Çocuk satıcıları niye ortaya çıkarılamıyor?

Aylardır bir televizyon programına konu olan Adana Meydan Doğumevindeki skandallarla ilgili,         kamuoyu vicdanını rahatlatacak bir gelişme sağlanamadı.
Altı aya yakın zamandır ailesini arayan bir genç adamın dramı üzerinden sürdürülen programda şu ana kadar yüzlerce mağdur ortaya çıktı.
İlginçtir, çocuklarının ellerinden alındığını iddia edenlerin büyük bölümü doğu ve güneydoğudan Çukurova’ya çalışmaya gelen mevsimlik işçilerin eşleri.
Yine çok ilginçtir, çoğunluğu normal doğum yapılabilecekken, her ne hikmetse sezeryana alınıyorlar ve operasyon sonrası verilen ilaçlarla iki gün kadınlar kendilerine gelemiyor. Çoğu okur- yazar bile olmayan kadınlar ve aileleri kendi hastalarıyla uğraşırken bebekler yok oluyor. Sahiplerine de ”bebeğiniz öldü, siz annesiyle ilgilenin, onu kurtarmaya bakın” diyerek dikkati başka yöne çekiyorlar.
Yaşanan bu olaylarda onlarca görgü tanığı olduğu gibi, kendisini, annesini ihbar edenler de olmasına karşın, şu ana kadar kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama henüz gelmedi.
Programın odağında bulunan Reşit ve Adana’da ünlü bir ailenin evinde ve işyerinde uzun yıllar çalışmış olan Leyla arasında yaşanan polemiklerle izleyiciler ve kamuoyu şimdilik oyalanıyor.
Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da bir soruşturma yürütüldüğü biliniyor ancak son günlerdeki gelişmeler baktığımızda sanki olay salt Reşit’in annesini bulamaması üzerine kurgulanıyor ve asıl büyük skandal, bir sır perdesi ardında unutturulmaya çalışılıyor gibi.
Reşit’in ısrarla; bu olayın toplumsal bir olay olduğuna dikkat çekmek istemesine karşın nedendir bilinmez, asıl üzerinde durulması gereken yüzlerce çocuğun soy bağının değişimine neden olan bebek kaçakçılığı yerine, Kerime Hanımın tutarsız, çelişkili şovları öne çıkarılıyor.
Böylesine önemli bir konuyu gündeme getirmiş olması bile tek başına Esra Erol için kuşkusuz bir başarıdır. Ancak sorun Reşit’in bulunamayan ailesinden çok daha büyük boyuttadır ve mutlaka sorumluların, suçluların açığa çıkarılması gerekir.
Altı ay hiç tepki vermeyen Leyla’nın aylar sonra avukatıyla birlikte programa katılması ve DNA testini kabul etmesi de hazırlanan bir kurgunun sahneye konması gibi algılandı izleyicilerin büyük bölümü tarafından.
Bir diğer ilgi çeken konu da, böylesine büyük bir skandalın medyada gereği gibi yer almaması. Öyle sanıyorum, bu bebek tacirlerinin arkasında çok önemli şahsiyetlerin adı ortaya çıkacak. O yüzden de mümkün olduğunca resmin bütünü yerine ilgi çeken bir karesi öne çıkarılmaya çalışılıyor.
Esra Erol çok önemli bir habercilik başarısı yakalamıştır. Ama devamını getirmek zorundadır. Aksi halde ”üzgünüz Reşit, senin anneni bulamadık” diyerek kapanacak bir konu değildir. Kaldı ki, ailesi bulunsa da bu büyük skandal artık topluma mal olmuştur ve bunu sulandırmaya kimsenin hakkı yoktur.
Olayın hukuksal boyutuyla nasıl bir yol izleyeceğini bilemem ama önemli olan kamuoyunun bu olaylarla ilgili bilgilendirilmesi ve suçluların cezalandırılmasıdır. 
Aksi halde ülkemizde tüm toplumsal davalarda olduğu gibi gereksiz argümanlarla bu olay da amacından saptırılarak zaman içerinde unutturulmaya mı çalışılıyor?
İki gün sonra tüm yurtta 8 Martla ilgili bir dolu etkinlikler yapılacak, kadına yönelik istismar, taciz ve tecavüz olayları kınanacak, kadın haklarına yönelik bir dolu söylevler     verilecek.
Kadına ve çocuklara yönelik şiddetin artarak sürdüğü ülkemizde, bebekleri ellerinden alınarak mağdur edilen anaların yaşadığı bu travmadan daha büyük şiddet olabilir mi?
Mevcut hükümet, elbette uluslararası sözleşmelerden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmeli; Çocuk İzleme, Şiddet Önleme Merkezleri, Kadın Sığınma Evleri açmalı, kadına ve çocuklara yönelik şiddetin önlenebilmesi için gerekli yasal ve idari tedbirleri almalı.
Erkek egemen bir toplumda tüm bunların yapılabilmesinin çok kolay olmadığını da biliyoruz. Ancak örgütlü mücadele ve mağdurlarla dayanışmayı yükselterek bu konularda ilerleme kaydetmek, sonuç almak mümkün olacaktır.
Tam da Dünya Emekçi Kadınlar Gününü fırsat bilerek Adana Meydan Doğumevinde yaşanan bu skandala bir kez daha dikkat çekmek istedim.
Hangi niyetle olursa olsun, yasal olmayan yollardan yüzlerce çocuğu İncirlik üssündeki Amerikalı subaylara pazarlayanlar, kimsesiz, yoksul ve çaresiz kadınların çocuklarını, öldü diyerek çıkar karşılığı başkalarına verenler mutlaka bulunmalı ve en ağır cezalar         verilmelidir.
Kaldı ki böylesine büyük ölçekli bir çocuk kaçakçılığının organize bir suç örgütü aracığıyla yapıldığı da ortada. Kendi çocuklarına sahip çıkamayan bir toplum, kendisine sığınmış mülteci çocuklarına nasıl sahip çıkacak? Suriye’li çocukları da sokak çetelerinin, uyuşturucu tacirlerinin, fuhuş şebekelerinin, suç örgütlerinin eline düşmeden korumaya almak, devletin en önemli görevleri         arasındadır.
Dört bir yanımızın ateş çemberine döndüğü şu günlerde, daha çok sevgiye, daha     çok birliğe ve en önemlisi daha çok barışa     ihtiyacımız var.
Barışa giden yolda fedakarca mücadele eden kadınlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi