neroendokrin organıdır. Beynin tam ortasında Hipofiz bezinin arkasında bir oyuk içinde bulunan mercimek tanesi büyüklüğünde bir salgı bezidir. Epifiz bezi de hipofiz bezi gibi kan dolaşımı içinde hormon salgısı yapar. Bu hormonlar uyku düzenini ve uyku kalitesini sağlayan; eksikliğinde depresyon ve insomniaya sebebiyet veren “melatonin”, ruh hali dengeleyici mutluluk hormonu olan “serotonin”, doğumda ve ölümden hemen önce fazlaca salgılanan halüsinojen hormon “DMT (dimethyltryptamine)”dir. DMT hormonu ‘Ruh Molekülü’ olarak da adlandırılır. Salgılandığında fiziksel ve fizik ötesi arasındaki bağı deneyimleyerek birlik, bütünlük duygularıyla algımız genişler. Bir görüşe göre gece 3’te salgısının arttığına inanılır. Bu sebeple eski Uzakdoğu pratiklerinde gece 3te kalkıp meditasyon yapmayı, ibadet etmeyi önerirler.

Bazı medeniyetlerde üçüncü göz olarak sembolize edilen bu bez anatomik yapısı olarak da bir göze benzer. 1886’da mikroanatomistler onun Retina hücreler ve iç kısmı çevreleyen lenslerle gözlerimizle aynı temel özelliklere sahip bir ilkel göz olduğunu keşfetmişlerdir. İç yapısının da göz retinasına benzediği ve sıvılarının bile benzer niteliklerde olduğu keşfedilmiştir.

Peki anatomik olarak da göze benzeyen bu organ mistik öğretilerdeki gibi gerçekten de üçüncü göz müdür?

Ünlü Fransız yazar Voltaire Epifiz bezine ulaşabilmek için sayısız kadavra üzerinde çalışmıştır. Bir diğer Fransız düşünür Descartes, epifiz bezi için “insan ruhunun koltuğu” olduğunu belirtmiş ve ruhun bu organ içinde yer aldığını söylemiştir.

Milat’tan önce 4. yüzyılda yunan anatomi uzmanı Herophilis “Epifiz bezinin düşünce akışını düzenlediğini” savunmuştur.

Hz İsa’nın “karanlıkta oturanlar gerçek ışığı görürler” sözünde Epifiz bezinden bahsettiği düşünülür. Epifiz bezi ışığa duyarlıdır, ancak ışığın varlığına değil yokluğuna tepki verir… Yani aydınlıkta değil karanlıkta hormon salgılamaya başlar. Karanlık hormonu melatoninin, ışık gücünün artması ile azaldığı için tamamen karanlık bir odada uyumamız gerekir.

Ayrıca bu hormonların deniz seviyesindeyken düşüşe geçtiği ve rakım arttıkça hormon seviyesininde arttığı keşfedilmiştir. Eski öğretilerde manastırların, ibadet ve arınma yerlerinin neden hep dağ tepelerine yapıldığını daha iyi anlayabiliyoruz. Hz Muhammed’e ilk vahiy yüksek ve karanlık bir mağaraya çekildiğinde gelmiştir. Hz Musa Tanrıyla konuşmak için bir dağa çıkmıştır.

Neredeyse tüm dinler ve öğretiler bu organa atıflarda bulunmuştur. Katolik dini için bu göz “tanrının gücü” anlamındadır.

Masonluk için piramidin üzerinde her şeyi gören gözdür. Mısır tarihinde “Horus’un gözü” olarak bilinir. Kutsal geometride de Horus’un gözünün beynin tüm yapılarına tam karşılık geldiğini görürüz.

Horus’un şahini olarak geçen çizim ise Pons ve Spinal kordonu yansıttığı aşikardır. Epifiz bezi Uzakdoğu ve Asya’da üçüncü göz ve Durugörü merkezidir.

Epifiz bezinin İngilizce adı çam kozalağına benzediği için “pineal gland”dır. Osmanlıcada ki ismi de Gudde-i Sanevberî olarak geçer ve Arapça ‘gudde’ bez, ve “sanevberî’ ‘çam kozalağı’ kelimelerine dayanır.

Eski kültürlerde ki çam kozalağı etkisine baktığımızdaysa yine her yerde karşımıza çıktığını görüyoruz. Aztekler için çam kozalağı maneviyat ve ölümsüzlüğün sembolüdür. Mısır tarihinde tanrı Osiris’in asasının başı çam kozalağıdır; bu asaya dolanan iki yılan Kundalini enerjisi ile eşleştirilir. Yılanların yukarı tırmanışıyla çam kozalağına yani epifiz bezine ulaşılmış olunur; Kundalini uyanışı ve aydınlanma gerçekleşir.

1-003.jpeg


Kelt kültüründe gebe kalmak isteyen kadınlar çam Kozalaklarını yastıklarının altına koyarlar; bunun doğurganlık ve yaratım enerjisi getirdiğine inanırlar. İtalya’da halen doğurganlık, bolluk ve şans sembolüdür. Sümer ve Babil kabartmalarında elinde kozalak olan Anunnakileri görürüz.



2-003.jpeg

Papa’nın asasında çam kozalağı figürü vardır ve Hristiyanlar Noel kutlamalarını çam ağacı süsleyerek yaparlar. Hitler’in çalışma masasında çam kozalağı figürleri vardır.

Budizm’in kurucusu aydınlanmış insan Buddha’nın saçları ya da başlığı çam kozalağı şeklinde tasvir edilir.

5-001.jpeg


Çam kozalağının ana gövdesini oluşturan, pula benzer yapılar olan kozalağın dala asıldığı noktadan başlayan bir dizi spiral oluşturmaktadır. Birbirine ters yönde, biri dik, öteki daha az dik, iki dizi spiral görülmektedir. Bu spirallerin sayısı genelde Fibonacci sayılarından ardışık iki sayı olmaktadır. Bu sayıların oranı ise bize altın oranı vermektedir (İsmail Kara / Fibonacci Sayıları).

6-001.jpeg

Psikedelik Bilim Psikofarmakolog Rick Strassman, Epifiz Bezinin psikedelik (DMT) kaynağı olan üçüncü gözümüz olduğuna inanan bilim insanlarındandır. Strassman, doğum, ölüm ve ölüme yakın deneyimler gibi ruhsal bilincin yükseldiği durumlarda veya belki de Aydınlanma anında Kundalini'mizin uyanması sırasında bedenlerimizde büyük miktarlarda DMT salındığını öne sürüyor.

Sentezlenen DMT veya DMT içeren bitkiler (Ayahuasca) kullanıcıları sıklıkla ruhsal uyanış, doğaüstü veya ruhsal kökenli varlıklarla temas ve zamanın genişlemesi veya daralması gibi yoğun enteojenik deneyimlerden bahsediyorlar. Binlerce kullanıcının Ayahuasca deneyimine dair raporları arasında, ruhsal/psychedelic vizyonlarında en sık görülen arketipin “Yılan” olduğunu belirtmekte fayda var.

(Benim Ayahuasca deneyimimde de ilk gördüğüm vizyonun yılan olduğunu ve sonra bir yılana dönüştüğümü sizinle paylaşmak isterim)

Epifiz bezi’nin tüm kültürlerdeki mistik önemine değindikten sonra; bu bezi aktif etmek için neler yapabiliriz biraz da buraya gelelim…

1990'ların sonlarında, Jennifer Luke adlı bir bilim insanı, sodyum floroidin epifiz üzerindeki etkileri üzerine çalıştı ve floroidi absorbe eden bir organ olduğunu keşfetti. Epifiz bezi tıpkı bir mıknatıs gibi sodyum floridi çekiyor, bu sayede bez kireçleniyor ve çalışmaz hale geliyordu. Vücutlarında yüksek oranda civa bulunan balıklar, çeşme sularında bulunan flor, içerisinde karbon bulunan içecekler, diş macunu ve sürekli dumana maruz kalmak epifiz bezini olumsuz olarak etkilemektedir.

Et yemek ise o hayvanın DNA'sı ve duygu durumunu da vücudumuzda sindirmek demektir. Yani et yemek insanların epifiz bezlerinin psişik bir şekilde çalışmasına engel teşkil edebilmektedir.

Epifizin tamamen aktifleştirilmesi için güneşin göz bebekleri yolu ile alınması ve günlük 30 dakika güneş banyosu yapmak işe yarayacaktır. Geceleri karanlık, ışık girmeyen bir odada uyumak, uyumadan önce telefon, tv gibi uyaranlara maruz kalmamak önemlidir. Denizde yetişen ve daha sonrasında güneşte kurutulan yosun gibi besinler epifiz bezi açısından oldukça değerlidir. Kalın yaprakları bulunan lahana, şalgam, Çin lahanası ve hardal otu tarzındaki besinler epifiz bezi açısından çok besleyici bitkilerdir.

Eski dönemlerde bir golf topu büyüklüğünde olduğuna inanılan ve günümüzde mercimek tanesi büyüklüğünde olan bu mistik organın aktif çalışmasında, alkali su, dağların göz yaşı (shilajit), saf msm, çörekotu yağı, kekik yağı, zerdeçal, zeolit, chaga ve çiğ kakao’nun yüksek rol oynadığı düşünülmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dilé Luna Arşivi