Barışa giden yollara yine mayın döşeniyor

Gara operasyonundan sonra ateşi daha da yükselen siyasette sular durulacağa benzemiyor.

Muhalefet, her projenin olduğu gibi bu askeri operasyonun da bir siyasi sorumlusu olduğu iddiasıyla sorumluların istifasını istiyor.

İçinde bulunduğumuz Başkanlık sisteminin doğası gereği böyle kapsamlı bir operasyonun Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın bilgi ve onayı olmadan gerçekleşmesi mümkün olmayacağı gibi bu projeyle ilgili tüm sorumluluğu ya Cumhurbaşkanı tek başına üstlenecek ya da sorumlu tuttuğu kimilerine faturayı keserek bu işin içinden sıyrılmaya çalışacak.

Bence ikinci seçenek daha gerçekçi gibi geliyor.

Önümüzdeki günlerde Süleyman Soylu ve Hulusi Akar’la ilgili bir istifa ya da görevden azil gelirse hiç şaşırmayın.

Peki! Sayın Cumhurbaşkanının muhalefete ve özellikle Kılıçdaroğlu’na karşı bu her zamankinden çok daha ağır sözlerinin, hırçın tavırlarının nedeni nedir?

İstediği her konuda istediği her kararı çıkarabilme yetkisini kullanan Cumhurbaşkanı, eksik olan hangi konularda daha da yetkilendirmeyi istiyor ki, yeni bir anayasa yapma ihtiyacı duysun?

Önümüzdeki seçimlerin belirleyicisi durumunda olacak genç seçmenlere rağmen Boğaziçi Üniversitesi olaylarını böylesine gündemde tutmanın, gençlerin oyunu kaybetmesine neden olacağını bilmez mi ki; ısrarla neredeyse demokratik protesto haklarını kullanan tüm gençleri teröristlik ya da terör örgütleriyle iltisaklı! İlan etmekten sakınmaz?

İktidarının sürdürücüsü durumunda olan MHP ile olan bir dolu görüş ayrılıklarına rağmen niye AK Parti ve Genel Başkanı ısrarla hukuk ve demokrasi reformundan söz eder?

Bütün bu soruların cevabı, son kamuoyu yoklamalarında AK Partinin alması muhtemel oylarda gizli.

İçinde yaşadığımız pandemi sürecinin de etkisiyle daha da zorlanan ekonomik koşullar, bu koşullara dayanma gücü kalmayan esnaf, işçi, memur, emekli, köylü, işinden edilmiş çalışanlar ve iş bulamayanların feryadının arşa yükselmesi ve uzun zamandır bu sorunlara çözüm bulamayan iktidarın çırpınışları.

İşte o zaman aya füzelerden, insansız hava araçlarından önce aç ve açıkta olan yurttaşların çığlığı gidiyor.

Her ne kadar bu çığlığa kulak tıkamaya, dikkatleri başka yönlere çekmeye çalışsalar da artık güneş balçıkla sıvanmıyor.

Kendi milliyetçi, muhafazakar kitlesini tutabilmek için de onların hassasiyetleri üzerinden, inanç ve beka siyaseti yapıyorlar.

Özellikle de son Gara olaylarından sonra daha da telaşa kapılan iktidar, tüm muhalefeti ve muhalif grupları HDP üzerinden vurmaya çalışıyor.

Geçmişte çözüm sürecini birlikte yürüttüklerini unutup, kendilerine muhalif olan herkesi” PKK nın siyasi örgütü HDP” ile ilişkilendirmeye çalışmak gibi bir taktik izlemeye çalışan AK Partinin bu yöntemi görünen o ki, toplumda pek karşılık bulmuyor.

Daha doğrusu bu kadar çelişkili açıklama ve uygulamalardan sonra söylenenlerin pek inandırıcılığı kalmadı.

İnatla ve ısrarla parti Genel Başkanı olarak muhalefete en ağır sözleri sarfeden Sayın Erdoğan , kendisine yönelik her eleştiriyi “Cumhurbaşkanına hakaret “olarak değerlendirip maddi-manevi tazminat davalarıyla herkesi sindirmeye çalışıyor.

Bu işleri o kadar sıradan ve sıklıkla yapınca da tüm bu tehdit ve baskıların beklenen tepki ve korkuyu yaratmadığını gören iktidar daha da telaşa kapıldı.

Muhalefetin, projeleriyle ve mevcut örgütsel yapısıyla iktidara ne kadar hazır ya da hazırlıklı olduğunu bir başka yazıda ayrıntılı olarak değerlendirebiliriz.

Önemli olan bu son siyasal gelişmelerden sonra toplumda artan gerginlik ve giderek düşmanca bir hal alan kutuplaşmanın ülkeye vereceği zararları nasıl telafi edebiliriz.

Kuşkusuz hepimiz tüm toplumu kucaklayacak, ortak aklın eseri, hak ve özgürlükleri güvenceye alacak, bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü ilkelerini kapsayacak demokratik yeni bir anayasanın yapılması isteriz.

Ancak şu ana kadar görebildiğimiz, ülkeyi yönetemez hale gelen AK Partinin, iktidarını bir süre daha sürdürebilmek amacıyla kimi anayasal değişiklikleri yeni anayasa diye halka dayatmasından başka bir şey değil.

Bu arada muhalefetin de iktidarın bu çelişik ve samimi olmayan ataklarına karşı yeterli hazırlıkları yaptığını, gerekli ittifak ve güç birliklerini oluşturduklarını söylemek de pek mümkün görünmüyor.

Öyle olunca da hiçbir kişisel beklentisi olmayan, gerçek demokrasiden yana sivil insanların barış umudu bir başka bahara kalacak gibi.

Ülkemizin gerçek yurtseverlerinin uzun yıllardır hiç yılmadan, vazgeçmeden sürdürdükleri demokrasi ve barış mücadelesinde temizledikleri yollara yeniden, nerede patlayacağı bilinmeyen bombalar, mayınlar döşenmeye başlıyor.

Oysa ne çok özledik demokrasiyi, barışı ve özgürlüğü…….

Ne çok bedel ödedik bu uğurda.

Tüm bu çabalar siyasilerin iktidar kavgaları uğruna yok olup gitmemeli.

Sönmemeli umutlar, gençleri korumalı, geleceğe hazırlamalıyız.

İnadına demokrasi, inadına barış diyenlerin sayısını çoğaltmak için o mayınları temizlemekte yine bize düştü anlaşılan.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi