Bayramdan bayrama cumhriyet

Geçtiğimiz günlerde tüm yurtta Cumhuriyet Bayramı törenlerle kutlandı.

Ellerinde bayraklar, Mustafa Kemal Paşa marşlarıyla yürürdü insanlar, neşe içinde.

10 kasımda da Anıtkabirde sıraya gireriz Ata’yı ölüm yıldönümünde anmak için.

Elbette kutlanmalı, anmalar yapılmalı.

Hem de en görkemli, en coşkulu biçimde.

Ama yalnızca 29 Ekimlerde, 10 Kasımlarda değil.

Yaşadığımız her anda Atatürk’ün bize emanet ettiği Cumhuriyet değerlerine, Atatürk devrim ve ilkelerine sahip çıkabiliyorsak anlamı var.

Salt vicdanlarımızı rahatlatmak ya da olası siyasi hedeflerimiz için göstermelik kutlamalar yaparak, yılda bir kez Anıtkabir’i ziyaret ederek ne Atatürk’e ne devrimlerine ne de Cumhuriyete sahip çıkabiliriz.

Diyanet İşleri Başkanlığı 29 Ekimde yayımladığı kutlama mesajında Atatürk’ün adını bile anmıyorsa, kimi din adamları cami hutbelerinde Atatürk’e hakaret ediyorsa siz istediğiniz kadar bağırın “Türkiye laiktir, laik kalacak” diye, Laik bir ülkede Yargısal kurumların açılışını Diyanet İşleri Başkanı dualarla yapıyor ve tüm yargı mensupları saraya çağrılıyorsa o ülkede laiklikten söz edemezsiniz.

Yalnızca 29 Ekim’de Cumhuriyeti hatırlayan laik modernler, Atatürk’ün kurduğu, kurdurduğu tüm yatırımlar bu iktidar döneminde yandaşlara ya da yabancı kuruluşlara satılırken niye seslerini çıkartmazlar?

Bağımsız olması gereken tüm Anayasal kuruluşlar siyasi iktidardan talimat alır duruma gelmişken hangi cumhuriyetten, hangi hukuktan, hangi bağımsızlıktan bahsediyorsunuz?

Daha henüz Feto’nun siyasi ayağı ortaya çıkarılmamışken, Tügva denilen bir vakıf aracılığıyla kamuya ve yerel yönetimlere ait tüm yurtlara el konulmuşsa ve liyakata bakılmaksızın devlet kadrolarının parsellendiği, tüm yurttaşların kişisel bilgilerinin arşivlendiği bir paralel devlet yapısının varlığını siyasi iktidar bile inkar edemiyorsa; bu ülkede laik, demokratik, sosyal hukuk devletinden söz edilebilir mi?

Cumhuriyet balolarına kimlerin gittiği de belli.

Lüks otel salonlarında yüksek bilet ücretleriyle düzenlenen yemeklerde belki katılanlar çok da eğlenceli bir akşam geçirmiş olabilirler ama aynı kişiler, konu demokrasi, insan hakları, özgürlük mücadelesi olunca ortalıkta görünmezler.

Çünkü onlar adına birileri mücadele ediyordur.

Bedelini onlar ödesinler, keyfi bize yeter” diyerek mutlu mesut yaşamlarını sürdüredursunlar.

Ve hatta yarın seçimler yaklaştığında yine aynı kişiler Milletvekili Adayıdır, belediye Başkan Adayıdır, parti yönetimlerinde, belediye meclislerinde onlar vardır.

Çünkü onlar, yönetilmek için yaratılmışlardır.

Kibir ve egolarından yanlarına yaklaşılmaz.

Halkın içinde olmak yerine, kimi zaman lütfedip halkın yanına inerler.

Sevgili halkım da bu elitlerin içinden birilerini seçerek en kutsal yurttaşlık görevlerini yerine getirmiş olurlar!

Sözüm ona özerk olması gereken Merkez Bankasına başkan yetiştiremez hale geldik.

Keza özerk olması gereken TRT’ye, Basın İlan Kurumuna, RTÜK gibi kurumlara eski değil, eskimiş milletvekilleri ya da sıralamaya girememiş vekil adaylarını, bakan yakınlarını, saray yandaşlarını dolduran iktidar şimdi de sosyal medyayı zapturapt altına almaya çalışıyor.

Cumhurbaşkanına hakaretten on binlerce insan yargılanır, iddianamesi bile olmadan binlerce kişi cezaevlerinde rehin tutulurken, iktidar ortağı partinin genel başkanı Anayasa Mahkemesinin kapatılmasını talep eder, Cumhurbaşkanı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını yok sayarken, demokratik hak ve özgürlükler askıya alınırken ses çıkarmayanların kutladığı Cumhuriyet bayramlarıyla Cumhuriyet yaşatılamaz.

Ülkenin en örgütlü, en güçlü meslek örgütlerini düşman gören bir iktidar anlayışına karşı çıkmayanların 10 Kasımlarda Atatürk’ü anmaları da kendi vicdanlarını rahatlatmaktan öte bir anlam taşımıyor.

Cumhuriyet bir yönetim biçimidir.

Ama Demokrasi bir yaşam biçimidir.

İçtiğimiz su gibi, soluduğumuz hava gibi muhtaç olduğumuz bu evrensel değerin, yaşamın her alanında uygulanabilmesi için de toplumun tüm kesimlerinin içinde yer alacağı bir demokrasi ve barış mücadelesine ihtiyaç vardır.

Bu yüzden cumhuriyeti yalnızca bayramlarda hatırlayacağımız bir değer olmaktan çıkarıp, demokrasiyle taçlandıracağımız, tüm kurum ve kurallarıyla yaşatacağımız bir değer olarak kabul etmemiz gerekir.

Halkın büyük çoğunluğunun açlık sınırında yaşadığı, milyonlarca üniversite mezunun iş bulamadığı, iş bulanların asgari ücretle evlerine ekmek götürmekte zorlandığı bir ülkede bir seçim ortamına girilen şu günlerde oluşan siyasi parti iş birliklerinin özenle korunması ve giderek bir demokrasi ittifakına dönüştürülmesi zorunlu hale gelmiştir.

Hiçbir kişi, kurum ya da siyasi partinin bu sorumluluktan kaçma, böylesine yaşamsal bir görevi savsaklama, erteleme, hele de yok sayma lüksü yoktur.

Adı demokrasi olan bayramları kutlayabilmek dileğiyle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi